Bir filmde renkleri kullanım biçimleri hikâyenin nasıl, kim tarafından ve kime anlatıldığı konusunda pek çok ipucu taşıyor. Renklerin insan psikolojisi üzerinde pek çok etkisi olduğu da açık.
Yönetmen Noam Kroll, bir yazısında şöyle söylüyor:
“Sıcak renkler eski, yıllanmış zamanları hatırlatırken soğuk tonlar daha ziyade güncel ya da modern kurgularla ilişkilendiriliyor.”
Korku filmlerinin genel renk paleti soğuk ve karanlık renklerden oluşurken karşıtlık oluşturması hedeflenen savaş ve aksiyon filmlerinde renkler ikiye bölünüyor. İşin bir diğer ayağı ise Kuzey ülkelerinde futuristik renklere bezenen sinematografinin Meksika, Afrika ya da Orta Doğu ülkelerinde kirli bir turuncuya dönüşüvermesi.
Zorunlu olarak siyah beyaz çekilen filmlerden bugün sinema endüstrisinin teknik anlamda geldiği noktaya bakıldığında, Hollywood’un senelerdir kullandığı bu yöntem tesadüften ibaret değil.
Breaking Bad, Narcos, Homeland ve daha pek çoğu
Kült dizi Breaking Bad ve Narcos gibi yapımlarda ana karakterler Amerika’dan Meksika’ya seyahat ettiğinde ekran sararıverir. Dedektif dizisi Homeland’de ana karakter Carrie Mathison Afganistan’a gider ve izleyici kendisini üzerine sarı bir filtre yerleştirilmiş ekranın ardında, koşuşturan ve bağıran insanları izlerken bulur.
Mashable Youtube kanalındaki “Why Hollywood Won’t Stop Making Foreign Countries Look Awful” isimli videoda yönetmen, kolorist ve yazar olan Charles Haine, “Black Hawk Down” filminden bahsediyor:
“Renk psikolojisi konusunda unuttuğumuz şey, görüntüleri katmanlaştırdıkça onlarla bağ kurma imkânımızın azaldığı. Aksiyon ve savaş filmlerinde kasıtlı olarak başvurulan bu uygulama, karşı tarafı insanlıktan çıkaran ve empati kurulmasını zorlaştıran bir hale sokuyor. Bu vesileyle izleyenin gözünde bu kişilerin öldürülmesi hazmedilebilir hale getiriliyor.”
Genellikle ABD yapımı filmlerde sıklıkla rastladığımız dost-düşman ayrımı, düşman olarak tanımlanan karşı tarafın tamamen insanlıktan yoksun kişiler olarak resmedilmesiyle kendini gösteriyor. İkili zıtlıklar, hedef kitleyi koltuğunda kendisi hakkında iyi hissettirdiği gibi karşı tarafa karşı önyargılar oluşturmasını da kolaylaştırıyor. Ötekinin düşmanlaştırıldığı Hollywood filmlerinde yabancı düşmanlığı görüntünün üzerine yerleştirilen tozlu, turuncu bir filtre ile katmanlanıyor.
Sefalet, hukuksuzluk ve gelişmemişlik
Hollywood sinema endüstrisinin istikrarlı bir şekilde sürdürdüğü sarı filtre yöntemi yapımın bağlamı içerisinde yoksulluk ve gelişmemişlik gibi kavramları vurgulamak için kullanıldığı gibi modern ve Amerikalı olmayan insanlara karşı da bir ötekileştirme geliştiriyor.
Jeremy Ullmann’ın “Extraction” filmi üzerinden sarı filtre meselesini incelediği “Yellow filter: A cinematic technique or pushing stereotypes?” başlıklı yazısında Kings College Üniversitesi’nden akademisyen Dr. Victor Fan, yönetmenlerin film yapım sürecini şöyle anlatıyor:
“Bir görüntü yönetmeni ya da yönetmen Afrika, Latin Amerika ve Güney Asya’da geçen bir filme sarı filtre uygulamak istediğinde aslında hedef izleyici kitlesi (yani kendileri gibi olan seyirci) üzerinde bu ülkelerle ilgili sefalet, hukuksuzluk ve modern olmadıkları üzerine bir algı yaratmayı hedefler.”
Renklerin görsel anlatılarda etkin bir güce sahip olduğu bir manipülasyon tekniği olarak adlandırılabilecek sarı filtreden kullanımından anlaşılıyor. Neticede Hollywood, bu yöntem ile izleyicilerin düşünce yapılarını, belli bir ülkeye yönelik algılarını ve tepki biçimlerini zaman içerisinde büyük oranda dönüştürebilmeyi başardı.
Renkler ve duygu aktarımı
Buna rağmen renklerin duygu aktarımı konusundaki gücünü etkin şekilde kullanan pek çok yönetmen de var. Polonyalı yönetmen Krzysztof Kieślowski, “Üç Renk Üçlemesi”nde mavi, beyaz ve kırmızı renklerini kabul gören anlamlarından sıyırarak onları duygularla eşleştirir. Maviyi yas ve keder üzerinden özgürlük, beyazı hırs, intikam ve eşitlik; kırmızıyı ise kardeşlikle bağdaştırıyor Kieslowski.
Sinematografisinde renklere önemli bir alan açılan yapımlar arasında olan Lynne Ramsay’nin yönettiği “We Need to Talk About Kevin”, Berry Jenkins’in Oscar ödüllü filmi “Moonlight”, renk kullanımı ve sinematografik ustalığıyla tanıdığımız Wes Anderson’ın “The Grand Budapest Hoteli” filmleri bu örneklerden sadece birkaçı.
(MD/EMK)
Görseller: digitalbeautywork.com/blog/color-grading-in-movies, isaacbotkin.com, cracked.com