Türkiye’de ikinci dalga feminist hareket 80’lerin ortasında örgütlenip yaygınlaşırken bir yandan da dünya deneyimlerini ve Batı feminizminin politik - kuramsal ayrımlarını tartışıyordu. Bu süreç Türkiye’deki hareketin kendi yol haritasını oluşturmasının yanı sıra yerli bir feminizmin dünya deneyimlerini referans alan kuramsal temellerinin ortaya konmasını mümkün kıldı.
Bugün gelinen noktada Türkiye feminist hareketinin dününü ve bugününü analiz ederek geleceğe yönelik perspektif oluşturmaya çalışırken benzer patikalardan geçen Batı’daki feminist hareketin geçmişe ve bugüne yönelik kuramsal analizleri, tartışmalarımızın evrensel olmasa da enternasyonal boyutlarını açıkça gösteriyor.
Dipnot Yayınları’ndan çıkan farklı kategorilerdeki iki kitap da söz konusu tartışmaya önemli katkılar yapabilecek türden. Her ikisi de [söz konusu kitaplarla politik olarak farklı oranlarda da olsa mesafeleri olan] çevirmenlerinin Türkiye feminist hareketinin literatürüne katkı yapacağını düşünerek yayınevine önerdiği kitaplar: Gülnur Acar Savran’ın çevirdiği Feminist Güzergâh ve benim çevirdiğim Patriyarka Kuramı.
Feminist Güzergâh’taIrene Kaufer’in Belçika ve Fransa’daki ikinci dalga feminist hareketin aktif isimlerinden felsefeci Françoise Collin ile yaptığı söyleşinin kitaplaştırılması söz konusu.
Ancak Feminist Güzergâh, iki feminist eylemcinin hareketin dünden bugüne geçirdiği dönüşümler üzerine konuşmalarının ötesinde hareketin serencamını kuramsal analizler ekseninde tartışan bir bütünlüğe sahip.
Bu noktada Irene Kaufer sadece soruları yönelten kişi değil hareketin içinden bir tartışmacı olarak kitabın izleğini belirliyor.
Feminist Güzergah’ın en dikkat çekici özelliklerinden biri, Türkiye’de (Fransızcadan yapılan çevirilerin sınırlılığı nedeniyle) görece az bilgi sahibi olunan Fransa ve Belçika feminist hareketlerine dair kapsamlı bir analiz sunması. Bu özelliğiyle yazının başında da değindiğimiz enternasyonal boyutu fazlasıyla anlaşılır kılıyor.
Erkek şiddetinden kadın emeğine, cinsel özgürlük tartışmalarından iş ve aile yaşamını uyumlulaştırma politikalarına, erkek egemenliğinin dili milleti yok dememize neden olurken Müslüman kız çocuklarının ilköğretimde başörtüsü takması üzerine konuşulan kısımda, kendimizi Türkiye feminist hareketinden iki kadının tartışmasını okur gibi hissediyoruz.
Bu anlamıyla kitap Fransa feminizminin eylem ve kuram deneyimini aktarırken güncel çelişkilerini de görünür kılıyor.
Kitapta Françoise Collin’in bir erkek egemenliği analizinden ziyade feminizm analizi yaparak hareketi değerlendirdiğini görüyoruz. Feminist devrim – sürekli devrim analojisi ile feminist mücadelenin yıllar içinde yaşadığı dönüşümün nedenleri açıklanıyor. Bu anlamıyla feministlerin ve aslında tüm kadınların elde ettikleri kazanımların bir sona ulaşmaktan ziyade yeni bir evreye geçiş gerekliliğine işaret ettiği anlatılıyor.
Patriyarkanın dönüşümünden ziyade feminist mücadelenin zorunlu dönüşümüne yapılan vurgu [yer yer maddeci bir analizden bir hayli uzağa düşse de] kadınların hayatlarındaki değişimle feminist mücadelenin eksenindeki ve taleplerindeki değişim arasındaki ilişkiyi kendi içinde ciddi bir tutarlılığa sahip olarak açıklıyor.
Bu yaklaşım çerçevesinde, feminist politikanın yasal mücadele alanındaki aktivitesinin artışı, fuhuşa bakışı, kadın erkek eşitliği, eşitlik- farklılık ikilemi, toplumsal cinsiyet kavramının sorunları gibi feminist hareketin bugün Türkiye’de de bir hayli tartışılan güncel ve kuramsal başlıklarına önemli katkılar sunacak açılımlar yapılıyor.
Françoise Collin “[D]üşünce ile eylem arasında sürekli bir etkileşim vardır” (syf. 121) derken adeta kuramın devinimine ve canlılığına dikkat çekiyor.
Feminist Güzergâh, güncel politikayla kuram arasında kurduğu canlı ilişkiyle, Irene Kaufer ile Françoise Collin’in söyleşisi esnasında yanlarında oturmuş aklımıza gelen soruları sorup cevap alıyormuşuz hissiyatına sahip oluyoruz.
***
Patriyarka Kuramı, erkek egemenliği üzerine temel kuramsal tartışmalara bir hayli kapsamlı bir bakış sağlıyor. Kitap, bir yandan Marksizm, radikal ve liberal feminizm, post-yapısalcılık ve ikili-sistem kuramı gibi yaklaşımları, diğer yandan ise bu kuramsal yaklaşımlardan her birinin, ücretli çalışma, ev işi, devlet, kültür, cinsellik ve şiddet gibi bir dizi olguya nasıl yaklaştığını ele alıyor.
Sylvia Walby, Patriyarka Kuramı’nda cinsiyetler arası ilişkileri açıklarken sınıf analizi ile radikal feminizmi sentezliyor olsa da diğer kuramsal yaklaşımların analizlerini de göz önünde bulunduruyor.
Kitapta bir yandan patriyarkanın kadınların hayatlarındaki değişimlere nasıl uyum gösterdiği tartışılırken diğer yandan mevcut feminist mücadeleye ilişkin detaylı bir muhasebe gerçekleştiriliyor.
Kitabın en çarpıcı özelliği patriyarkadaki dönüşümleri feminist hareketin politik mücadelesi bağlamında ele alması. Bu anlamıyla patriyarkayı kurucu bir toplumsal egemenlik ilişkisi olarak ele almanın ötesine geçerek feminist hareketi de bir muhalefet hareketi olmanın ötesine taşıyarak bir kurtuluş hareketi olarak imliyor.
Patriyarka Kuramı ağırlıklı olarak İngiltere’deki erkek egemenliğini ve feminist hareketi örneklese de Feminist Güzergah’taki gibi patriyarkanın ve feminist mücadelenin enternasyonal boyutunu görünür kılıyor.
Kitabın son bölümünde Sylvia Walby, feminist mücadelenin eksenini oluşturan özel-alan kamusal alan ikiliğini özel patriyarka- kamusal patriyarka ayrıştırmasıyla yeni bir kuramsal zemine oturtmaya çalışırken fazla İngiltere merkezli bir analiz yaptığı izlenimi oluştursa da, ikiliğin geçirdiği dönüşümü tartışmaya açarak güncel mücadelenin ekseni üzerinde etkili olacak analizlerin de önünü açıyor.
İki kitabı bir arada düşündüğümüzde feminist mücadelenin Türkiye ve dünyada geldiği nokta açısından Françoise Collin’in feminist devrim- sürekli devrim kavramlaştırması ve Sylvia Walby’nin özel patriyarka- kamusal patriyarka ayrıştırması etkili tartışmaları mümkün kılacak analizler olarak öne çıkıyorlar. (HO/EKN)
* Feminist Güzergâh, Irene Kaufer, çeviri: Gülnur Acar-Savran, 224 sayfa, Dipnot Yayınları, 2016.
* Patriyarka Kuramı, Sylvia Walby, çeviri: Hülya Osmanağaoğlu, 334 sayfa, Dipnot Yayınları 2016