Çarşamba akşamı Martı Hotelde yapılan basın toplantısında içimde sebebini sonradan anlayabildiğim bir sevinç kıpırtısı oldu. Neden sonra anladım onu da bilmiyorum, belki de gelirken bindiğim taksi şöförünün Münevver Karabulut'un cinayet davasından son gelişmelerin haberini beraberce dinledikten sonra yaptığı manasız yorumlara kızdığımdandır (ceza olarak otelin oraya soktum onu tüm 'Abla, sonra trafiğe gireceğim ama' feryatlarını duymazdan gelerek, 'yağmur hızlandı yürüyemem, devam edelim' dedim, en otoriter sesimle).
Azize Tan ve Görgün Taner'in sunumları renkli, heyecanları bulaşıcıydı. Tan, 200 filmlik festivali bir nefeste özetlerken, Taner'in 200'ü aşmaması için özellikle uğraştık cümlesi 400 filmlik Berlin'in koşturmaca ve yetişememelerinden sonra ilaç gibi bir temenniydi.
Öncelikle çok güzel bir festival bizleri bekliyor.
İkincisi işini gücümü bırakmış birisi olduğum için hafta arası matine ve seanslarını rahatlıkla takip edebileceğim.
Üçüncüsü İstanbul Film Festivali demek, bahar demek. Saatlerin ileri alınmasından bile daha neşeli günler demek.
İşin özü, bu yıl ebeveynim yerine kendi festival güncemi oluşturabileceğim! (son birkaç senedir yoğun iş tempom yüzünden kendim gidecekmişçesine bir film listesi hazırlıyor, yine kendim gidecekmişçesine bilet kuyruğuna giriyor, kendime üç bilemediniz dört; annem ve babama ise gönlümden geçen tüm filmlerin biletlerini alıp festival başlayınca da her film sonrası yorumlarını dinliyor ve bloga aktarıyorum, işte size Ebeveynimin Festival Güncesi)
Festival'in bu seneki sürprizlerinden biri: “Bu İkiliye Dikkat”.
Türk sinemasının 100. yılına özel olarak hazırlanan bu 38 filmlik seçkide aralarındaki benzerlikler bugüne dek fark edilmemiş 19 film çiftleşiyor. Türk sineması konusundaki eksiklerimi gidermek 2014 hedeflerimden olması itibariyle, bu bölüm benim için ayrıca ideal. Neler mi var: Tabutta Röveşata, Duvara Karşı, Kader, Uçurtmayı Vurmasınlar, Otobüs... Seçki hayli ilginç doğrusu...
Benim kesinlikle kaçırmak istemediğim filmlerden biri Blind / Körlük. Uluslararası yarışmadaki bu Norveç filmi Berlin'de kim bilir nelerle çakıştı da izleyemedim, oysa ki o zaman da programa daha ilk göz attığım andan itibaren izlemek istediklerimdendi. Yarışmada gösterilecek hemen hemen her film zaten radarımda.
Körlük'ten sonra en çok göze batanlar ise Frank, Mia Wasikowska'nın başrolünde oynadığı Çöldeki İzler, ilginç bir döneme ışık tutan Fransız; Violette, komik olması kuvvetle muhtemel hikâyesiyle Ben, Kendim ve Annem, İtalyan altyapısıyla Mutlu Yıllarımız ve Polonyalı Taş Bebek.
Ustalar'ın en popüleri vizyona girmesinin de yasaklanmasıyla birlikte İtiraf / Nymphomaniac'ın iki bölümünün birden olacağına dair şüphemiz yok. Yakalamak şart sansürüne, buğusuna, kesintisine rağmen.
Ve tabii ki bir başka Berlin ıskası The Grand Budapest Hotel. Akbank Galaları'nda izlemek istediğim bir diğer film de Jake Gyllenahaal'ın çok iyi bir performans sergilediğinin konuşulduğu (evet o da rolü için kilo verdi) ve iki karakteri birden canlandırdığı Jose Saramago'nun 'Kopyalanmış Adam' romanından Denis Villeneuve'nin uyarladığı Düşman. Festival'in açılışını da yapacak film olan Philomena / Umudun Peşinde'yi de programa almanızı öneririm. Judi Dench'in performansı da anlata anlata bitirilemiyor, geçen hafta Oscarlar sırasında öğrendiğimize göre Fadik Sevin'den bile onay almış filmde 'İrlanda'nın işçi sınıfına gerileyen Dench...
Kürklü Venüs ve Kitap Hırsızı'nı izlemeyi reddedeceğimi de rahatlıkla söyleyebilirim. Üzgünüm Geoffrey Rush, sana rağmen ilgimi çekmiyor bu İkinci Dünya Savaşı umut, beklenmedik dostluk ve sevgi hikâyesi.
Ulusal yarışmanın en merak ettiğim filmi Onur Ünlü'nün İtirazım Var'ı. Türk sinemasını vizyonda izleyerek sektöre daha çok destek olabiliyoruz. Örneğin İtirazım Var 18 Nisan'da izleyiciyle buluşacak. (Bu vesileyle The Grand Budapest Hotel'in de faynı gün vizyona gireceğini hatırlatayım, yani bilet bulamazsanız uykularınız kaçmasın, sonra Kanyon'da izlersiniz...)
Antidepresan da festivalin yine takip edilesi kuşaklarından. Buradaki Film Eleştirmeni, Attila Marcel ve Kulüp Sandviç tamamen başlıkları sebebiyle listeme alacağım filmler...
Son olarak: Tabii ki ve şüphesiz Neredesin Aşkım? Haziran İstanbul'unun en eğlenceli sloganlarından biri festivalin en renkli bölümüne ilham kaynağı oluyor ve 'Aşkın ne yaşı ne de cinsiyeti vardır' diyor. Yedi filmlik Neredesin Aşkım'da Cannes'dan ödülle dönen Göldeki Yabancı da bulunuyor.
Bu sene Atlas'ın tüm salonları festivale hizmet etmek üzere ayrılmış. Bunun dışında Beyoğlu, Feriye, City's, Rexx, Pera Müzesi ve İstanbul Modern filmleri izleyeceğimiz, festivale paralel organizasyonları takip edebileceğimiz mekânlar. Feriye'nin listeye eklenmesine geçen sene çok şaşırmıştım, Ortaköy'den Beyoğlu'na nasıl gidecek insanlar diye kızmıştım (kendim nasılsa gidemeyecektim) ama şimdilerde Feriye o kadar hayatımın içindeki, kızamıyorum. Programı gerekli hassasiyetle inceleyerek hazırlarsak, film süreleri burada büyük önem taşıyor, hiçbir filmi kaçırmadan ilerlemek rahatlıkla mümkün. DT2 ise en yakın dostunuz. (Ortaköy otobüsü)
Program açıklandı, İnci Eviner'in bir deseninin kapağını süsleyeceği kitapçığın da eli kulağında ama siz yine de listenizi yapmaya başlayabilirsiniz: iksv.org. (DT/HK)