Finlandiya’da insanların çoğu, pek çok başka ülkede de olduğu gibi, Fransa’da ölümcül saldırıya maruz kalan dergi Charlie Hebdo’yu daha önce hiç duymamıştı. Buna rağmen, “Ben Charlie’yim” fenomeni medyada ateş gibi yayıldı. Bunun bir nedeni, Finlandiya’dan 30 kişinin Suriye’deki IŞİD kuvvetlerine katılmış olması. Bu, sadece 42 bin Müslümanın yaşadığı bir ülke için önemsenmeyecek bir katılım.
Avrupa’da, aması maması olmaksızın, kendini toplum dışında bırakılmış hisseden yerli ya da göçmen çok sayıda genç insan ciddi bir güvence problemi yaşıyor. Finliler bu boşluğu genellikle alkolle dolduruyor. Göçmenler de, radikal İslamcılar için kolayca kazanılan askerler gibi görünüyor.
Gazeteci Sampo Vaarakallio, blogunda “İnternet çağı cihatçılarının görünürde çok normal hayatlar yaşayabildiklerini hatırlamalıyız. Kuran’ın öğretilerinden ziyade son çıkan cep telefonuyla daha fazla ilgileniyor olabilirler. Onlar için Muhammed Peygamber, Kalaşnikof gibi bir marka. Camileri sadece bir yapı olmanın dışında bir internet topluluğu da,” diyor.
Finlandiya, Avrupa’da, Tanrı’yı aşağılamanın yasaklandığı az sayıda ülkeden biri. Buna rağmen, Charlie Hebdo dergisi için Paris’te gerçekleşen eylemlere tepkiler, Müslümanların Muhammed peygamber üzerine çizilmiş bazı karikatürlere neden bu kadar sinirlendiklerine dair inanmazlık içeriyordu.
Tanınan bir köşe yazarının ilk yorumları şöyledi: “Bu olaylar çok net göstermiştir ki, İslam, Batı demokrasisiyle yan yana yaşamaya uygun değil.”
Ama öte yandan, radikal İslam terör saldırılarının çoğu kurbanının bizzat Müslümanlar olduğu gerçeğini hatırlatanlar da var.
Mesela, Dış İşleri Bakanı Erkki Tuomioja “Bu saldırılar Irak’ta, Suriye’de, Nijerya’da her gün gerçekleşiyor,” dedi.
“Dünya bir bütün haline geldi, hem iyi hem de kötü açıdan. Kendi ülkelerimizdeki farklı kültürlerle ve inançlarla bir arada var olmaya ihtiyacımız var. Bu durum, anlayış ve tolerans gerektiriyor. Birbirimizi hor görmemeliyiz.”
Filozof Frank Martela, blogunda “Bu kavga, Doğu ve Batı ya da Hristiyanlık ve İslam arasında değil. Asıl savaş, ülkeler ve kültürlerdeki ılımlılar ve radikaller arasında. Bu bir savaş; ve bu savaşta ılımlıların kullandığı şiddet her zaman radikallerin kazancına olacaktır,” diyor.
Martela, Charlie Hebdo’daki karikatürlerin El-Kaide için piyangoda kazanmak gibi bir şey olduğunu öne sürüyor; ‘’bu resimler çoğu insanı incitebiliyor ve onları tekrar yayımlamak sadece daha fazla şiddete yol açacaktır. Bu durum da yine daha fazla şiddet doğuracaktır’’.
Temmuz 2011’de, göçmen karşıtı güçlü görüşlere sahip aşırı sağcı Norveçli Anders Behring Breivik, Oslo merkezde ve sosyal demokrat gençlik kampında 77 insan öldürdü, sonrasında ‘’toplu katliam ve terörizm’’den mahkum edildi. Ama kendisi çok ender ‘terörist’ olarak nitelendirildi. Aynı durum, halkı şok eden ölümcül okul saldırılarında bulunan Finli gençler için de geçerli. Bu onulmaz davranışın nedeni olarak da akıl sağlığı problemleri gösterildi.
Şurası açık ki, Müslüman ya da Hristiyan olsun farketmez; işi, uygun bir maaşı, ailesi ve berrak bir geleceği olan, kendi hayatını ellerinde tutan mutlu bir insan, hiçbir zaman, hiçbir neden adına intihar misyonuna sahip bir noktaya varmaz. (LR/ÖK/BA)
* Leeena Reikko'nun yazısını İngilizceden Türkçeye Özgen Kaybakı çevirdi.