Artık günümüzde her köşe başında bir fitness salonu var. Ve bu spor salonları sadece fitnessı kapsamıyor. Ek olarak, özellikle kadınlar için zumba, pilates, yoga gibi ‘programlar’ yer alırken genel kitleye hitap eden Hiit Cardio, Crossfit gibi daha farklı antrenmanlar da salon dâhilinde. Ayrıca dün yüzüne dönüp bakılmazken artık birer ‘sosyete sporu’ haline gelen kick boks başta olmak üzere çeşitli dövüş sporları da yine bu spor salonlarının olmazsa olmazları arasında bulunuyor. Bunun iki nedeni var: Birincisi, spor salonlarının artık birer ‘sosyalleşme’ ortamı haline gelmesi. İkincisi ise sistem tarafından insan bedeninin bir meta olarak çok fazla kullanılmaya başlanmış olması. Çok uzağa gitmeye gerek yok. Açın sosyal medyayı. En fazla üçüncü fotoğrafta karşınıza üçgen vücutlu bir kadın veya bir erkek denk gelecektir.
Peki ‘beden’ nasıl bu kadar görünür hale geldi? Nasıl böyle ön plana çıktı? Ya da yazıya konu olan, Jürgen Martschukat’ın yazdığı, İletişim Yayınları’ndan Erol Özbek çevirisiyle yayımlanan ‘Fitness Çağı’ kitabının alt başlığındaki soruyu yöneltelim: “Beden nasıl başarı ve performansın simgesi haline geldi?”
2006’dan bu yana Erfurt Üniversitesi’nde Kuzey Amerika tarihi üzerine dersler veren, şiddetin tarihi, ailenin tarihi, cinsiyetler tarihi ve tarih teorisi üzerine çalışmalar yapan Martschukat, bu sorular ışığında fitnessın, sporun dışına çıkarak, klişe deyimle “bir yaşam stili”nden ziyade, bir “gösteriş” haline geldiğini bu sporun tarihine kadar uzanan bir yolculukla başlayıp günümüze kadar gelişini yerinde analizlerle anlatıyor.
Kitabına yakın tarihle günümüz arasındaki fitness anlayışının değişimiyle başlayan Jürgen Martschukat, fit olmayı, zinde olmayı, “fiziksel olarak uygun olmayı”, sağlıklı olmayı bir kavram olarak algılayıp, bu kavramı bir konjonktür olarak değerlendirerek 18. yüzyıldan bugüne kadarki vaziyetini masaya yatırıyor. Devamında bunu çalışmakla, daha da ileriye götürüp seks yapmakla ilişkilendiren Martschukat, spor salonlarında, bizi “asla pes etmememiz” konusunda uyaran sloganlarıyla kaplı duvarları arasında bizi kendimizle mücadeleyle baş başa bırakan meseleye sözü getiriyor. Fitnessı diğer yandan bir üretken, muktedir, mücadeleye hazır ‘bireyler’ olarak yetiştirdiğini kaydeden yazar, sosyokültürel anlamda el atılmamış bir konuya değinerek okuru aydınlatıyor.
‘Fitness Çağı’, (her ne kadar uzmanlar fitnessın bir spor olup olmadığı konusunda ikileme düşse de) modern insana ‘yeni’ bir şey, üstelik de kendini gösterme çabasına destek olan ‘yeni’ bir şey sağladığı için bireyler için bu kadar önemli bir konumda duruyor. İlişkiler artık bu salonlarda başlıyor veya bitiyor. Kadınlar ve erkekler, bir gece kulübüne gider gibi spor salonlarına ‘akıyor’, burada idman ‘atıyor’. Bunları toparlayınca da doğal olarak işin sağlık kısmı nerede sorusunu sormaktan başka elimizde bir şey kalmıyor…
Fitness Çağı-Beden Nasıl Başarı ve Performansın Simgesi Haline Geldi?/Jürgen Martschukat/Çev. Erol Özbek/İletişim Yayınları/256 sayfa
(BS/VC)