Mealen yorumlanır ki üstat Bediüzzaman Saidî Kurdî demiştir ki; “Öyle taşlar vardır ki; bağrından nehirler çağlar…”
Ve dahi kuşların diliyle konuşan Feqîyê Teyran Ey av û av şiirinde; “Miksî dibê avê we bû / Pêxemberan aqil hebû / Qet hewceyê pirsan nebû / Wan dest gihabû su`hbetê”.
Ve devamla; “ey av û av, ey av û av
ma tu bi ‘işq û muhbetê
mewc û pêlan tavêy belav
bê sekne û bê rahetê” (Ey su ve su, sen aşkın ve muhabbetin için mi, böyle hırçın akarsın, neden durulmuyor rahata ermiyorsun).
Uzun zamandır gidip göremediğim bir saklı cennetin konuğu oldum önceki hafta. Van’ın uzak ilçelerinden şimdiki adı Bahçesaray olan; Müküs, Moks, Miks’teydim.
Hem üstad Feqî’nin bir ceviz ormanı içindeki mezar ve türbesini ziyaret ettim. Hem de kutsal kitaplarda yer alan dört nehirden biri olan Dijle’nin kaynaklarından Müks çayının bir mağara oyuğundan adeta fışkıran gözesine gittim.
Size Müks’le ilgili sanırım söyleyeceğim tek şey şu olacak; insan bir şehrin her yerinden gürül gürül akıp giden suyun sesine sahiden aşık olur mu?
Olunuyor, işte buydu bana değen dokunan. Balı, kaymağı, yoğurdu, cevizi, sêvê çalê’si filan bütün o organik tatlar elbette mükemmel ötesiydi de! Asıl o kadim su, mamê feqî’nin diline ey av û av sözüyle pelesenk olan su; züdde, berrak ve avuçlayıp içilesi her dem görüntüsü ve çağlak sesiyle Müküs Çayı…
Ve elbette evsahipliğinde mükemmeliyeti fark ettiren Bahçesaraylı dostlar…
Ve Van, bir daha bir kez daha Van. Edebiyat Mahfili’nin dinamik gençleri Kumbara Kültür Sanat Merkezi sahnesinde ağırladılar bizleri. Gülbahar Doğan’ın moderasyonu ve çok iyi hazırlanmış sorularıyla ben konuştum. Udi Yervant kardeşim çalıp söyledi.
Vanlılar göllerine deniz demekte çok haklılar. Bir yakadan baktığınızda başı yaz ortasında bile karlı ve dumanlı bir silüet gibi duruyor uzaklarda Süphan.
Tekneler Ada’ya sürekli yolcu taşıyor. Adanın binyüz yıllık bir sakîni var; Ahtamar Kilisesi. Onarılmış, restore edilmiş. Uzaktan küçücük kulübe gibi görünen yapının yakınına vardığınızda ne büyük bir görkemin konuğu olduğunuzun farkına varıyorsunuz.
Ah kral Gagik ne yapmışsın oraya öyle; o granit sertliğindeki andezit bazalt taşın dili olsa da konuşsa diyeceğim üzerindeki figürlerin hikâyatlarını! Ama zaten konuşuyorlar dilinin sırrına vakıf olacaklara.
Van, çok büyük tarihi, kültürel ve doğa mirasının sahipsizliğini yaşıyor dersem umarım Vanlı dostlarım kızmaz bana. Hem sadece mekânlarıyla mı? Değil elbette! Nam salmış şahsiyetleriyle de
Üç isim telaffuz edeceğim; Yaşar Kemal, Feqîyê Teyran ve Ruhi Su. Van’ın görünür sicilinde yoklar biliyor musunuz? Ne garip, ne tuhaf ne büyük eksiklik! Bu üç büyük şahsiyetin Vanlı olduğunu dünyaya anlatmak için, Van kimden icazet bekler ki! Van’ı ne kendine getirmeli. Kuşlarla konuşan Feqîyê Teyran nasıl anlatılmalı.
Gürül gürül sesli adam Ruhi Su şarkılarını daha nasıl söylemeli. Yaşar Kemal usta Van Denizinin eşsiz mavisini daha da nasıl yazmalı!
İstanbul’un, Ankara’nın, İzmir’in bilboardlarına;
“Yaşar Kemal’in, Ruhi Su’nun, Feqîyê Teyran’ın şehri Van’ı gördünüz mü?” diye yazılsa.
İnsanlar Van Havaalanı'nda uçaktan iner inmez apronda koca bir bez afişteki; “Yaşar Kemal, Ruhi Su ve Feqîyê Teyran’ın şehrine hoş geldiniz”le karşılansa fena mı olur…
Zor değil, inanın, yeter ki Van kabuğunu kırmayı becerebilse. Bırakın kentin Valisi, kayyımını bir tarafa yapmıyorlarsa yapmasınlar. Bu gerçekliği görmüyorlarsa görmesinler. Gönlü; kültüre, sanata yürekleriyle bağlı olanlar yapmalı asıl…
Ben bu heyecanı Vanlı dostlarımda ziyadesiyle gördüm. Yaparlar…(ŞD/EMK)