Kemal'le tanışmamız, 2009'da Emek Gençliği'nin düzenlediği gençlik kampında olmuştu. Sonrasında Tarem'in düzenlediği 2. Genç İşçi Buluşması'nda sürmüştü. Aynı odayı paylaşmış ve bol bol fotoğraf üzerine gelmişten geçmişten muhabbet etmiştik. Sonralarında İstanbul'da görüşmüş ve ortak bir proje hayata geçirmeye çalışmış, başaramamıştık. Amacımız; Sendikalarla ortak çalışarak fotoğraf atölyeleri yapmak ve her sendikanın kendi fotoğraf birimini kurmasını sağlamak... Dedim ya hayaller... Sonra Tekirdağ'da fotoğraf derneği kurulması ve yerelde fotoğrafa adanmış bir ömür... Sonra evlendiğini duymuş sevinmiştim.
Redfotoğrafın geçen yıl düzenlediği göz-el yorumlu emek fotoğrafları sergisine katılmıştı. Üzerine telefonlaşmış ve "Yahu Kemal hep aynı fotoğraflarla dönüp duruyorsun. Yok mu yeni fotoğrafların?" demiş ve serzenişte bulunmuştum.
O da "Gençler o yılları hatırlasın istiyorum, yeni çalışmalarımla ilerde görüşürüz" demiş, yaptığı tren belgeselinden bahsetmişti. En son geçmiş yıllarda Evrensel'de yayınlanan "Dünya Tarihi ve Fotoğraf" yazımı istemiş, bazı tarihlerin eksikliğinden bahsetmiş ve eklenmesinin iyi olacağını söyleyerek, kullanmak istediğini söylemişti.
Ben de seve seve demiştim. Kemal'le tartışmamız doğal olarak fotoğraf üzerineydi. Ben onu mükemmelliyetçilikle ve hayatın gerçekliğinin dışında olmakla suçlamıştım. O biraz kırılmıştı, amacının düzenli ve sistemli bir çalışma yapmak olduğunu söylüyordu. Redfotoğraf grubunun çalışmalarını önemsediğini ama çok aceleye getirilen işler çıkardığından dertleniyordu. Tek ortaklaştığımız nokta toplumsal muhalefetin bel kemiği olan sendikalara fotoğrafın önemini kavratmak olduğu ve kendi fotoğraf birimlerinin kurulmasına çalışmak gerektiği idi. Bu konudaki projemiz yarım kalmış ve başaramamıştık... Kemal, Tekirdağ Fotoğraf Sanatı Derneği (TEFSAD) kurucu ve onursal başkanı olarak fotoğrafçı nerede ise fotoğraf oradadır diyerek çalışmalarını sürdürüyordu. Ne denebilir ki başımız sağ olsun.
Kendisiyle yapılan bir röportajda kendisini şöyle anlatıyordu;
Kemal Elitaş kimdir?
Kim mi?...
Kim olacak; nüfus cüzdanında Kemal Elitaş yazan. Böyle yazmışlar ve ben de böylece kendimi alıştırdım...
Soranlara da ben; Kemal Elitaş diyorum... İşte şimdi aynı soru bana soruluyor... Dünya vatandaşıyım, dilim, dinim, ırkım dünya vatandaşı. Sevgiden ve kardeşlikten yana bir kişiyim sadece. Ve fotoğraflarımla ve düşüncelerimle bu kimliği yaşatmaya çalışıyorum.
Fotoğraf nedir?
Kitaptır, şiirdir, bir hikaye, bazen bir masal, bazen de hiç yaşamadığımız ama hep hayalini kurduğumuz dünya. Yağmur altında ıslanmak, bir ağaç dibinde sevgiliyi beklemek, doğaya hayran olmak, bir günbatımında hayallere dalabilmek... Ve en önemlisi çevremizde olan ve bir o kadar da duyarsız olduğumuz konuların farkına varabilmek, taraf olmaktır... Yani sadece bir kağıt parçasında oluşan şekil değildir. Kültürümüzle, yaşam biçimimiz ve duyarlılığımızla taşıdığımız bir onurdur. Düşüncelerinle ve kullandığım makinenle kimin yanında ve ne için olduğunu bilmektir fotoğraf. Bir aile albümü mü yapmak istersin yoksa çevremizdeki yoksulluğu, yaşamın zorluklarını ve 21. yüzyılda hala devam eden savaşların acılarını mı... Duruş budur bence.
Bir de sanat mı... Belgesel mi gibi tartışmalar var. Bence hiç önemi yok bunların. İster sanat densin isterse belgesel. Dediğim gibi bulunduğun yer neresi, önemli olan bu bence. (ÖY/EKN)