Fotoğraf: http://kalemagency.com/
Koronavirüs (COVID-19) salgını büyük ekonomik kayıplara, fiziksel etkileşimin azalmasına ve önemli psikolojik sıkıntılara neden oldu. Bu süreçte zorunlu olarak uyguladığımız sosyal izolasyonun psikolojik etkisini tartışmak, son derece önemli. Zira yakın insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir durumla karşı karşıyayız ve sonuçlarına dair neredeyse halen elimizde kesin bir veri yok. Ancak sosyal izolasyonun muhtemelen korku, kaygı semptomları, yalnızlık ve depresif ruh halini artıracağına dair genel bir kanı oluşmuş durumda.
Milliyetten veya kültürel geçmişten bağımsız bir sosyal varlık olan insan, izolasyon sonucu önemli psikolojik sıkıntılar yaşayabilir. Milyonlarca işin kaybedilmesi, yoksulluğun artması ve eşitsizlikle birlikte salgının ekonomik yükü bu duyguları daha da artırabilir. Bu durum gelişmekte olan ülkelerde, enfekte hastalar veya bakım tesislerinde yaşayanlar, evsizler ve zihinsel bozuklukları olan kişiler için daha da vahim sonuçlar doğurabilir. Çevrimiçi sosyal ve psikolojik destek verme, arkadaşları ve aile üyelerini arama gibi stratejiler, bu duyguları hafifletse de ortadan kaldırmıyor.
Manchester Üniversitesi ve Swansea Üniversitesi'nin ortaklaşa yaptıkları araştırma, sosyal mesafenin ve izolasyonun, insanların ruh sağlığı ve duygusal refahı üzerine önemli etkileri olduğunu gösterdi: Azalan sosyal etkileşim, ekonomik kayıplar ve rutin değişiklikler, motivasyon kaybı, anlam kaybı ve azalan öz-değer gibi psikolojik ve duygusal etkiler vs. gibi. Sosyal uzaklığın, halk arasında artan endişe ve depresyon duygularına yol açarken, en çok etkilenen kesimin de düşük ücretliler veya güvencesiz mesleklerdekiler olduğunu ortaya koydu. Araştırma sonuçlarına göre temel tema kayıp hissiydi. Bazıları için sosyal mesafe, gelir kaybı anlamına gelirken, diğerleri için gündelik rutin kaybı, örneğin evden çalışırken aynı zamanda çocuklarına bakmak gibi. Aslında herkes için yüz yüze sosyal etkileşim kaybı anlamına geliyor bu. Fiziksel kayıpların duygusal 'kayıplar' şeklinde zincirleme bir etkiye sahip olduğunu söylemek mümkün. Kendine değer verme, motivasyon kaybı ve günlük yaşamda anlam kaybı gibi.
İnsan için en büyük stres faktörlerinden biri de bu sürecin ne kadar süreceğini bilmemesi. Bu süreç uzadıkça, insanların uyum sağlamaları çok daha zorlaşacak muhtemelen.
Fiziksel uzaklaşma ile yüzleşen insanlar, yaratıcı biçimde sosyal bağlarını korumaya çalışıyorlar: Balkonlarda beraber şarkı söylüyorlar, uzaktan spor dersleri ve dans partileri, sanal konserler, çocuklar için online oyun oynama buluşmaları düzenliyorlar.
Bir bölüm insan "sosyal mesafe" terimine karşı çıkmakta ve hala sosyalliği koruyabileceğimizi hatta güçlendirebileceğimizi, içinde bulunduğumuz durum için kullanılan terimin ise "fiziksel mesafe" olması gerektiğini savunuyor. Aslında ben de bu görüşü savunanlardanım.
Sevgili psikolog Gündüz Vassaf ile ABD dönüşü Sedef Adası’nda her zamanki güzel sohbetlerimizden birini yaptık, ben sordum, o yanıtladı. Bu mini sohbetimizde gördüm ki Gündüz Vassaf da sosyal mesafe yerine fiziksel mesafe demeyi tercih ediyor. Sohbetimizde öne çıkan bazı noktaları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sen nasıl geçirdin bu süreci?
Karı koca ayrı ülkelerin şehirlerinde yakalandık pandemiye, benim örneğimde şöyle oldu: Her gün Shakespeare’in bir sonesini okuyup tartıştık oğlum ve eşimle. Bir süre sonra bana bu okumalar sıkıcı gelmeye başladı, eşimin fikri idi, oğlum da zaten İngilizce dersleri verdiği için ileride ders malzemesi olarak kullanırım diye düşündü. Ben başka şairler üzerinden de okuma yapabilir miyiz diye düşünmeye başladım. Cambridge’teki komşumuz Claire de meğerse öğrendik Shakespeare sonelerinin kitabını yazmış.
Koronavirüs kabusu bitince -tabii eğer biterse- bu yeni alışkanlıklarımızı bırakacak mıyız veya niye bırakacağız? Veya niye daha önceleri bu buluşmaları yapmıyorduk? O zamanlar tiyatro ve/veya konferanslara gidiyorduk, artık gidemiyoruz,dışarıda yapamadıklarımızı evlerden yapmaya başladık. Örneğin MET (Metropolitan Operası) ve Londra Senfonisi canlı yayın etkinlikleri yaptı. Ayrıca çoğu kişi bunu gönüllü yapıyor, bu süreçte kültüre ne kadar ihtiyacımız olduğu ortaya çıktı.
İnsanlar bu süreçte neyi keşfettiler?
İnsan kendi başına bir sürü şey yapabileceğini gördü, kendi kendimize yeterli olduk. Örneğin saç boyamak, saç kestirmek gibi. Bedenlerimizi başkasına teslim etmiyoruz. Hayvanlara daha çok yaklaştık. Fransa’da komşusuna para veriyor adam köpeğini dışarıda dolaştırmak için, sokağa çıkma yasağı varken insanlar sokağa çıkamazken, evcil hayvanları olanlar çıkabiliyordu.
Türkiye’de toplumun bir kesimi İsveçli gibi olurken, Fransızlar da neredeyse küçük cemaatler aramaya başladılar. Hatırlarsan tüm dünyada tapınaklara, ibadet yerlerine gidilmesin dendi, Allah beni kurtar demekten ziyade “aşı kurtuluşumuz” düşüncesi egemen oldu. Bir bakıma Tanrı ile insan arası mesafe açıldı, bilim ile mesafe daraldı diyebiliriz.
Fiziksel mesafenin bize getirdiği davranış biçimleri pandemi sonrasında devam edecek mi sence?
Farklı bir konumdayız. Yaşamımızda ilk kez –özel durumlar dışında, örneğin hastanede yatış vs. dışında- birdenbire birbirimizden uzaklaşmaya başladık. Ben tehlikeli olabilirim, korona teröristi olabilirim diye kendime bakıyorum. Sen de terörist olabilirsin, sevdiğin bir insanı terörist gibi bir tehdit veya tehlike unsuru olarak görmek insanı zorluyor, dede torunları ile görüşemiyor, anne baba çocukları ile görüşemiyor.
Hiçbir zaman tehlike unsuru olarak görmedin aileni, dostlarını, bu fikre düşünce olarak alışamadan bu davranışı sergilemek zorunda hissediyorsun kendini, bu doğal olarak sevgi ve empati dolu bir davranış değil. Kendime yabancılaşıyorum, sana yabancılaşıyorum. Bunu yakınlarımızla bir nebze de olsa daha idareli yapıyoruz, uzak olduklarımıza daha öfkeli davranıyoruz, niye yakınımdan geçti, niye öksürdü, niye maskesini takmadı diye sinirleniyoruz, saldırganlaşıyoruz.
Yalnızlık bizleri sosyal medya üzerinden sözde sosyalleşmeye zorladı mı?
Yalnızlık kültürden kültüre değişiyor. Örneğin bizde cemaat kültürü var, bu yüzden çağrışımları genelde olumsuz yalnızlığın. Halbuki “Solitude” dediğimiz zaman çok daha artısı olan kuvvetli bir kelime çıkıyor karşımıza.
Bana kalırsa içimizdeki olumluyu da olumsuzu da artırdı bu süreç… Kimileri için yaşamın keyfi kaçtı, kimileri ise bazı alanları korumaktan kurtuldu, kavga alanları azaldı, ama yine eskiye dönülebilir tabii. Bazı şeyler devam edecek, bazı şeyler hızlanıyor, bazı şeyler de hız kesiyor.
Maske ile ilgili neler demek istersin?
Öncelikle insanın yüz ifadesi, maskeden anlaşılamıyor. Karşındaki dostane mi düşmanca bakıyor, bir de üstüne gözlük takınca göz ifadesi de saklanmış oluyor. Bir de bu süreçte bebeklerin ve çocukların durumu zor. Onlar dünyayı başkalarının yüzünü okumaktan öğreniyorlar, yüz dilini okuması erteleniyor mu bilmiyorum, ilk kez oluyor, doğal karşılıyorlar bu durumu muhtemelen, zira bu yeni düzene tanıklık ediyorlar ama kesin bir şey var: O da bebeklerin ve çocukların bu süreçte veri toplamaları ertelenmiş oluyor.
Artık klişeleşmiş bir şey var, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, sen ne diyorsun bu konuda?
Bazı insanlar için değerlendirme, bazıları için ise hesaplaşma gibi oldu. Kimileri bu yaşadığım hayat değilmiş istediğim, pandemi sonrası yaşam biçimimi değiştireceğim şeklinde oldu… Askerlik veya hapis sonrası bu çok söylenen bir şey, özgür iradeyi kısıtlayan bir süreç aslında, yaklaşmak istediğine yaklaşamamak...
Kimi insanlar küçük çekirdek gruplarında kalmanın keyfine vardı, yeni ilişkiler keşfettiler, kimileri için de tahammülsüz oldu. Kişiden kişiye, aileden aileye, kültürden kültüre değişiyor. Amerikalılarda sokak kültürü yok, alışveriş kültürü var, ama gördük ki İtalyanlar gibi, Akdeniz insanları gibi sokaklara attılar kendilerini ilk fırsatta, yeni davranış biçimleri geliştirdiler.
20-30 yıl önce New York’ta arıza sonucu ışıklar sönmüştü, 9 ay sonra hastanelerde doğum kuyrukları arttı. Koronavirüs ne oldu bilmiyorum, doğumlara yansıyacak mı? “Baby boomers” kuşağı gibi “corona boomers” gibi bir şey olabilir.
Sürü halinde kucaklaşma olmayabilecek, ulaşımı etkileyecek, taleplerimiz değişecek… Bu tür süreçler zaten var olmakta olan şeyleri hızlandırıyor, geçinemeyen çiftler özgürleşebilecek.
Arkadaşı ile konuşamıyor, evden çıkamıyor, kararını veriyor, artık bu hayatı yaşamak istemiyorum diyen bir sürü insan oldu, ayrılıklar, boşanmalar, kadına ve çocuklara yönelik şiddet arttı. Diğer taraftan da bazı arkadaşlarımızı da aramaz olduk, eksikliklerini hissetmez olduk. Örneğin Türkiye’de erkekler sürekli kahvehaneye giderler, eminim bir bölümü tüm günlerimi tavla okey oynayarak, bu adamlarla ne gereksiz vakit öldürerek geçirdim diye düşünüyorlardır.
Peki bu süreçte medyanın korona haberciliği konusundaki tutumunu nasıl değerlendiriyorsun?
İbret verici konumlarına dikkat etmişsindir. Sayıları vermekle habercilik yaptıklarını sanıyorlar. Beceriksizliklerini gizleyen, rant ekonomisinde toplumsal sorumlulukları unutan, onlarca yıllık uyarılara rağmen hazırlıklı olmayan devletlerden farkları yok. Korona mağduru bir ailenin bile dramını, hastalık sürecini, tedavisi ya da tedavisizliğini yazsalar, gevşek davranan hepimiz için uyarıcı nitelikte toplum sağlığına katkıları olur. Bu konuda medyanın bir diğer ibret verici konumu, korona mağduru herkesi, kendileri gibi şehir apartmanlarında orta sınıf burjuva hayatı yaşıyormuş gibi saydıklarından, ülkelerin ve hatta dünyanın yüzde 80’ini görmezden geliyorlar. Ellerini sıcak su ve sabunla 20 saniye yıkayın diyorlar. Hindistan gibi birçok ülkede, dünya nüfusunun belki yüzde 40’ının evinde akar su yok. Denilenin tersine, korona tabii ki herkesi eşit vurmuyor. Özellikle kalabalık koşullarda yaşamaya mahkum göçmenlerden, cezaevlerinde yaşayanlardan, asker kışlalarından hiçbir haber görmüyoruz. Dünyaya kendi küçük burjuva konumlarının merceğinden bakıyorlar.
Çöken düzende, kabuk değiştiren dünyada, deve kuşunu oynuyoruz.
(NÖ)