Edebiyatımız Fethi Naci gibi eleştirmenlerin varlığını içselleştirmeye yatkın değildir.
Öteden beri eleştiri ile özeleştiriyi yaşam alanından dışlamış, ikisiyle de hemen hiçbir zaman barışık olmayan bir kültürün içinde, edebiyatımız da eleştiriyi ya yok saymaya çalışmış ya da yanlış anlamıştır.
Yok saymak neyse de eleştirinin aslında ne olduğunu doğru biçimde anlayamamak ya da eleştiriyi yayımlanan yapıtların peşine düşmek zorunda olan bir izci gibi görmek, eskil bir anlayışını günümüze getirmektir.
Bu düzeyde Fethi Naci’nin anlaşılması da elbette beklenemezdi.
Gelin görün ki, Fethi Naci’siz de edememiştir edebiyatımız.
Onun ne yazdığı her zaman merak edilirken, kendi konumunu onun yazdıklarına göre belirleyen yazarlar da az değildi.
Kendi kuşağında bunun daha çok böyle olduğu da sanırım belirtilebilir. Üstelik onun Ataç’tan sonra, Ataç’tan beklenenlere yeni bir karşılık verdiği de kuşkusuzdu. Hem de düşünsel ve yazınsal bakımdan daha yeni, yenilikçi bir bakış açısı, Marksizmi içselleştirmiş bir eleştiri anlayışıyla.
Bu duruş biçimi eleştirmenliğine bir gönül borcumuz oluşunun nedenleri arasındadır; öte yandan, değil mi ki eleştiriden uzak durmaya çalışılmıştır, onun, yargılarını apaçık, dolaysız biçimde yazmaktan hiçbir zaman vazgeçmemesi de örnek alınmalıdır.
Asıl olansa, elbette yapıtları; özellikle çağdaş Türk romanını başından bugüne kuşatan sayılması bile zor yazıları, Yüzyılın 100 Romanı kitabı, bir yandan yeterince değerlendirilmemiş yazarları özgün yorumlarla çözümlerken, öbür yandan yerleşik yargıların dışında bakış açıları getirmiştir.
Sözgelimi bütün heybetiyle edebiyatımızın önünde duruşuna karşın doğru düzgün değerlendirilemeyen Yaşar Kemal üstüne bile ilk önemli saptamaları Fethi Naci yapmıştır.
Demek ki yazmaya başladığı 1950’lerden bugüne yarattığı birikimin edebiyatımızın en değerli kalıtları arasında olduğunu pekâlâ belirtebiliriz.
Onun açık sözlülüğünü eleştirmenin gözü pekliği olarak görmek de yanılgıdır aslında.
Yapıtlarını olumsuz eleştirilerle çözümlediği yazarların tepkilerini göze almak zorunda kalmak bir eleştirmen için ne denli yıpratıcıdır, bunu Fethi Naci’yi tanıyanlar bilir.
Fethi Naci bu algı yetersizliğinden hoşnut değildi ve bu yüzden de özellikle son yıllarında eleştiriden uzaklaşmaya başlamıştı.
Nasıl olsa bugünün yazarı eleştiriyle iç içe yaşamak istemiyor, bugünün edebiyatı artık eleştiriyi gereksizleştiriyordu.
Bir değer ayrışması da denebilir buna.
Fethi Naci belki de sezgisel biçimde eleştirinin kendini yıpratmak yerine kıyıya çekilmesinin daha yerinde olacağını düşünüyordu.
Haksız da değildi.
Belki bugün onun bıraktığı yerden daha yukarı taşınarak kendini kurtaracaktır eleştiri. (SG/EZÖ)