Köyün eski adı Şipir'di. Gürcü kökleriyle bağlantısını sürdüren yaşlı ahali için hâlâ öyle… Fakat günümüzdeki adıyla Çiçekpınar'da değişen ne yazık ki köyün sadece adı değil.
Bir zamanlar birlik, beraberlik ve dayanışmanın güdümünde, bolluk ve bereket içinde yaşanan köy, kendi kendine yeten mutlu bir diyardı. İmece usulü sayesinde insanlar çalışırken sosyalleşiyor, maniler, türküler, şarkılar söyleyerek horon tepiyorlardı. Bugünlerde ise hane sayısında büyük düşüş yaşanan, ferdî ihtiyaçların ön plana çıktığı, ahalisinin dillendirdiği gibi işin paraya döndüğü tatsız tuzsuz bir döneme geçilmiş.
Köyün başlıca gelir kaynağı fındığın fiyatının mütemadiyen düşmesinin de bunda etkisi büyük. Zevkli köy hayatından geriye pek bir şeyin kalmadığı bir manzara ve geçmişini, özünü, masumiyetlerini yitirmenin getirdiği eksiklik duygusuyla baş etmeye çalışan insanlarla karşı karşıyayız.
Yönetmenliğini Ercan Kesal'ın üstlendiği Fındıktan Sonra (Gone With the Hazelnuts) adlı belgesel 37. İstanbul Film Festivalinin Ulusal Belgesel Yarışmasında yer alıyor. Bilhassa dron çekimleriyle yemyeşil bir doğaya bizi doyuran 40 dakikalık yapım 13 Nisan Cuma günü saat 11'de Pera Müzesi Oditoryumunda gösterilecek. Anadolu'nun mozaik yapısına örnek oluşturabilecek halkların, agresif siyasal ortam ve vaziyete çanak tutan medya yüzünden milliyetçilikle imtihanına da şahit olacaksınız…
Geleneksele sırtını dönünce
Şipir'de bir zamanlar söylenen "Salına salına da suya gidersin…" gibi türküler Anadolu halk kültüründe karşı cinsiyetten insanların birbirleriyle iletişiminin tatlı bir örneği. Ahlaki değerlerin, günümüzde empoze edilen gerici seviyesinden çok daha sağlam ve medeni olduğunun da ispatı. Çalışırken eğlenen, birbiriyle konuşan, sohbet, hatta flört eden insanlar kaynaşıyor, bu sayede verim de artıyordu.
ABD kökenli kapitalizmin Türkiye'ye yönelik planında, Marshall yardımının köydeki somut sonucu traktörün gelmesiyle işler kolaylaşıp hızlandı, Şipir'in neşeli hayatı da böylece sekteye uğramış oldu.
Tarımsal ekonominin kuralları değiştikçe köyün toplumsal yaşamı da değişiyordu. Zaten belgesel, Şipir kökenli Melek Mutioğlu Özkesen'in Ortak Çalışmadan Mevsimlik İstihdama: Çiçekpınar Örneğinde Tarımsal Emek Değişimi adlı yüksek lisans tezinden yola çıkılarak çekilmiş. Senaryo hanesinde Ercan Kesal'la beraber adını gördüğümüz Mutioğlu, gönülden bağlı olduğu köyü hakkında akademik bir çalışma yapmanın zorluğuna, duygusallıktan mümkün mertebe uzaklaşarak bilimsel gerçeklere yaklaşmak için gösterdiği çabaya parmak basıyor.
Bu arada kamera karşısında kendini Gürcüce ifade eden köylü bir kadının gözlerinin içi gülüyor; oysa yeni neslin temsilcileri atalarıyla bağlantıyı sağlayan esas unsurlardan dilleriyle kopukluklarını hayıflanarak ifade ediyorlar.
Mevsimlik işçi meselesi
"Onlara yabancı gibi bakmıyoruz…" gibi söylemlerin yanında "Onlara muhtacız…" diyenler de var Kürt mevsimlik işçiler hakkında. Şipir'de bir zamanlar işçi olan insanların işi başkalarına yaptırmaya başladıkları dinamikte, zoraki patron-işçi ilişkisi neyse ki bazen abi-kardeşe dönüşebiliyor. Acımasız kapitalist düzende vasıfsız işçilere ait ucuz emeğin sömürüldüğünün farkında birçok işveren. Fakat işçiyi layıkıyla çalıştırabilmenin zorluğu bazen popüler nefret söylemleriyle gölgelenip katmerleniyor.
Müzik hanesinde tecrübeli müzisyen Serdar Ateşer adını gördüğümüz belgeselin sonunda Haluk Bilginer'den Tarkovski imzalı Bir Delinin Haykırışı adlı şiiri de dinliyoruz.
Film boyunca bize sesi ve görüntüsüyle eşlik eden Ercan Kesal mevzuyu toparlayıp adeta tepside sunuyor. Çekimde mümkün olduğunca gözetilen estetik kıstaslarına rağmen belgesel bir sanat eseri olma iddiasını asla taşımıyor, aksine mesajını en kısa ve etkili yoldan iletme gayesi güden gayet başarılı bir yapım.
Röportaj yapılan kişilerin samimiyeti ve manidar sözleri, çekim ekibinin kahramanlarıyla ulaştığı yakınlık ve güven seviyesini de kanıtlıyor.
Şehirden gelen belli başlı bazı ürünler dışında sanayinin ürettiği tüketim malzemelerine eskiden muhtaç olmayan köylüler zamanla sistemin kölesi haline gelmiş. Zaten kendini köyde geçindiremeyen halk kente göç ettiğinde, ürünleri ve hizmeti satın almaktan başka çaresi olmayan, boyunduruk altındaki bireylere dönüşüyor.
Oysa filmin kahramanlarından birinin dediği gibi, toprağa sahip olmak, toprağına sahip çıkmak şart! (MT/HK)