Sanırım ilk toplumsal cinsiyet dersimi de o yıl Yeşim Arat'tan aldım. Sonra Gülnur Savran'ın feminizm dersleri, Nükhet Sirman'ın sosyoloji derslerindeki feminizm okumaları, Gürol Irzık'tan aldığım felsefe dersinde feminist epistemolojiyle karşılaşmam...
Müthiş heyecan verici bir keşif süreciydi! Hızımı alamayıp ilerleyen yıllarda doktoranın yanında bir de Kadın Çalışmaları Sertifikası edindim. Kısacası, son on iki yıldır, feminizm benim için kişisel olanla politikanın olduğu kadar akademiyle politikanın da içice geçtiği bir uğraş. Şimdi ikinci dalganın üçüncü kuşağı (kendilerine üçüncü dalga diyorlar mı bilmiyorum!) üniversitede okuyor.
Ben de onlarla birlikte okumaya devam ediyorum. Tabii zaman çok değişti. Eskiden iğneyle kazdığımız kuyular şimdi seçmeli derslerin olduğu kadar zorunlu derslerin de bir parçası. Son üç yıldır, hem toplumsal cinsiyet ve feminizmi mecburen öğrenen öğrencilerle, hem de bu başlıkta dersler almayı seçenlerle içiçeyim.
Size de biraz bu derslerden ve öğrencilerden bahsetmek istiyorum. Sabancı Üniversitesi'nde, belki duymuşsunuzdur, bölüm yok. Öğrenciler iki yılın sonunda hangi alanda diploma alacaklarına kendileri karar veriyorlar.
İlk yıl boyunca tüm öğrencilerin zorunlu olarak aldığı dersler arasında insan ve Toplum dersi var. Bu derste, farklı disiplinlerden öğretim üyeleri büyük amfilerde her hafta iki saat ders anlatıyorlar; öğrenciler de buna ek olarak, iki saat yüksek lisans öğrencilerinin yürüttüğü tartışma saatlerinde okumaların ve amfi derslerinin üzerinden geçiyorlar.
Son iki buçuk yıldır bu derste, hem bir analiz kategorisi olarak toplumsal cinsiyet (ilk dönem), hem de son iki yüzyılda önemli açılımlar sağlamış bir toplumsal hareket olarak feminizm (ikinci dönem) anlatıyoruz.
Ne yazık ki 500 kişilik bu dersler benim açımdan tek yönlü geçiyor. Derse dair tepkileri hemen sonra yanıma gelenlerden, dönem sonundaki anonim değerlendirme raporlarından, bir de ertesi yıl benden ders alan öğrencilerden öğreniyorum.
Bu tepkilerin bir kısmı müthiş eğlenceli oluyor! Örneğin, anonim değerlendirmelerde bazı erkek öğrenciler bana kafalarını karıştırdığımı anlatıyorlar. Erkek olduğunu tahmin ettiğim bir öğrenci geçen yıl, "erkek öğrenciler sizden ortalığı kasıp kavurmanızı beklerken," diye başlamış, "feminizm buysa ben de feministim hocam," diye bitirmiş.
Tek tük, "neden bunu okuyoruz anlamıyorum," şikâyetleri çıksa da bu ilk yıl dersinin çok önemli kazanımları olduğunu görüyorum. En önemlisi, mühendis veya sosyal bilimci, her Sabancı Üniversitesi mezunu Simone de Beauvoir'ı bilerek, kadın veya erkek doğmadığımızı, olduğumuzu aynı yıl içinde en azından iki kez tartışarak, insan haklarını konuşurken, kadının insan hakları diye ayrı bir alanın olduğundan haberdar bir şekilde mezun olacak.
Bunu kendi başına önemsiyorum. Daha önemlisi, bu ders sayesinde öğrenciler, toplumsal cinsiyet ve feminizmi meşru bir tartışma ve araştırma alanı olarak görmeye başlıyorlar. Bu, çok önemli bir normalleşme sağlıyor. Bunun da ötesinde, şaşırtıcı derecede çok sayıda öğrenci, biraz da bell hooks'un feminizm herkes içindir (Çitlembik Yayınları) kitabı sayesinde, feminizmin kendi kadınlıklarını ve erkekliklerini yeniden düşünebilmeleri, içine sığamadıkları kalıplardan çıkabilmeleri ve özgürleşebilmeleri için bir yol açtığını görüp bundan heyecan duyuyor.
Ama belki hepsinden daha önemlisi, bu ilk tanışma ve sonrasında aldıkları dersler (Kültürel Çalışmalar programında hemen hemen her dönem toplumsal cinsiyet çalışmaları alanında bir ders açılıyor) öğrencilere önce sınıf ortamında, sonra dışarıda bu konuları tartışabilmek İçin yeni bir dil kazandırmış oluyor.
Kendisini feminist olarak tanımlayan ve Mor Çatı'da gönüllü olarak çalışan Esin bunu şöyle ifade etmiş: "Toplumsal cinsiyet günlük konuşmaların yüzde 60-70 gibi bir oranını oluştururken bu konunun tartışılmasına ayrılan vakit ya yok ya da başladığı anda geyik muhabbetine dönmeye elverişli.
Dersler birinci olarak bunun İçin -en azından dersi alan insanlar arasında- bir alan yaratması açısından önemli." Feminizmin korkulan değil, merak edilen bir alan olmaya başlamasının heyecanını bu dönem açtığım Türkiye'de Toplumsal Cinsiyet ve Cinsellik dersinde tekrar gördüm.
Geçen sene benden başka bir toplumsal cinsiyet dersi almış öğrencilerin yanı sıra, hiç tanımadığım yeni öğrencilerle birlikte müthiş tartışmalardan geçtik döneni boyunca. Seçmeli bir ders için ilginç bir durum vardı: Dersin çoğunluğunu erkekler oluşturuyordu! Bütün ders boyunca egemen erkeklik söylemini, uygulamalarını ve sonuçlarını en içeriden tartıştılar.
İlk hafta Eşkıya filmini tekrar seyrettirip, filmin bir toplumsal cinsiyet analizini yapmalarını istediğimde önce hepsi çok şaşırdı. İkinci ders bu analizleri tartıştıktan sonra bir erkek Öğrenci, henüz herkesi tanımadığı bir sınıfta, şu minvalde bir özeleştiri yaptı: "İlk başta 'Eşkıya ve toplumsal cinsiyetin ne alakası var?' diye sordum kendime. Bu tartışmadan sonra görüyorum ki kendi körlüğüme şaşırmam gerekiyormuş. Toplumsal cinsiyet ve oluşturduğu iktidar İlişkileri tüm çeşitliliği ile her yerdeymiş ama ben onu çoğu yerde görmüyormuşum."
Bu ders, benim için de çok şaşırtıcı deneyimlerle doluydu. En çok da kadın ve erkek öğrencilerin en zor konulan tartışırken bile gösterdikleri açık yüreklilikten, kendilerini sorgulama ve dönüştürme isteklerinden ve bunu paylaşma cesaretlerinden etkilendim. Sözü onlardan birkaçına bırakarak bitiriyorum.
Didem: "Üniversitede aldığım toplumsal cinsiyet dersleri feminizmin aslında ne kadar geniş alanları ilgilendiren bir konu olduğunu, ve belki de hiç bir erkeğin ve kadının (kendisini feminizmin hangi noktasında tanımlarsa tanımlasın) feminist olmamasının, her şeyîn ötesinde mantıksız olduğunu daha net bir şekilde fark etmeme yol açtı. Aynı zamanda feminizmin kendi içinde ne kadar değişik bakış açıları taşıdığım öğretti ve kendimi herhangi birine körükörüne bağlanmaya zorlanmadan bu alanda nasıl tanımlayabileceğimi gösterdi."
Kerem: "Benim İçin toplumsal cinsiyet üzerine aldığım ders, üniversite hayatım boyunca aldığım en anlamlı dersti. Cinsiyet ilişkileri üzerine birbirinden bağımsızmış gibi duran birçok durum üzerine düşüncelerim, bu ders sayesinde toparlandı ve anlam ifade eden bir bütünlük haline geldi. Hayata bakışım oldukça değişti, günlük ilişkiler üzerinden, kendimin de katkısıyla yeniden ürettiğimiz söylemin farkına vardım, ve bunun rahatsızlığını yaşadım. Bunu kendi hayatım üzerinden, gerek kendi dilimde daha dikkatli olarak gerek de insanlarla konuşarak, değiştirmeye çalıştım. Bunu yapamadığım zamanlarda egemen söylemin gücünü fark ettim. Duygusal patlama anlarında, ya da boş bulunduğum birçok zamanda bir feministin asla söylememesi, yapmaması gereken şeyleri yapabildim için hâlâ kendimi feminist olarak düşünmüyorum. Bence feminist düşünce ve söyleme sonuna kadar katılmak ve desteklemek ile feminist olmak arasında büyük fark var."
Senem: "Artık pek çok şeye, en basitinden seyrettiğim filmlere, izlediğim reklamlara, günlük konuşma diline ve benim dilime daha eleştirel bakabiliyorum. Farkındalığımın artmasında bu derslerin payı çok büyük. Artık çevremdekileri ve en önemlisi kendimi İçselleştirilmiş cİnsiyetçiliklerimde daha bilinçli bir şekilde uyarır, eleştirir oldum ve bundan dolayı da çok mutluyum."
Naci: "Öncelikle her yerde, televizyon izlerken, gazete okurken sürekli kadın erkek ilişkilerini sorgular konumda hissediyorum. Zannedersem Eşkıya filmini İzlerken başlayan toplumsal cinsiyeti sorgulayan bu bakış açısı kalıcı olacak."
Sevgi: "Bilkent ve Sabancı Üniversitesi'nde aldığım bu dersler kişisel ve politik kimliğimin oluşmasında çok etkili oldu. Üstelik benzer eğitim aldığım, yani örneğin bu derslerden hiç almamış bir siyaset bilimciden, farklı olabilmeme imkân sağladı. Çok iyi çalışmalar sandığım, ya da çok İyi akademisyenler, yazarlar sandığım bir çok kişinin toplumsal cinsiyet körü olduklarını; hatta açıkça bunu savunduklarını hayretle gördüm...
Zararları da var ama. Bir kere mesleki deformasyona uğradım. Çevremdeki her İlişkiye, reklama, filme, minibüsteki insanların davranışlarına kadar her şeye bu gözle bakınca ne vahim bir durumda olduğumuzu görmek her gün her saat hiç de İnsanın ruh sağlığı için iyi değil. Bilmiyorum belki ben biraz fazla duyarlıyım ama gerçekten bu durum benini için bir mutsuzluk kaynağı. Hep farklı düşünmek, hep muhalif ve yalnız kalmak..insan kendi annesine bile anlatamıyor bazen."
Yiğit: "Medyanın gözünden yansıyan Türkiye ile 'yaşanılan' Türkiye arasındaki farkı göstermiş oldu bu ders. Böyle bir ders açılmamış olsaydı bir ekonomi öğrencisi ve sonrasında insanlarla iç içe çalışmak isteyen biri olarak gerçekten de eksikliğini hissederdim."
Esin: "Birçok üniversitede bu konu üzerine ders açılmamasının sebebi, bu
Konunun önemsenmemesi, hafife alınması, hatta gündelik ve komik! bir konu olduğunun düşünülmesi, o yüzden diğer "ciddi" derslerin yanına yakışmayacağı düşüncesi olsa gerek. Bir de herkesin kadın ve erkek konularına hazır cevapları olduğundan, "kadınlar duygusaldır," "kadınlarla erkekler elbette farklıdır gibi akademik hiç bir dayanağı olmayan sözlere sığınılması ve bu yüzden de başka bir ifadenin, yaklaşımın, dilin, düşüncenin düşünülememezliği. Bu yüzden akademide böyle bîr düşüncede kısırlık, konformizm, hiyerarşi ve patriyarki olduğu söylenebilir." (AGA/NM)