Şefika Etik kocası İbrahim Etik tarafından öldürüldükten sonra bir gazetede kanlar içindeki bedeni sansürlenmeden sürmanşetten haber yapıldı. Sistematik şiddete maruz kalan, bundan kurtulmaya çalışan, yetersiz mekanizmalara maruz kalan ve öldürülen yüzlerce kadından farkı, işte bu haber yapılma biçimiydi.
Şefika’nın maruz kaldığı şiddet, devlet kurumlarınca da kayıt altına alınmıştı: Sığınağa gitmiş, İbrahim Etik tarafından eve döndürülmüştü. Bu bilgiler ve otopsi raporunda öldürmeden önce gördüğü işkence mahkeme heyetinin elinde olmasına rağmen ilk duruşmanın tamamı-sanık ve tanık ifadeleri- şaşırtıcı olmayan bir biçimde tek bir soruya kilitlendi: Şefika kocasını aldatıyor muydu?
Bu soru cinsiyetçiliğin hukuktaki prosedürel yansıması; cinayetin sabit olduğu durumda, cezanın miktarına karar verilebilmesi ve “olayın aydınlatılması” için indirim sebebi var mı araştırılmalı.
2000’lerden bu yana, Güldünya Tören’den Ayşe Yılbaş’a, Şefika Etik’e-ve onlar kadar görünür olmayan onlarca kadına- uzanan süreçte feministler kadın cinayetlerini açığa çıkarttılar.
Kadın cinayetlerinin münferit değil sistemli olduğunun en büyük göstergelerinden biri; hukuk alanında kadın cinayetlerinin nasıl ele alındığıydı.
Feministler kadın cinayeti davalarını kolektif olarak takip ederek sürecin tamamını politikleştirirken, hukuk alanının sadece bir parçası olduğu köklü erkek egemen düzene müdahale ediyorlardı aslında…
Kadınları ezen aile, kadın cinselliği, annelik, kısaca kadınlık rolleri üzerinden önce toplumsal ölçekte erkek şiddetine, ikincil olarak da hukuka müdahaleyle erkek egemenliğinin gündelik hayatta hukuk cephesinden yeniden örgütlenmesine karşı çıkıyorlardı.
“Haksız tahrik indirimi” feministlerin kadın cinayetlerini politikleştirirken en çok görünür olan ve kimi kazanımların elde edildiği cinsiyetçi uygulama oldu.
Feministlerin takip ettikleri (sadece İstanbul değil) davalarda haksız tahrik indirimi verilmedi. Bu indirimin erkeklerin cinayetlerini meşrulaştıran bir hukuki uygulama olduğu artık biliniyor.
Haksız tahrik indirimi verilmeyip ceza artırıcı bir madde olan “tasarlama” hükmüne varılması, cinayetin ani değil, sistemli olduğunu da gösterdi aynı zamanda.
Şiddetten bir şekilde kaçmaya çalışan, koruma kararı talep eden, sığınağa yerleşen birçok kadının deneyiminin hukuki karşılığı bu tasarlama maddesi: Cinayet olsa olsa bir şiddet sürecinin sonu, münferit bir olay değil.
Mevzu bahis haksız tahrik yani kadın cinayetlerinde indirimler, savunmada “aldatma” olarak tezahür ederken, cinsel saldırı suçlarında taciz ve tecavüzler, hukuk dilinde “iftira” olarak karşımıza çıkıyor.
Erkek şiddetini hakaretten aşağılamaya, tacizden dayağa, tecavüze ve ölüme kadar giden bütünlüklü ve birbirini besleye
n, mümkün kılan bir denetim aracı olarak ele alan feministler, cinsel saldırı davalarına da yakın zamanda müdahil olmaya başladılar. Bu davalar; mağdur kadının hayatta olması ve davanın, suçun sabit olup olmaması üzerinden şekillenmesi gibi kimi açılardan cinayet davalarından farklı.
Fakat benzerlikler de yok değil; erkek egemen zemin aynı; feministler için kadın cinayetleri cinsel saldırı veya koruma kararına erişim mücadelelerinden ayrı düşünülemezdi ki, yansıması yine aynı: Cinsellik, aile, annelik yani kadınlık üzerinden beyanların değerlendirilmesi...
Cinayette yok sayılan kadının beyanı -koruma verilmemesi, polisin geri göndermesi, tanık ifadelerinden süzülen sürekli şiddet- cinsel saldırı davalarında da dava açılmamasına ya da mağdur beyanının “delil yok, o halde rıza var” tercümesine denk düşüyor.
Feministlerin kolektif dava takibi öncelikle bir kadının başına gelen sistematik şiddetten her kadının etkilendiğini açık ederek müdahillik kavramını yeniden tanımladı.
İkinci olarak meselenin adını koydu: Kadın cinayeti. Töre, namus vs. gerekçe olamaz, gerekçe söylendiğinde de erkek egemenliğinin bütünleştirici bir parçasıdır sadece.
Ve daha fazlasını yaptı: Kadın bedeni üzerinden adım adım kapalı kapılar ardında ve mahkeme tutanaklarında yeniden üretilen, cinsellik, aile, annelik üzerinden şekillenen erkek egemen sistemi açığa çıkardı.
Kolektif dava takibi, erkek şiddeti davalarının adli değil politik olduğunu, kayıtlara geçmeyen fakat kadınların hayatlarına doğrudan etkisi olan -o sebeple sadece hukukun alanından ibaret olmayan- hukukun uygulanmasını -hakim, savcı, sanık avukatlarının ifade alırken sorduğu sorulardan, indirim veya beraat gerekçelerine ve duruşmalarda takındıkları tavra kadar- deşifre etti, başka bir deyişle, kayda geçmeyeni politikleştirdi; özel olanı kamusallaştırdı.
Bugün feministler toplu dava takip ederken “kadın cinayetleri politiktir” sözüne paralel olarak “kadının beyanı esastır” gibi ceza hukukunda yeri olmayan feminist bir ilkeyi cinsel saldırı davalarında öne sürmeyi önemsiyorlar.
Egemen erkek yargılamasına karşılık kadınların deneyimlerini ve beyanlarını açığa çıkarmak, patriarkaya radikal bir müdahale demek çünkü. (CB/AS)
* İlk olarak Güncel Hukuk dergisinin, Mart sayısında yayınlandı.