Her Temmuz'da, binlerce fındık işçisinin Karadeniz'e gitmesiyle mevsimlik işçilik konusu Kürt meselesi ile iç içe geçmiş bir şekilde gündeme geliyor.
Mevsimlik işçiler her sezon, ortalama 20 gün süren düşük yövmiyeli işler için farklı bölgelere göç ediyorlar. Yaptıkları işin kısa dönemli olması ise onları iş yasası kapsamı dışında bırakıyor. Yüzde 80'e yakını doğu ve güney-doğu illerinden gelen bu işçiler, çalışmaya gittikleri şehirlerde kötü ve sağlıksız koşullarda barınıyor, yağmurun ya da güneşin altında günde 12 saat çalışıyorlar.
Yevmiye 20TL
Diğer illerden gelen işçiler, yerlilerden daha düşük ücretlere çalışırken, buraya gelmeleri de çok zor oluyor. Günlerce süren yolculuk, kapasitesinin iki katı yolcu taşıyan otobüslerde, kamyon kasalarında ya da trenle yapılıyor.
"Yol iki gün iki gece sürdü. Perişan olduk!" diyor Fadıl Yeşil. Ailesi ve komşularıyla birlikte 18 kişi Ergani'den gelmişler. Sadece yol masraflarını karşılamak için birkaç gün çalışmaları gerektiğini söylüyor:
"Zaten günde 22TL alıyoruz, onun da yüzde 10'nunu dayıbaşına veriyoruz. Sonra iş bitince üreticiler bizi tanımıyor, 'dayıbaşı gelsin onunla konuşalım' diyorlar. Ben bu sene dayıbaşısız geldim."
"Herkes işsiz"
İşçileri yaşadıkları illerden alıp çalışacağı tarlalara götüren, üreticilerle pazarlığı yapan kişiye dayıbaşı, amele başı ya da çavuş deniliyor. Yani köyden bir kişi sezon açılmadan önce tarla sahipleriyle görüşüp anlaşıyor ve işçiler sezon açıldığında ailecek farklı tarlalara çalışmaya gidiyor. Bazı işçiler bu sistemden şikâyetçi ama hepsi böyle düşünmüyor, "dayıbaşı bize iş buluyor, çalışmadığımızda da paramızı veriyor" diyorlar.
Arifiye'den Ferizli Köyü'ne giderken bir tarlada duruyoruz. Orada bir dayıbaşı ile tanışıyoruz. Esvet Çetin çalıştıkları tarlaya 30 civarı işçi getirmiş Diyarbakır'dan. "İşçi bulmak kolay, bizim orda herkes işsiz. Buradan sonra domatese, pamuğa gideceğiz."
Çitfçi-Sen'in raporuna göre Türkiye'de mevsimlik işçi olarak çalışan bir milyon kişi var. Bu işçilerin çoğu aileleriyle birlikte her mevsim farklı bir bölgeye göçerek fındık, domates, pamuk vs. topluyor. Yoğun olarak Karadeniz, Ege ve Çukurova bölgelerinde çalışıyorlar.
"Bize düşman gibi bakıyorlar"
Çocuklar 13 yaşında çalışmaya başlıyor. Konuştuğumuz kız çocuklarının çoğu okul parasını ödemek için çalıştıklarını söylüyorlar. Ancak 13-16 yaş arası çocuklar yetişkinlerden daha düşük ücret alıyorlar.
Adapazarı Arifiye tren garında karşılaştığımız 16 yaşındaki Kudret Toğaç yazların zor geçtiğinden yakınıyor. Kaldıkları yerde banyo olmadığını, suyu tencerelerde ısıtıp yıkandıklarını söylüyor. Bir taraftan bu koşullara, bir taraftan karşılaştıkları ayrımcılığa dayandıklarını ekliyor.
"Kürdüz diye bize düşman gibi bakanlar var. Kocaeli, Kazımlı Köyü yakınlarında bir meydan var. İşçiler orada durur. Geçen sene oraya gittiğimizde duvara 'köpek meydanı' diye yazmışlardı. Bu lafı bize atıyorlar yani..."
Arkadaşı Berçem, 15 yaşında, hemen lafa giriyor: "Biz orada bekliyoruz, işverenler gelip tarlaya götürecekleri işçileri seçiyor. Sanki hayvan seçermiş gibi. Mecbur olduğumuz için geliyoruz her sene. Benim okulumu ödemem lazım."
Çadır kampları
Bazı tarla sahipleri işçileri evlerinin bahçesinde barındırıyor, ama genellikle küçüklü büyüklü çadır kamplarında kalıyorlar. Yol boyunca, mavi naylonlardan yapılmış derme çatma çadırlardan oluşan kamplardan en büyüğüne doğru ilerliyoruz. Ateşin etrafında kadınlar toplanmış, bazlama yapıyorlar.
"93 kişiyiz bu kampta. Herkes tarlada, çalışıyor şimdi. Biz aşçıyız. Onlar saat 7'den 7'ye çalışıyor, biz de onlara yemek hazırlıyoruz. Ama çok zor bu sıcakta. Elektrik yok, su yok. Bu kadar kişiye bir tane tuvalet verdiler."
Hem üreticinin hem de işçinin fakirleşmesi de sorunları tetikliyor. İşçiler kamplardan ve düşük yevmiyeden şikayet ederken, üretici de fındık fiyatlarının düşüklüğünden, fiyatların hala belirlenmemiş olmasından, sezon sona erdiğinde ellerinde hiç para kalmadığından şikayetçi.
Gerginlik devlet politikalarından besleniyor
Dilek Dindar, iki tarafında fakirleşmesiyle ötekileştirmenin de kuvvetlendirdiğini söylüyor ve yaşanılan gerginliğin nedenlerinden bahsediyor:
"Problemin temellerinden biri işçilerin yaşadığı bölgeye dayanıyor. Bu insanlar geçimlerini sağlamak için, savaşın etkilerinin çok güçlü olduğu, köylerin yakıldığı, tarım alanlarının yok edildiği bu bölgeden göç etmek zorunda kalıyorlar.
"Bir diğer sorun ise kimlikleriyle alakalı. Son 10-20 yıldır Karadeniz giderek muhafazakarlaşmaya başladı. Fındık toplamaya gelen Kürt işçiler ötekileştiriliyor, yok sayılıyor, dışlanıyorlar. Ama bu halkın bilinçli yaptığı birşey değil, yani bu bir devlet politikası ve onlar da bu politikalardan besleniyor."
Karadeniz'in Aydınlik Yüzleri'nin yerel örgütler, üreticiler ve resmi yetkilileri bir araya getirmeyi başardığını ve bundan iyi sonuçlar alındığını da belirtiyor Dindar. Giresun'da düzenlenen gösteride "fındık bahçemiz de, yüreklerimiz de kardeşlerimize açıktır" pankartı göze çarparken, Ordu Valiliği'nin kurduğu 1000 işçiyi barındıran kamp gazetelere "fındık işçilerinin fıstık gibi hayatı" başlığıyla yansıyor.
2008'de Ordu'da yaşananlardan ve Giresun'da bu sene Kürtler yerine Gürcistanlıların işe alınacağına dair çıkan söylentiler sonra yetkililerin işçiler için bir kamp kurması, yapılması gereken çalışmalar için umarız bir başlangıç olur. Çünkü Dilek Dindar'ın da söylediği gibi, "böyle ayrımcı söylemlerin söylentisine bile tahammülümüz yok. (ÇT/EÜ)