Salı gününün ilk saatlerinde meclisten deyim yerindeyse korkunç bir yasa geçti. Çok tartışılan sokak hayvanlarına dair tasarı bin bir dereden su getirilerek geçirildi ve aynı dakikalarda meclis 1 Ekim günü açılmak üzere tatile sokuldu.
Bu geçen “köpeklere ötanazi düzenlemesi” önümüzdeki süreçlerde, özellikle uygulama boyutuyla, çokça gündemde kalacağa benziyor.
Canlıların yaşam hakkına dair karar verme cüreti ile gidilen aşamada, muhalefet yasaya dair söylenecek her söz ve bağlamı ifade etti. İktidarın herhangi bir cevabı olmadığına da tanıklık ettik.
İlginçtir, iktidarın durduğu yer, yaptıkları savunmalar Himmler’in durumunu andırıyordu.
Çünkü çiftliğinde tavuk yetiştirecek kadar ‘insani’ özellikleri gelişkin olan Nazi komutanı Himmler, Yahudilerin tasfiye planı ile bizzat ilgileniyordu. Bir yandan tavuğunu severken diğer yandan fiziksel olarak öldürülmelerinin en iyi yol olacağına ikna olmuş şekilde plan program yapıyordu.
***
Bu yazıda başka bir konuya değinmek istiyorum.
Yasa sabahın dördünde geçtikten sonra, ilerleyen saatlerde kim oy kullandı, kullanmadı tartışması başladı. Meclisi takip edenler iyi bilir, oylamaların genel manada bir esprisi yoktur. O aşama son derece kontrollüdür. Hafta içi önergeler verilirken de öyle işler süreç.
Dünkü tartışmalarda ön plana çıkan şey DEM partinin yirmiye yakın vekilinin oy kullanamaması oldu.
Çok geçmeden durum öyle bir noktaya vardı ki, yasayı adeta DEM parti geçirmiş gibi tartışmalar döndü.
Yasaya dair toplumsal öfkenin bu süreçte sözüyle, çabasıyla, yazdığı şerhle, kavgasıyla en fazla uğraşan DEM partiye yönelmesi tabi ironik bir durum.
Oy kullanmayan vekillerin adları tek tek yazılarak dolaşıma sokuldu. Mesajların altına, üstüne olmadık hakaretler de eklendi.
Yazanların ve bu yönlü mesajları yayanların çoğunun DEM Partili olmadığı ya da yasaya dair bir üzüntü duyan taraflar olmadığını da görmek mümkün. Durumdan ekmek çıkaran sağcı hesapları bir kenara bırakıyorum şimdilik.
Söylenecek bazı şeyleri en önden ifade etmekte fayda var.
DEM vekillerine bu şekilde yüklenmek garip bir kolaycılık halinden başka bir şey değil. Çok konforlu olduğunu da belirtmeden geçmeyelim.
İkinci bir durum; her şeyi tekil bir ana indirgeyen, onların durduğu yeri, söylediği sözü de tartışmaya açan ve sonuç olarak kimseye faydası olmayan (operasyonel niyetler bir tarafa) bir kısırdöngüye hizmet hali doğuyor.
Üçüncüsü, DEM’i bütünselliği içinden sıyırıp hikayesini de elinden alan, hatta sorma gereği de hissetmeyip hüküm verme haline karşı durmak lazım.
***
Müsaadenizle biraz açayım durumu…
Gün içinde akademisyen, aktivist, yönetici, gazeteci veya yazar birçok kişi de DEM’in isim listesine yüklenme devam etti. Yüzlerce twit atıldı. Ben bir örnek üzerinden gideceğim.
Esra hocanın (Esra Arsan) bir twit serisini görünce açıkçası çok şaşırdım.
Esra hoca oylamaya katılamayan 22 vekilin tam liste adını vermiş ve “Fıkra bu kadar” demiş. Vekillerin katılamaması şok edici ve trajik bir durum olarak görülmüş olacak ki fıkra olarak ifade edilmiş.
Sonra kendi twitini alıntılayarak ve DEM’in resmi hesabını da etiketleyerek “Siz bu oylamaya tam kadro katılıp HAYIR DEMeyecekseniz, meclis komisyonunda milletin adına canhıraş savunma yaptığınızı iddia ederek neden hepimizi umutlandırdınız? #şahsidumur #hayırdemeyeceğinyasayakarşıçıkma” diyerek sitemine devam etmiş.
Esra hoca birkaç dakika sonra yeniden yazmış “Bu yasa oylanırken meclise gitmeyen, gidip de hayır demeyen, gidip de çekimser kalan, gidip de korkakça oy kullanmayan, hepiniz yaşanacak katliamlara ortaksınız!”
Bu twitinden sonra son bir twit daha atmış. “Politika, askeri-endüstriyel kompleksin eğlence (şov) bileşenidir… Bunu bize bir kez daha hatırlattığınız için teşekkürler, hayvan soykırımına HAYIR DEMeyen Parti milletvekilleri”
Onlarca twit daha atabilir, bunda beis yok kanımca. Konuyla ayrıca ilgilendiğini, yüreğinin yandığını, geçmiş paylaşımlarından da biliyorum. Ayrıca nihai kertede DEM ve fikriyatını savunan, toplumsal-siyasal meselelerde de partiden beklentileri vardır diye tahmin ediyorum.
Bu yüzden anlamaya çalıştım yazdıklarını.
Son twitinden gidelim. “Politika, askeri-endüstriyel kompleksin eğlence (şov) bileşenidir…” diyor. Hayır değildir. Politika bir düzenleme sanatıdır. DEM vekilleri ve ideolojik arka planı da bu tanıma göre siyaset yapıyor. Başkası için şov olabilir, ama bu gelenek için öyle bir lüks olamadı, olamıyor. Oy kullanmaya gidemeyince eğlencenin, boş vermişliğin bir parçası olamıyor insanlar. Ayrıca hayvan soykırımına evet demediler. Oy kullanma şansı olmayan (buna birazdan geleceğim) vekiller, komisyon ve genel kurul sürecinde yer aldılar, tutanaklar-görüntüler ve söylediklerine ulaşmak zor değil.
Diğer twitinde hayır demeyeceksen karşı çıkma deniyor DEM’e. DEM nasıl ve ne şekilde daha hayır desin bilemiyorum. Eksiklikler olmuştur bu ayrı mesele. Lakin bu toplu yok sayma hali garip geliyor, algılamakta zorlanıyorum şahsen.
Bu yasa oylanırken meclise gitmeyen DEM’lileri de katliama ortak olarak gördüğünü ifade ediyor yukarıya aldığım twitinde.
Bunun ağır ve haksız bir itham olduğunu düşünüyorum.
MHP’liler yasaya evet oyu verdi ama 21 vekilleri de katılmadı. Bu mantıktan gidersek “oylamaya katılmayan MHP’liler, katliama karşı oldukları için katılmadılar” anlamı mı çıkarmalıyız? Oylamaya katılmayan AKP’li vekiller yasaya hayır mı diyeceklerdi?
Böylesi bir mantık bizi nereye götürür?
Fıkra kısmına gelecek olursak,
Kendisinin twitinden verdiği isimlerden giderek, o gece orada neden olamadıklarını anlatacağım.
Tuncer Bakırhan: Annesi birkaç gün önce vefat etti. Memleketi Kars’ta taziyeleri kabul ediyor.
Serhat Eren: Türkiye’nin gündeminde olmasa da Diyarbakır Kulp’ta günlerdir süren bir ekoloji direnişi var. İlçenin can damarlarından Hasandin Yaylası, maden arayan şirketlerin hedefinde. Halk yürüyüş yapıyor, çağrı yapıyor uzun süredir. Serhat vekil yasanın konuşulduğu gün orada idi. Eklediğim linkten detaylara bakılabilir. Devamında da barış anneleriyle açıklamaya katılıyor. Süreci takip eden tek vekil.
Gülcan Kaçmaz Sayyiğit ve Nevroz Uysal Aslan: İki vekil 25 Temmuz’dan bu yana Hewler ve Duhok tarafında diplomasi çalışmalarındadır. Bilindiği üzere Güney cephesi çok yoğun bir savaşın ağzında ve bombalamalar, köy boşaltmalar, sivil ölümleri her gün sürmektedir.
Zeynep Oduncu: Batman’da yasanın görüşüleceği gün korkunç bir kaza oldu. 4 kişi hayatını kaybetti. Vekil durum ile bizatihi ilgilendiği için kentten ayrılma şansı olmadı. Parti yöneticileri ile gün boyu şehirde mekik dokudular.
Meral Danış Beştaş: Kendisi neden katılamadığını X hesabında açıkladı.
Mahmut Dindar: Van’da son birkaç gündür olaylar durulmuyor. En son Van iline doğrudan saldırı gerçekleşti, onlarca gözaltı oldu. Sonra da Van il eş başkanları gözaltına alındı. İlde bürokratik süreçlerle, eylem ve etkinliklerle şu an ilgilenen tek kişi.
Cengiz Çiçek: Bir haftadır hasta, İstanbul’daki il konferansına dahi katılma durumu olmadı.
Özgül Saki: yaklaşık üç ay öncesinden “Bilimler Köyü” programı netleşmişti. Burada konuşmacı olarak programa dahil edilmiş. Bilimler Köyü, bilimsel programlar ve etkinliklere odaklanmış, kâr amacı gütmeyen bir oluşum. Yasanın durumu, günü son dakika netleştiği için katılma şansı olmuyor.
Mehmet Zeki İrmez: Şırnak’ta doğa katliamına karşı Ekoloji hareketlerinin organize ettiği basın eylem ve açıklamada olmak zorunda idi.
İbrahim Akın: Kızının yaşadığı hayati bir durum nedeniyle katılma durumu son anda değişiyor.
Sümeyye Boz: Muş’ta kadın konferansı var, katılımcı da kendisi. Öncesinden hazırlanan ve ilin vekilinin katılması gereken programlar.
Sezai Temelli: Genel kurulun ilk dört beş gününü DEM grup başkanvekilliği adına yürüttükten sonra yine DEM adına İstanbul’da katılması gereken mecburi bir toplantıya önceden gitmek zorunda kalıyor.
Sinan Çiftyürek: Malatya, Adıyaman ve Antep’te köy ziyaretleri, üreticilerle buluşma programında.
Semra Çağlar Gökalp: Kısa süre önce doğum yaptı, yasama faaliyetlerine bu özgün durumundan ötürü full katkı veremiyor bu aralar.
Ceylan Akça Cupolo: İki yaşındaki kızının aylık mecburi hastane süreci ile ilgileniyor, o gün hastaneye gitmek zorunda kalıyor İstanbul’da. Meclise ayrıca mazeret bildiriyor.
Sırrı Sakık: Yoğun sağlık sorunları yaşıyor, çokça ilaç kullanmak zorunda kaldığından gecenin geç saatlerinde kalma şansı azalıyor.
***
Görüldüğü üzere ekolojik kırımdan, toplumsal yıkıma; ailevi ağır nedenlerden devletin topyekûn açtığı savaşın çeperlerine uzanan bir akış ve hareketlilik hali var.
Ben burada bir fıkra göremiyorum.
Vekil arkadaşlar bunların bilinmesi veya yazılmasına da içerleyebilir, şimdiden özür, anlayışlarına sığınıyorum. Sadece olanı, olduğu gibi kayda geçirmek istedim.
Son on yıldır sahadaki tüm eylem ve etkinlikler, mobilize halleri vekillerin sırtında gidiyor.
Haliyle DEM partinin içinden geçtiği fırtına ortadadır. Vekillerin bir bütünen mecliste olma hali asla olmuyor, olamıyor. Bu kendilerinin iradesi dışında, mevcut hal û ahvalin dayattıklarındandır. Hasandin yaylasında günlerdir eylem yapan halka diyemezsiniz ben gidiyorum, çünkü beklentiler farklı. Haliyle o ilin vekilleri bölünüyor, bir kısmı meclis bir kısmı saha. Tüm durumlar kendi içinde biricik ve acil gündemlerden oluşuyor.
Geçmiş önemli yasalarda da bu böyle oldu.
Vekillerin durumunu yazdım. Bu kesinlikle bir savunma yazısı değildir. Bu kadar ağır eleştirileceklerse, katliama ortak oldukları iddia edilecekse o zaman bir zahmet vekillere ulaşıp sorulsun, neden katılamadın diye. İtiraz ettiğim temel şeylerin başında bu geliyor.
Eleştiri ve yer yer ithamlarda bu kadar cömert, gerçeği sormada bu kadar cimriliğin bir açıklaması olmalı.
Bir şey daha,
İsimleri liste şeklinde verilmesi gerekenler bu yasaya evet diyenler değil mi? Katliamı dayatan, bunun için her şeyi yapan, maddeleri yazan, yasayı getiren isimleri biliyor muyuz?
Yayınlanması gereken isimler gerçekten onlar değil mi?
Bu yasanın bu kadar erken geçmesine neden olan CHP ve İYİP’in uzlaşan, daha onlarca gün sürebilecek yasayı bu kadar hızlı geçiren isimlerini bilmek daha iyi olmaz mıydı?
İktidara yönelecek öfkenin, her hücresi ile yasa karşısında olan bir partiye linç mertebesinde yönelmesi bir soru işareti hak etmiyor mu? Bir terslik yok mu burada?
Şimdi Şırnaklılar, Kulplular da çıkıp “Doğam katledilirken yanımda olmayanlar katildir” mi demeli? Buradan mı akıl ve mücadele yürüteceğiz?
Dokunulmazlık kaldıranlara ses etmeyenler, savaştan haberi bile olmayanlar katildir, bizden değildir mi diyeceğiz? Acımızda, yasımızda yanımızda olmayanlar bizden değildir mi diyecek toplum? Yöntem ve vicdan rahatlatma yolu bu mudur?
Yani “bugün değilse ne zaman” argümanına sığınıp birbirimizi mi hırpalayacağız? Niyet okumaları üzerinden mücadele mi yürüteceğiz?
Her taraf yanıyor, toplum alt üst olmuş durumda, bir halkın halaydaki mimiklerine kadar inen bir ceza hukuku varken sen nerdesin kardeşim? Önce hesap ver sonra hesap sor mu dememiz gerekiyor bu durumda? Ne kadar saçma olur değil mi?
O halde DEM vekillerine böylesi bir yaklaşım, eleştiri meselesinden farklı olarak, haksızdır, adil değildir. Birbirine karıştırmamak gerektiğini düşünenlerdenim. Çoklu mücadele alanları ve bunlara dahiliyet bir dezavantaj değildir, şartların gereğidir.
Hasılı,
Şarkıda ne diyordu? “Bülbül gibi dilin olsa ne fayda, olsa ne fayda” …
Bu indirgemeci, diğer yapı ve partilerle eşitleyici tavrın, Kürtler söz konusu olunca bu kadar hesap sormanın etik olmayan yönü de başka bir tartışma konusudur.
(ÖA/AS)