Filistin'de aşk, onaylamama kültürüyle erkeklerin Ortadoğulu zihniyeti arasında sıkışmış, çileli bir konu. Daha iyi yaşam koşulları için mücadele eden kadınlar, aşkın -bütün engelleyici etkenlere karşın- önceliğinin farkındalar. Bir kadın hayatının ideal erkeğiyle karşılaşabilir, ama bunun için yeterli yerleri yok: Bir kadın bir erkekle birlikte görünemez, onu sevdiğini herkesin içinde söyleyemez.
Onaylamama kültürü aşkın etrafını kuşatıyor, dinse evli ya da akraba olmaksızın bir araya gelen bir erkekle kadının günahkar olduğunu söylüyor.
Korkunun egemenliğinde yaşarken duygular ve sorunlar genellikle başka türlü gösteriliyor. Çoğu tabu –yumuşak bir şekilde ve sessizce de olsa- ihlal ediliyor. Ve kadınlar, Filistin toplumunun duygusal bağla kurmak veya bekaret gibi konularda herhangi bir tartışmayı yasaklayan büyük dogmalarını tartışıyorlar. Bunu yalnızca biriken basıncı biraz azaltmak için yapıyorlar, yoksa aileye veya toplumsal düzene karşı bir başkaldırı bakışıyla değil.
Bazı kadınlar bekaretin korunmasını dini veya kişisel bir inançla açıklarken, diğerleri bunun kadını evliliğin ilk gecesiyle bağlayan bir yargı olduğunu düşünüyor. Kadın ailesinin onurunu lekelemekten ve böylece kendi ölüm fermanını imzalamaktan sakınmak için masumiyetini kanıtlamak zorunda.
Aşka ve duygusal ilişkilere gelince, birkaç şefkatli sözü ve bir tek aşk mektubundan ileriye gitmese de, bunlar genç bir kadının hayatına mal olabiliyor. Filistin'deki kadın örgütlerinin istatistiklerine göre ülkede her yıl 12 ila 15 kadın öldürülüyor.
Sosyal yardım uzmanı Rania Sanjalaoui'ye göre, kadınların büyük bölümü bir erkekle duygusal ilişkiye girdiğinden şüphelenen ve aşkın her zaman cinselliğe vardığını düşünen aileleri tarafından öldürülmüş durumda. Bu sonuç öldürülenlerin çoğunun bakire olduğunu belirten adli tıp tarafından da doğrulanıyor.
Yani, Arap dünyasında aşk son derece zor. Hem toplum hem de din tarafından kınanıyor ve genç bir kadının hayatına mal olabiliyor. Bu nedenle, genç kadınların kendilerini mümkün olduğunca az tehlikeye atarak gizli ilişkiler sürdürmesini anlamak mümkün, zira aşk hâlâ tehlikeyi göze almaya değer.
Aşklarımızın mekanizmasında hâlâ eksik olan unsurlar var:
Yalnızca 32 yaşında olmasına, Ramallah'ın en parlak gazetecilerinden biri sayılmasına karşın, Nibel Thaouabtah bunu doğruluyor: "Bedenimin solup gidiyormuş, tadını çıkaramayacakmışım gibi geliyor. Hayatımda bir partnerim yok, ben de kendimi aşk üzerine yazarak mutlu ediyorum."
Thaouabtah son üç yıldır aylık El-Haal (Durum) dergisinin yayın yönetmenliğini yapıyor, Bir Zeit Üniversitesi'ndeki Bilginin Desteklenmesi Merkezi'nin televizyon birimini yönetiyor. Parmaklarını zarif vücudunun üzerinde birleştirip ekliyor: "Yaşlılık tarafından ele geçirilmiş gibiyim. Bu yüzden her gün egzersiz yapıp yediklerime dikkat ediyorum."
Nibel'in hayatında anlatılacak birden çok aşk öyküsü var; bu yüzden kendi yaşadığı, arkadaşlarının ve akrabalarının yaşadıklarını toplayıp bir romana dönüştürmüş; birkaç ay içinde yayınlanacak. Köklerinin tutucu bir köy çevresinden geldiği düşünüldüğünde, bu romanın yayınlanmasının yazarı için doğurabileceği olumsuz sonuçlara karşın "Kendi deneyimlerimi, arkadaşlarımın, akrabalarımın deneyimlerini alıp adına roman dediğim o acı kalıbının içine döktüm" diyor.
Ailesi hâlâ Batı Şeria'nın güneyinde, Beytüllahim'in Beit Fijar köyünde yaşıyor. "Bizim tutucu toplumumuzda aşktan bahsedilmez, Arap kültürünün böyle bir aşk imgesine içerlediğini görüyorum." Sonra ekliyor: "Arap tarihinin büyük tutkulu anlatılarını, örneğin Kais Ibn Moulaueh'in(1) aşkını bizim bugünkü modern yaşantımızla karşılaştırıldığında yaşadığı büyük özgürlüğü okuduğumda içim acıyor. O zamanlar bir şair tutkusunu damların üzerinden haykırabiliyor, zamanının çoğunu sevdiğinin çadırının, kabilesinin önünde geçirebiliyormuş. O zamanlar, bugünün tersine, aşka büyük hürmet gösteriliyormuş. Çoğumuz aşkı yaşamış, hayal kırıklarını tatmışızdır. Ben ideal aşka inanmam, çünkü aşkın mekanizmalarında hep eksik olan bir öğe vardır. Bizim toplumlarımızda, duygusal bir ilişkiyi korumak ve evlilikle taçlandırmak için mücadele etmeniz gerekir. Maalesef, bu toplumsal çatışmaların ortasında ateş sönüp gider." Üzgün bir bakışla sürdürüyor: "Çalıştığım üniversitede aşık oldukları apaçık belli olan öğrencilerle karşılaşıyorum sık sık. Yan yana, hayal kırıklığına uğramış gözlerle otururken görüyorum onları. Britanya'da ya da Fransa'da bir parkta olsalar, en azından birbirlerine sarılacaklar, biliyorum; ama bu alışkanlıkların, geleneklerin ve farklı cinsiyetten iki insanın ilişkiye girmesini yasaklayan bütün o tabuların egemen olduğu bir ülkede yasak. Kısacası, Arap ülkeleri aşkı öldürüyor."
Sevmek beklemek demek
"Aşk bir zevktir: Biri sizi anlar, sizin için kaygılanır, ama aynı zamanda aşk, en azından benim tecrübem böyle, uzun bir bekleyişi barındırır." 23 yaşındaki Fedia Massoud aşkı böyle tanımlıyor. Fedia liseyi bitirirken komşularının oğlu Mohammed Mokded'e aşık oldu. Karşılığında, Mohammed'in de onu –hem de daha çok- sevdiğini söylüyor. Bir sinemada ya da lokantada karşılaşmış değiller. Yaşadığı kamptaki toplum içinde böylesi bir ilişki için özgürlük alanı yok. Fedia ve Mohammed, Nablus'taki Balata'da yaşıyorlar.
Batı Şeria'daki en büyük Filistin mülteci kampı bu. "Bana hayran hayran baktığını, beni beğendiğini fark ettim" diye anımsıyor. "Aynı kalabalık mahallede yaşıyorduk; kızkardeşi yakın arkadaşımdı. Zarafeti ve kendine güveni hep dikkatimi çekmişti: Ailesi yoksul, bu yüzden üniversite giderlerini karşılayabilmek için geceleri merkez pazarında çalışıyordu." Fedia "İlk konuşmamız okul yolundaydı" diye anımsıyor.
"Beni durdurup aşkını ilan etti. Ben sadece gülümsedim, tek bir söz etmedim; böylece benim de aynı duyguları paylaştığımı anladı. Ertesi gün kızkardeşiyle bana bir mesaj yolladı; beni sevdiğini, ben mezun olur olmaz ve onun üniversitesi biter bitmez elimi isteyeceğini söylüyordu. İlişkimiz yedi ay sürdü. Beni ben okuldan dönerken görüyordu. Bazen birbirimize el sallıyorduk, bazen hızlıca sohbet ediyor ya da mektuplarımızı alıp veriyorduk.
Ara sıra arkadaşım olan kızkardeşini ziyarete gidiyordum ve bu nadir anlarda birlikte oturup rahatsız edilmeden konuşabiliyorduk. Bunlar, annesi dışarıdayken veya meşgulken olabiliyordu; zira ziyaretlerimin nedenini anlamasını istemiyorduk; hakkımda kötü düşünebilirdi. Bizim Arap örflerimiz, adetlerimiz bir kızla bir oğlanın birbirleriyle konuşmasına izin vermez.
Bir gün, İşgal Kuvvetleri'nin şafak vakti Mohammed'i tutukladığını öğrendiğimde şaşırdım. Sabah haberler mahallede yayılmaya baladı ve kelimenin tam anlamıyla sarsıldım. Mohammed'in edebiyat fakültesindeki üçüncü yılıydı, sınavlarını vermek üzereydi. Gözaltına alınması koca bir yılı kaybetmesi demekti. Hapishanede ne kadar kalacağını da bilmiyordum. Üzüntüyle, ıstırapla dolu feci bir dönem geçirdim. Zor bela mezun oldum ama 100 üzerinden 70 aldım; umduğumdan da fazla bir not ama bugün katlanmak zorunda olduğum acıya rağmen bunu başardığım için tanrıya şükrediyorum."
Fedia devam ediyor:
"Hayatımda Mohammed'in tutuklanmasından sonra aldığım ikinci kötü haber, bir direniş grubuna bağlı olması nedeniyle beş yıl hapse mahkum olmasıydı. O sırada öleceğim sandıydım. Hapishaneden bana gönderebildiği ilk mektupta ailesinin adresi vardı, ama aynı zarfta benim için de kızkardeşinden bana vermesini istediği küçük bir mesaj vardı. Mesajda 'Aramızda koca bir beş yıl duruyor. Senden beni beklemeni istemeyeceğim, ama seni hep seveceğim. Sen kendi yoluna git, benimki çok uzun' diyordu. Bir hafta kadar düşündükten sonra, Uluslararası Kızılhaç aracılığıyla ona bir mektup gönderdim ve dedim ki 'Seni bekleyeceğim. Senden başka kimseyle evlenmeyeceğim.'"
Son dört buçuk yıldır Fedia bir sürü dertle uğraşmış. Güzel ve evlenme çağındayken, taliplerini geri çevirmek zorunda kaldı. Kızının bahaneleriyle ikna olmayan annesi, bu sürüp giden reddedişlerin gerçek nedeni bilmekte ısrarcıydı. "Ona gerçeği anlattığımda şaşırdı, sorular sormaya başladı. Yüz yüze buluşup buluşmadığımızı, buluştuysak nerede olduğunu sordu. Onu temin ettim, kendimi nasıl koruyacağımı bildiğimi, fiziksel hiçbir şey olmadığını, Mohammed'in ilişkimizle ilgili ciddi olduğunu söyledim. Annem ağlamaya başladı; bizimle ilgilenmiş, babamızın ölümünden sonra bizi yetiştirmek için çok acılar çekmişti. Beni ve dört erkek kardeşimi yoksulluktan korumak için Nablus'taki bir fabrikaya gidip çalışmak zorundaydı.
"Konuşmamızı bitirirken erkek kardeşlerimi bu konunun dışında tutmamız gerektiğinde ısrarlıydı; yoksa Mohammed'le ilgili düşüncelerini değiştirebilirlerdi; ben de günlerimi evde kapalı geçirme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilirdim."
Fedia şöyle sürdürüyor: "Mohammed hapisten gelecek sonbaharda, 2008'de çıkacak. Sağolsunlar, Uluslararası Kızılhaç'ın ve sırrımızı saklayan kızkardeşinin yardımlarıyla gönderip aldığımız mektuplarla dayanabildiğimiz beş yıldan sonra. Mektuplarımızın ulaşması için geçen süre beni öfkelendiriyor. Kızılhaç'la mahkumlar arasındaki haberleşme o kadar yavaş ki üç ay sürebiliyor."
Fedia gülümsüyor ve özenle taktığı belli olan tesettürünü düzeltiyor: "Üniversitede tarih okumayı bitirdim, yakında öğretmen olarak iş bulmayı umuyorum. Hepimizin umut ettiği şey salıverilmesinden sonra Mohammed'le evlenmemiz. Bu bekleyiş insanı tüketiyor. En az beş çocuğumuz olsun istiyoruz; elbette o üniversiteyi bitirdikten sonra."
Aşkla üçüncü bir şehirde karşılaşma
24 yaşındaki Hiba Radhouane ona göre sade bir aşk hikayesi yaşıyor. Ama içinde yaşadığı toplum en basit ilişkilerin bile –sanki bir suçmuş veya bir savaşa girişiliyormuşçasına- planlanmasını ve düzenlenmesini istiyor.
Hiba Tulkarim'den. Aous'a, Ceninli bir gence aşık. Bir sivil toplum kuruluşunun gönüllü etkinliklerinden birinde tanışmışlar. Tutkularının ateşi bu örgütün farklı birimlerini bir araya getiren bir toplantıda büyümüş. Muhasebe mezunu olan Hiba Tulkarim'de özel bir yerde çalışıyor. 29 yaşındaki Aous, yedi yıl önce beden eğitimi mezunu olmuş. Kısa sürelerle kendi branşının dışındaki çeşitli alanlarda çalışmış halen bir spor kulübünde ya da bir okulda beden eğitimi öğretmeni olarak iş arıyor, ama sonuç yok.
Hiba bir yıl önce tanıştıklarını anlatan Hiba sevgilisinin yakında bir iş bulmasını umuyor ki, böylece kendisine evlenme teklif edebilsin ve ilişkilerini herkese açabilsinler. Bu, ikisini de her görüşmek istediklerinde yaşadıkları o bunaltılı durumdan kurtaracak. Ayda bir hatta bazen daha da uzun zamanda bir, yalnızca bir ya da iki saatliğine konuşabiliyorlar. "İlişkimiz İnternet ve telefon sayesinde yürüyor. Görüşmek istediğimizde bunu günlerce planlamak zorundayız. Ramallah'a gidiyoruz. Ben Tulkarim'den geliyorum, o da Cenin'den. Bir lokantada birkaç saatliğine buluşuyor, sonra evlerimize geri dönüyoruz. Aous gelip beni Tulkarim'de göremiyor, çünkü küçük bir yer. Lokantaya ya da parka da birlikte gidemiyoruz, çünkü onunla birlikte görülürsem ailem için büyük dert olur; benim de itibarım lekelenir.
"Bir süre önce anneme her şeyi anlattım; bütün o telefon konuşmalarından, dizüstü bilgisayarıma gelen mesajlardan kuşkulanmaya başlamıştı. Anlayışlı davrandı; oldukça açık biridir: Gezici bir okul öğretmeni olduğu için mesleği nedeniyle birçok insanla tanışır. Sırrımı saklayacağına, son iki yıldır ABD'de tuhafiyecilik yapan babama söylemeyeceğine söz verdi.
Annem, eksiksiz her gün benden Aous'u elimi resmen istemeye zorlamamı istiyor; hatta sabit bir iş bulmasa bile. Bize ekonomik olarak destek olmaya hazır. Bir akrabanın bizi Aous'la birlikteyken Ramallah'ta görüp iki erkek kardeşime söylemesi ihtimalinin onu ne kadar gerdiğini ve tedirgin ettiğini söylüyor. Kardeşlerim benden küçük de olsalar şiddetle tepki göstermekten geri durmaz. Anne babama da beni işten ayrılmaya ve evde kalmaya zorlamak için baskı uygulayabilirler. Bunu aklıma bile getirmek istemiyorum." (NK/TK)
(1) Leyla'yla Mecnnun'un aşkı, "Elsa'nın Mecnunu Aragon"u yazarken Aragon'un esin kaynakalarından biriydi.
* Metni İngilizce orjinalinden Tolga Korkut Türkçeleştirdi.