Geçmişte kalmış bir dönem olsa da insanlık tarihinin en karanlık sayfalarından biri olan faşizmin etkileri Türkiye dahil olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde hissedilmeye devam edildi, bugün bile çeşitli biçimlerde zuhur edebiliyor.
Özellikle adının konduğu memlekette bıraktığı utanç dolu hatıralar unutturulmaya çalışılırken İtalya Benito Mussolini'yi gittikçe anımsatır hale gelen Silvio Berlusconi'yi yıllarca baş tacı etti, hâlâ da etkisinden kurtulabilmiş değil.
Kapitalist sistemin getirdiği refah ve Avrupa Birliği’nin verdiği cesaretle yüzyıllar içinde oluşmuş mozaik kimliğini yadsıyan İtalya, göçmen politikaları üretmeye pek hevesli olmadığı gibi, ülkede yabancı düşmanlığı da büyüyor.
Marco Bechis'in Liderin Gülüşü (Il Sorriso del Capo) adlı belgeseli ise muhasebe yapmak için iyi bir fırsat sunuyor.
Liderin Gülüşü
Faşist lideri bir kürsüden halkına seslenirken görürüz: Ruhsal sorunları olduğu besbelli olan Benito Mussolini sinirsek tavrıyla psikoz ve komplekslerini ele veriyor. Mizah parıltısından tamamıyla mahrum, ironiden nasibini almamış olduğu bilinen narsist lider maço tavırlarıyla otorite fetişizmini besleyip güruhları cezbedebiliyor; arada sırada gülümsemesi de gönüllerde taht kurmasında epey faydalı oluyordu herhalde.
Arkasında duran yüksek rütbeli bazı üniformalılar ise bir commedia dell'arte izliyoruz hissine kapılmamızı sağlıyor: Müsamerede düzen ve sessizliği sağlamakla mükellef, disiplin takıntılı ilkokul öğretmeni tavırlarındaki bir komutan, karşısında yaramaz çocuklar varmışçasına davranıyor, kadraja kendisinin de girdiğini bildiğinden durumu iyice abartıp adeta rol kapmaya çalışırken zekâ düzeyi konusunda da kuşkuya kapılmamızı sağlıyor.
Rejimin yansımaları
Rejimin propagandasını yapıp halkı etkisi altına alabilmek üzere kurduğu Luce Enstitüsü’nün siyah-beyaz arşiv görüntülerinden oluşan Liderin Gülüşü adlı 73 dakikalık yapım 32. İstanbul Film Festivali’nin NTV Belgesel Kuşağı’nda yer aldı.
Mussolini'yi ve felsefesini yücelten faşizm genç erkek ve kızları iyi faşist yurttaşlar olarak yetiştirmenin dışında uluslararası dengeyi tutturmak için elzem olan bir ulus imajı yaratmıştı. Belgeselde gençleri kâh sıkı bir disiplinin eseri olduğu belli olan senkronize hareketleri yaparken, kâh sınıflarda hep beraber dua ederken, üniformalı görevlileri muhtaçlara yardım elini uzatırken ve fabrikalarda üretirken seyrediyor, adeta ideal toplumun resmigeçidine tanık oluyoruz.
Cesur yapımlar
Anadan Şilili babadan İtalyalı olan muhalif sinemacı Marco Bechis 1957 Santiago, Şili doğumlu.
Sao Paolo ve Buenos Aires'teki çocukluğunu azınlık burjuvazisinin fanusunda geçirdiğini inkâr etmiyor. İtalya'ya göç ettikten sonra Milano'da tanıştığı '68 kuşağının temsilcileri sayesinde siyasi bilincinin geliştiğini ifade eden yönetmen Arjantin’deki diktatörlüğün ayırdına da tam olarak o zaman varmış.
Geriye dönüp mücadeleye katıldıktan sonra devletle başı belaya girmiş olması onu yıldırmadığı gibi tam tersine tavrını perçinlemiş:
Garaj Olimpo filminde Arjantin'deki kirli savaş sürerken askerler tarafından kaçırılarak bir işkence merkezine götürülen militan bir kadının hikâyesini başarıyla aktarmış.
Kayıp ebeveynlerin çocuklarını yasal olmayan biçimlerde evlat edinen asker aileleriyle ilgili gerçekleri de Çocuklar adlı eserde teşhir etmekten geri durmamış.
Faşizmin piri hakkındaki belgeselin Beyoğlu Sineması’ndaki ilk gösterimini müteakip soru-cevap kısmında Mussolini’nin Berlusconi'yle benzerliğine dikkat çekenler oldu. Yönetmen ise ikisinin arasındaki farkın altını çizerken birinin seçimle iktidara geldiğini hatırlattı.
Belgesel, Bechis'in zamanında faşizme gönül vermiş olan babasının anılarını da perdeye yansıtıyordu; o zamanlar olgunluktan uzak, toy bir çocuk olduğu için neslinin tüm fertleri gibi milliyetçi propagandaya kendini aptalca kaptırdığını itiraf eden Baba Bechis ölçülü bir dili tercih etmiş.
Emek, polis, demokrasi
Görüşmemizde yönetmene, iki lider arasındaki sözkonusu farktan bugünün İtalyanlarının daha da aptal olduğunu çıkarsayabilir miyiz, sorusunu yönelttiğimde gülümsedi. Berlusconi'nin insanların aklını çelme projesini özel televizyon kanallarına sahip olduğu andan itibaren yürürlüğe soktuğunu, başlarda çeşitli eğlence programlarıyla halkın sempatisini kazanıp bilinçaltına seslendikten sonra aynı fonun önüne şahsen geçerek insanları uyuttuğunu hatırlattı.
Marco Bechis'e Güney Amerika ülkelerinin çoğunda yıllarca iktidarı elinde bulunduran ABD destekli baskıcı askerî rejimlerden sonra başa geçen sosyalist rejimleri sorduğumda, Avrupa'nın yaşlandıkça küçüldüğünü, Latin Amerika'nın ise Türkiye gibi büyümeye yelken açtığını belirtti.
Emek Sineması’yla ilgili protesto yürüyüşüne de katılan saygın yönetmen coşku dolu olmasını beklediği katılımcıların polis korkusuyla kendilerini yeterince ifade edemediklerine kanaat getirdi; gösterilen aşırı şiddet bir yana polisten endişe edilen bir memlekette demokrasiden bahsedilemeyeceğini hatırlattı.
Bechis'in memleketlerinden saydığı Arjantin'le ilgili en çok hoşuna giden şey geçmişin karanlık güçlerinin artık hesap veriyor olması ve mahkemelerde süren yargılanmalar.
Rahatsızlık duyduğu durum ise birçok diğer Güney Amerika ülkesinde cinayet, işkence, kayıp ve benzer vakalardan sorumlu, devletle bağlantılı kişilerin halen serbest olması.
Faşizmin ana direklerinden milliyetçiliğe can simidi gibi sık sık bel bağlanan Türkiye'de de benzer suçlar işleyip halen elini kolunu sallaya sallaya dolaşabilenlerin bir an önce adalete hesap vermesi dileğiyle... (MT/YY)