Türkiye seküler uçtan dindar uca kadar uzanan geniş bir yelpazeye sahip, bizler de çeşitli toplulukların durdukları noktaları, o topluluktaki kadınların tercihleri üzerinden belirlemeye alışık bir toplumsal yapının parçasıyız. Farklı hayat tarzlarının sebep olduğu kavgaların, kadınlar ve onların seçimleri üzerinden gelişmesini “birinci bayanlar” özelinde bir incelersek belki bu toplumsal yapıyı yeniden afişe edebiliriz.
Latife Hanım, Türkiye’nin ilk first ladysiydi. Kıyafetleri, Türkiye’nin batılılaşmasıyla paralel Batılılaştı. Fakat bugün Latife Hanım’a muhafazakar bakış açısına sahip kitaplarda ilk zamanlarında çekildiği fotoğraflarıyla, daha seküler kitaplarda ise son zamanlarında çekildiği fotoğraflarıyla yer verilir. Özellikle 2005 yılında, kendini o dönemde muhafazakar demokrat olarak tanıtan AKP iktidarı döneminde, Tarih ve İnkılap kitaplarında bizim bildiğimiz “modern Latife Hanım” yerine çarşaflı bir Latife Hanım vardı. O zamanlar MHP’ye oy veren, Anadolu’nun yarısından fazlası gibi düşünüp örtünmeyi kadın dindarlığının en önemli unsurundan sayan yengemin; oğlunun kitabında Latife Hanım’ı görünce verdiği tepki “Aslında Atatürk çok müslüman adamdı ama saklıyorlar bizden” olmuştu. Latife Hanım’ın kıyafeti, Latife Hanım’ın kıyafeti olmaktan çıkmış, Atatürk’ün iman vesikası haline gelmişti.
Eğer örtüyü geleneksel gereklilikten çıkarıp dini bir anlam yüklersek, ilk tesettürlü first ladymiz Hayrunnisa Gül’dü. Abdullah Gül’ün adaylığının gündeme gelmesinden itibaren Kemalist kesim Çankaya Köşkü’nde başörtülü bir kadın görecek olmanın endişesini yaşarken, muhafazakar AKP tabanı Abdullah Gül’ün seçilmesinden çok Hayrunnisa Gül’ün Köşk’e başörtülü girmesini bir “İslam zaferi” olarak gördü.
Değiştiremediğimizi dönüştürmeye çalışırız. Adaylığı süresince Hayrunnisa Gül’ün evlilik yaşından aldığı eğitime kadar medyada dönen tartışmalar, Abdullah Gül’ün seçilmesinden sonra hızla bir “uyum sağlatma” çabasına döndü. Modacı Atıl Kutoğlu The Guardian’a verdiği röportajda Hayrunnisa Gül’ün türbanına “çağdaş” bir yorum getireceğini, Sophia Loren tarzından esinleneceğini söylemişti, fakat Reuters haber ajansına verdiği röportajda tasarımlarında Osmanlı ve Türk motiflerinden esinlediğini anlattı. Önce, estetik yanı öne çıkarılarak içi boşaltılan bir tesettürle Kemalist kesimin korkuları giderilmek istendi, daha sonra Osmanlı ve Türk motifleri gibi tesirli kelimeler kullanılarak milli duygulara önem veren Anadolu halkının gönlü alındı. Bu tarz halkı kucaklama stratejilerinin, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı döneminde yaptığı açıklamalarla değil, eşinin kıyafetiyle uygulanmaya çalışılması first ladylerin siyasi arenadaki edilgen ağırlıkları hakkında önemli bir ipucu.
Kadın inancıyla, giyimiyle, tavırlarıyla, açıklamalarıyla, kısacası her adımıyla kocasının niteliğine katkı sağlamaktan öteye gidemiyor. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı açıklandığında kendisine atfedilen vasıflardan biri “eşi açık cumhurbaşkanı adayı” idi. Akademisyen, bilim insanı, entelektüel gibi birçok vasfa sahip olan İhsanoğlu’yla ilgili sosyal medyada en çok dikkat çeken şeylerden biri yine karısının giyim şekli oldu.
First Ladylerin siyasi, sosyal toplantılarda boy göstermek, köşkün düzenini sağlamak, çeşitli hayır faaliyetlerini düzenlemek gibi “kadın işleri” dışında siyasete cümleleriyle dahil olmaları her fırsatta sindirme çabası içeren tepkilerle karşılaştı. Hayrunnisa Gül’ün kocası için düzenlenen veda kokteylindeki çıkışı ve sonrasında aldığı tepkiler bunun en iyi göstergesi. Hayrunnisa Gül kimlere tepki gösterdi, gösterdiği tepkide ne kadar haklıydı, AKP içerisindeki bölünmeleri ne derecede ortaya koydu gibi sorular kimin aklında kaldı? İçlerinde kadın yazarların da bulunduğu birçok gazeteci Hayrunnisa Gül’ün isyanını dile getirirken kullandığı “intifada” kelimesinin geçmişini vurgulayarak onu Filistin direnişine saygısızlık etmekle suçladı ve sonunu “kadın kısmısı kocasının bir adım gerisinde kalacak, siyasete dahil oldu muydu böyle eline yüzüne bulaştırıyor işte”ye bir çırpıda bağladı. Oysa o sıralarda Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçiminde alamadığı oylara değinerek “Peygamberi de desteklemeyenler vardı” deyip talihsiz bir teşbihte bulunması aynı gazetecilerin o kadar da ilgisini çekmedi. Sebep, yalnızca ilk muhataplarının politik konumu, yani sabık first lady olması değil aynı zamanda cinsiyetiydi. Aynı zamanda medyada sürekli sabık first lady ile yeni first lady arasındaki çekişmelerin altının çizilmesi, meselenin siyasi bir problem gibi ele alınmasını engelleyerek bir “catfight” izlenimi vermeye yarıyor. Hayrunnisa Gül’ün çıkışı yazılıp çizilirken sürekli yeni first lady Emine Erdoğan’la aralarındaki gerilimin de hatırlatılması yeni first lady‘e bir “yerini bil” uyarısı aslında.
Son hükümet kabinesindeki kadın sayısına (1) cumhurbaşkanı ve başbakan eşlerini de dahil edersek, %52′lik tabanı temsil eden kadınların önümüzdeki süreçte siyasete nasıl/ne kadar dahil olabileceklerinin ana hatları şimdiden çizildi: Kıyafetleri, yüzlerine yerleştirdikleri tebessümler, hayır işleri, yaptırıcılıktan uzak ortayolcu açıklamaları gibi naif işlerden öteye geçmeyecek. Özetle kocalarının siyasi portrelerine zarif bir çerçeve çizmekten ibaret kalacak.
Eğer hiç kestiremediğim bir gelecekte “first gentleman”ımız olursa siyasilerin eşlerinin, bilhassa birinci eşlerin, siyasete katılımlarını masaya yatırır uzun uzun tartışırız herhalde, zira değerli first gentlemanımızın yukarıda saydığım naif işlerle yetinebileceğini hiç sanmıyorum. First gentleman’ın bıyığının tonu ile protokol giysisinin rengi arasındaki uyumu tartışacağımız günlere… (BK/ÇT)
* Bu yazı 5Harfliler sitesinden alınmıştır.