Bu sene Türkiye'nin onur konuğu olduğu Frankfurt Kitap Fuarı'nın ardından Müge Gürsoy Sökmen (Ulusal Yürütme Komitesi Eşbaşkanı), Enver Ercan (Yazarlar Komitesi Moderatörü), Münir Üstün (Yayıncılık Komitesi Moderatörü) ve Tanıl Bora'nın (Konferanslar ve Bilimsel Toplantılar Komitesi Moderatörü) yaptığı değerlendirme ve açıklamayı aktarıyoruz.
Frankfurt Kitap Fuarı, Türkiye’deki edebiyat ve kültür dünyası açısından gerçekten başarılı geçti. Medyada daha önce de yer aldığı gibi, Türkiye ilk kez kültürüyle, edebiyatıyla dış basında bu kadar geniş yer aldı, onlarca dilde yayımlanan yüzlerce yazıda ülkedeki kültürün zenginliğinden, renkliliğinden, şablonlara uymayan şaşırtıcı yönlerinden bahsedildi, onlarca yazarımız Almanca, İspanyolca, Fransızca, Rumence, Katalanca... çok çeşitli dillerde tanıtıldı.
Ulusal Yürütme Komitesi’nin başından beri vurguladığı “diplomatik ya da turistik bir tanıtım değil, Frankfurt Kitap Fuarı ruhuna uygun, kültürel tanıtım yapmak istiyoruz” amacı yerini buldu. Türkiye’nin adı ilk kez bu kadar yaygın bir şekilde edebiyatla, sanatla, kültürle anıldı; özellikle Almanya’da bini aşkın haberde konu edilen yazarlarımız, sanatçılarımız, onların sözleri, yazıları, sanatları oldu.
Yoğun ilgi
Gerek müzik ve sahne etkinlikleri, gerek sergiler, gerekse panel ve okumalarla Frankfurt ve diğer Alman kentlerinde bulunan yazar ve sanatçılarımız yüzümüzü ağarttı. Dünyanın en önemli cazcılarını ağırlamış olan Jazzkeller’de uzun uzun ayakta alkışlanan Ayşe Tütüncü Üçlüsü’nden, Kudsi Erguner’in, İncesaz’ın, Aynur’un yine dakikalarca ayakta alkışlanan performanslarından, diğer müzik etkinliklerinin yarattığı büyük yankılardan sanırım basınımızda yeterince bahsedildi.
Padişahın Burnu, Türkiye Gerçekliği, Ebru gibi sergilerin çektiği kalabalıklardan söz edildi. Belki yazarlarımızın alçakgönüllülük gösterip fazla belirtmedikleri bir noktayı da biz ekleyelim: Fuar öncesinde, fuar içinde ve Frankfurt’un çeşitli yerlerinde yapılan okuma ve panellerin de büyük bölümü ilgiyle izlendi. Verilen kulaklık sayısı ve çeviri hizmetlerinden de somut olarak saptandığı üzre yabancı katılımcı oranı pek çok okuma ve panelde üçte birin altında kalmadı. Fuar arifesinde gerçekleştirilen iki günlük Hayali Doğu Hayali Batı Sempozyumu Fuar yetkililerini şaşırtarak iki gün boyunca doluydu, canlı tartışmalarla kalıcı izler bıraktı. Çizgi Roman bölümündeki canlı etkinlikler de büyük ilgi yarattı.
İki temel hedef
Fuarın hazırlık çalışmasında yer alan yayıncılar olarak iki temel hedefimiz vardı: Birincisi, elbette, uluslararası yayıncı ve ajansların, yani dünyanın her yerindeki kültür taşıyıcılarının dikkatini çekmek. İkincisi de genelde Türkiye adının sadece ülkedeki sorunları değil, üretici-yaratıcı güçleri de akla getirmesine, yani ülkemizin zengin edebiyat ve kültür yaşamının görünmezlikten kurtulmasına ufak da olsa bir katkıda bulunmak. Bizim de içinde bulunduğumuz, bizi besleyen kültür dünyasının yeryüzündeki varlığına işaret etmek.
Türkiye’nin sorunlarını çözeceğimiz iddiasında değildik, nitekim bu sorunları görmezden de gelmedik. Ama ülke içinde bu sorunlarla yüzleşen, mücadele eden, çözümleri için yaratıcı arayışlarda bulunan geniş bir kesimin bulunduğunun da gözardı edilmemesini hedefledik.
Bir yayıncılık fuarı turizm fuarı ya da şenlik değildir, bıraktığı etkiler kendini uzun vadede gösterir. Geriye filizlenecek çok sayıda verimli tohum kaldı. Türkiye’den Frankfurt’u ziyaret eden pek az kişinin notlarında yer aldı, ama yabancı basında epey bir duyuldu: FKF için Türkiye’den uzmanlar, edebiyat ve edebiyat dışı konularda 19 katalog hazırlamıştı.
İngilizce yayımlanan bu katalogları alanlar Türkiye’de son on-on beş yılın romanları, öyküleri, deneme ve edebiyat eleştirisi konusunda, çocuk edebiyatı ve çizerleri konusunda, Türk Edebiyatının yapı taşı 100 yazar, Türkiye’den 100 genç yazar, “yaşayan şiir”, ayrıca sosyal bilimler, siyaset, mimari, sinema, tiyatro vb konulu kitaplar üzerine geniş bilgi edinme şansını buldular. Türk edebiyatını çevirmeye nereden başlayacağımızı bilemiyoruz sorusuna, ya da Türkiye’de hangi konular üzerinde duruluyor sorularına doyurucu yanıtlar buldular.
Ne yayıncısı böyle bir tanıtım yapma şansı olan, ne de ajansı olan nice yazar ve kitap, ilgili uluslararası yayıncı ve ajanslara böylece doğrudan tanıtılmış oldu, binlerce basılan katalogların hepsi tükendi. Fuara hazırlıklı giden yayıncı ve ajanslar da, yıllardır bulmakta zorlandıkları ilgiye kavuşmanın tadını çıkardılar, ilk gelen raporlara göre ülkemizden yüzün üzerinde kitap başta Almanca, daha sonra Fransızca, İngilizce, İspanyolca ve diğer dillere çevrilecek önümüzdeki günlerde.
Başarının sahipleri
Bizim basından birkaç örnek dışında, sempozyum, panel ve okuma tarzı etkinlikleri daha ziyade yabancı basın izledi. Konuşmaları ve yazarlarımızı öven çeşitli yazılar çıktı. “Şu yazarı dinledim hiç ilginç değilmiş” diyen, konuşmaları bayat ya da sıradan bulan tek bir yazı olmadı, tersine “turistik bir pazarlamayla değil zengin bir kültür çıkartmasıyla karşılaştık” tarzı yorumlar yapıldı; şaşırtıcı, farklı, ilginç katkılardan söz edildi hep. Yani fuarın aktörleri üzerlerine düşeni başarıyla yerine getirdi.
İster bizzat katılmış olsun, ister tanıtım faaliyetleriyle orada bulunsun, ülkemizin edebiyat, düşünce dünyası ve sanatı uluslararası camianın ilgisini ve hayranlığını üzerinde topladı, hazırda bekleyen tüm siyasi önyargı ve yargılara rağmen. Yani fuarın başarısından pay çıkartması gerekenler yazarlarımız, düşünürlerimiz, sanatçılarımız ve onların taşıyıcıları olan yayıncı ve ajanslardır.
Ders çıkarması gerekenler
Gelelim ders çıkartması gerekenlere. Fuarın bilançosunu çıkartmak amacıyla fuara boyunca çıkan bloglardan örnekler almaya çalıştık geçtiğimiz hafta. Ama ne yazık ki bu dönem boyunca bloglar yasaklıydı. Evet, büyük tepkiler sonuç verdi, bu inanılmaz yasak kalktı. Ama ülkemizde gerçekten kültür üreticilerinin hak ettiği özgür ortamın bulunduğundan söz etmemiz mümkün mü?
Bildiğiniz gibi youtube hâlâ yasak. FKF biteli beri Mehmet Çağçağ’dan başlayıp Cezmi Ersöz’le devam eden bitmeyen davalar dizisinde nice yazan, çizen, söyleyen, Türkiye’deki düşünce ve ifade özgürlüğünün sert duvarlarıyla karşılaştı, karşılaşacak. Görmediğini yok sayan, yasaklarla çözüm getirdiğini zanneden yaklaşımın artık bahanelere sığınmadan değiştirilmesi zamanı gelmedi mi?
Şekilsel ve temenni düzeyindeki geçiştirmelerle ülkenin gelecek tahayyüllerini, yaratıcı sorularını boğan, kendi geleceğimizi kendi yaratıcı gücümüzle oluşturmamızın önüne set çeken yasak ve kısıtlamaları ortadan kaldıracak adımları atmayan bir yönetimin ikna edici olabilmesi mümkün mü artık?
Kültürün bir imaj meselesi olmadığını, hayatın en önemli veçhelerinden biri olduğunu, ekonominin, ticaretin, siyasetin aksesuarı değil asli bir özellik olduğunu idrak etmenin zamanı gelmedi mi? Kültürel alanı bir kavga ve çatışma alanı olarak görmekten vazgeçip etkileşim ve zenginlik alanı kılacak tedbirleri almanın zamanı? Siyasetçilerimizin demokrasi kültürünün gelişmesinde kitapların, yazarların, eleştirel düşüncenin önemini artık ve nihayet anlamalarının zamanı gelmedi mi?
Ülkemizin mevcut hükümeti Frankfurt Kitap Fuarı başarısından, yüzlerce olumlu yazıdan, yorumdan, bu soruların yanıtlarıyla yüzleşmeden pay çıkartmamalı. Bütün o yazılarda övülenler ağırlıklı olarak yazarların, sanatçıların gücüydü. “Türkiye’den dünyaya uzanan el” diye övgü konusu edilen sanatçıların, edebiyatçıların sözleriydi, yoksa sözleri susturmaya çalışan sansürün eli değil. Sanatçılarımız, yazarlarımız yaratıcılıklarını tehdit altına alan düşünce kısıtlamalarının tacizine uğramaktan kurtulamadıkça, hatta sansürümüzün kapsamı böyle cihanşümul oldukça, hükümet edenlere düşen pay sadece utanç olsa gerek, ta ki düşünce özgürlüğü konusunda vaatleri bir yana bırakıp net ve gerçek adımları atana kadar...
Ülkemizden dünyaya çok şey katacak sanatsal, yazınsal ürünleri üretenleri, taşıyanları temsil ederek FKF hazırlıklarına gönüllü emekleriyle katılan bizler, FKF Ulusal Yürütme Komitesi olarak işlevimizi tamamladık, moderatörlüklerimiz son buldu. Şimdi artık sözünü ettiğimiz alanda somut adımların atılıp atılmadığının yakından takipçisi olacağız...(EÜ)