Biz, taşları giderek oturan ve gündelik hayatı az çok istikrarlı bir biçimde yeniden üretmeye başlamış bir sistemin orta ve alt sınıf çocukları.. Sınıflar arası geçişkenliğin olduğu, zenginleşme ve daha iyi yaşama umutlarının olduğu bir dünyada yaşıyorduk.
Vietnam filmlerinin görüntüleri, onlara eleştiriler yaparak bakıyorduk, evet, ama, bizim alıcısı olduğumuz şeylerdi. ( "Avcı" filminde kasaba delikanlısını nasıl Rus ruleti oynamaya alıştırmışlar, zaten hassas olan zavallı çocuğu nasıl da çıldırtmışlardı)
Alıcısı olduğumuz başka bir sürü şey vardı..
Dr. Kelly "skandalı"yla sarsılan ve o sarsıntıyla başını kaybeden BBC'nin 1 Nisan 2004 günü başına getirilen Michael Grade'e "pornographer in chief" lakabı verilmesine neden olan "Asian Babes" türü dizilerin görüntüleri de alıcısı olduğumuz şeylerdendi. Eğlenmeyi seviyorduk.
Para kazanmayı, daha iyi yaşamayı, güzel bir yuva kurmayı, "sevdiğimiz bir iş"te çalışmayı seviyorduk. Yuva ile ev ve eğleneceğimiz yerler arasında bizi taşıyacak şeyin hızlı ve konforlu bir araba olmasını istiyorduk. İyi ayakkabılar giymek, adi olmayan parfümler kokmak, odamızın duvarlarını ruhumuzun derinliklerini tam olarak yansıtan bir renge boyamak.. Bunlar uzanıp alabileceğimiz şeylerdi.
Felluce'de dört Amerikalı güvenlik personeli arabaları yakılıp, yanan arabalarından korlaşmış nesneler olarak çıkarılıp, Fırat üzerindeki köprünün demirlerine asıldığında, bu görüntüler, herhalde bizde tiksinti ve öfke uyandırması gereken görüntülerdi. Bu görüntülerin elbette, esirlerine binbir işkence yapan "sadist Vietkong gerillaları"nın görüntüleri ile doğrudan ilgisi yoktu. İkinci, film görüntüleri, birinci ise "gerçek"ti.
Ama filmde ya da gerçekte, karşımıza ne zamandır hep ekran ya da perdedeki görüntülerle çıkan, sadist, "medeniyetin ortak değerleri"nden uzak, "yabancı" bir ırkla ne zamandır karşı karşıya değil miyiz? Çekik gözlü ya da kahverengi tenli.. Tarlada ve hayvanlarla ya da basit, pis ve ağır bir işte çalışmaktan kasları fazla gelişmiş, her an yumruk atacakmış gibi duran erkekler.. Dehşet içinde sinmiş ve o erkeğe belki gönülsüz, ama sessiz destek veren aynı kabalıkta kadınlar..
Onlardan bizim buralarda da var ve bugünlerde onlara biçilen rol, "uyanan adam" rolü.. Ne zamandır "beyaz" ve "siyah"lardan bahsederek siyahlara gizli ve derin bir sempati beslediğimizi ima etmeye çalışmıyor muyuz? Bizim buralarda.. O siyahın, şükür ki, beyaz olma kapasitesine sahip olduğuna gene gizlice ve derinden inandığımız bu topraklarda..
Oralarda ise, hâlâ çekik gözlü ya da kahverengi tenli, beyaz olma kapasitesinden mutlak olarak yoksun barbar sürüleri dolaşıyor. Kadınları özgürleştirilmeyi, medeniyetin nimetlerine layık günahsız çocukları kurtarılmayı bekliyor. Bizim değerlerimize daha yakın olsalar da pislikten ve kabalıktan mutlaka bir miktar pay almış olan daha medeniceleri tarafından çıkarılan gazeteler, bağımsız basının "evrensel etik kodları"na kavuşturulmayı bekliyor.
Onların da kelimeleri var
İlk defa bir gazete haberinde, Guardian'da çıkan bir haberde Irak'ın oralarda kullanılan kelimenin "mukaveme" olduğunu okudum.
"Yanan arabalardan çıkarılıp köprüye asılan dört ceset" olayında Amerikalı yetkililerin iddiası, bunu yapanların Saddam'ı yeniden başa geçirmek isteyen "eski rejimciler" ("restorasyoncular") olduğu. Eski Irak ordusunun subaylarından yarbay Saad Cazım, şimdi Felluce'deki güvenlik biriminin komutanı, bu iddiayı kabul etmiyor ve "Saddam'ı geri getirmek istediklerini sanmıyorum" diyor. "Bu bir İslami hareket. Amerikalıları dışarı atmak için uğraşıyorlar."
Biri onlara, Amerikalıların dışarı atılsalar da, bankaları, pahalı kanserojen yiyecekleri, filmleriyle mutlaka geri geleceğini mi söylemeli? Bizler gibi onların da (Iraklılar) yeni hayatın yeniden üreticileri olacağını..
Daha iyi yaşama mücadelesi verirken, belki "kendileri hakkında", imâl gerçeklerle takviyeli de olsa, sürükleyici filmler izlemeye başlayacaklarını.. Kapitalistler arası rekabetin, özellikle de ABD'nin Çin korkusunun nasıl "sonuçta demokratikleştirici" ve "insancılaştırıcı" bir şey olduğuna inanmaya başlayacaklarını.. Kendilerine ihanetlerinin acısını içi bomboş, imâl umutlarda hapsetmeyi öğreneceklerini..
Onlara bunları söylesek de söylemesek de, burada bizler, barbarların ölüme taptıklarını, en fazla hayatın kendisine düşman olduklarını her sabah kalktığımızda bir duayı mırıldanır gibi mırıldanmaya devam etmeliyiz.
Olumlu olunması gerektiğini, gerçeğin güzel ise olumlanması gereken şey olması gerektiğini öğlenleri yemekten hemen sonra.. Bazı kritik yaklaşımlara geceleri yatmadan önce bir miktar zaman ayırabiliriz. Bunu yaparken de, bilmeliyiz ki bu gece kritikleri hayata ve gerçeklere ve olumlu olana "enkorpore" bir şey de değildir. Çocuklarımız giderek bu gece ritüellerinin yerini olumlu şeylerle doldurmayı öğreneceklerdir.
Bu topraklarda bizim Amerikalıdan şimdilik farkımız, burada onun Vietnam filmleri gibi Kürt filmleri neden yapılamıyorsa, o. Ama onun gibi olmak için, aynı modelleri ve yol ayrımlarını üretecek bir hayatın aktif olarak kurulması yönünde öyle bir kararlılık içindeyiz ki, bundan bir 10 yıl sonra, bazı olaylar devam ettiğinde, bizde de "Avcı"nın "sadist Kürt gerillalı" versiyonları pekala çekilebilir ve hatta bu filmler dünyada vizyona sokulabilir.
Hatta bu filmleri, bugün Kürt meselesinin en "sivil" ve "sinirli" savaşçıları arasında olan biri çekebilir. Çokseslilik, yaratıcılığın yegâne beşiği serbest piyasa ve ebedi sanat davasının bir aydın neferi..
Dualara çarpıp buharlaşan ayrıntılar
Öğlen dualarıyla içselleştirdiğimiz enkorpore gerçeğin içinde, bu ayrıntılarla aslında neredeyse hiç ilgilenmiyor olsak da, neler var?
Felluce'de yanan arabanın içindeki dört Amerikalının "Blackwater USA" adlı Amerikan özel güvenlik şirketinin elemanları olduğu mesela.. Şirketin sitesinde gece görüş gözlüğü takmış miğferli bir kafanın üzerinde, "In Support of Freedom and Democracy Everywhere" ("Her yerde Özgürlük ve Demokrasinin Arkasında") yazıları bulunduğu..
31 Mart sabahı yaşanan Felluce olayından birkaç gün önce gazeteci Robert Fisk Bağdat'tan geçtiği haberde Irak'taki binlerce özel güvenlik elemanlarından söz ediyor (Dikkat, genellikle eski Amerikalı ve İngiliz askerler olan bu elemanlar, Iral'ta askeri birimlere eklemlenmiş çalışan şirket askerlerinden farklı).. Fisk, uzun süreli sözleşmelerle gelenlerin yanında bir haftalık sözleşmeler ile gelen ve mesela Felluce gibi yerlerde günde 1000 dolar kazanan elemanlar olduğunu yazıyor. Kaldıkları otelde kimlik göstermeyi red eden, havuz başında silahları ayaklarının dibinde bira içen, parti düzenleyip sarhoş olan, otel yönetiminin uyarılarına kulak asmayan tipler olduğunu..
Şirket askerlerinden farklı diye bu elemanlar bizim baka güvenlik görevlileriyle falan karıştırılmamalı. Mesela İngiliz ArmorGroup şirketinin elemanı olarak, Bechtel ve Kellogg Brown & Root şirketlerinin yöneticilerini korumak üzere, 500 gurka çalışıyor; 19. yüzyıl başlarında barbarlar sürüsünün içinden barbarlara karşı korunmak için çekilip çıkartılmış Nepal savaşçılarının torunları..
Enkorpore gerçeğin içinde, başka ne tür ayrıntılar var?
Felluce olayından hemen sonra Irak işgalinin bir numaralı adamı Paul Bremer Felluce saldırısını yapanlar için "insan kılığında çakallar" ifadesini kullanıyor, Amerikalı komutanlardan tuğgeneral Mark Kimmitt, koalisyon güçlerinin "hayvanca saldırıdan sorumlu kişileri avlayacağını" söylüyor, "Zamanı ve yeri biz seçeceğiz. Metodlu, kesin ve ezici bir darbe olacak" diyor ve Felluce'de Amerikan birlikleri tarafından düzenlenen operasyonlarda üçü çocuk, biri Amerikan ABC televizyonunun Iraklı kameramanı, sekiz Iraklı öldürülüyordu Bu haberi Reuters, "İsyancılarla çatışmada sekiz kişi öldü" başlığıyla veriyordu.
Ayrıntılardan bir diğeri de, Şii liderlerden Mukteda Sadr'ı destekleyen Bağdat gazetesi "El Havza"nın Mart ayının son günlerinde işgal yönetimi tarafından kapatılmış olması.
Gene bir başka ayrıntı, Felluce'deki olayların yaşandığı günlerde, şu "karın ağrısı" Türk asıllı FBI çevirmeninin gene sahneye çıkmış olmasıı.. Sibel Edmonds, kızlık soyadıyla Sibel Deniz (http://www.yenisafak.com/arsiv/2002/haziran/30/tkivanc.html), çalıştığı FBI'da ilk karın ağrısına iş arkadaşının izlenen örgütlerden biri ile ilişkili olduğunu ileri sürdüğünde yol açmıştı. Sonuçta Sibel işten atılmış, atılınca gidip ilgili Senato komisyonuna başvurmuş, devreye senatörler girmişti. Olayı soruşturan Demokrat senatör Patrick J Leahy ile Cumhuriyetçi Charles E. Grassley sonuçta FBI'a ağır eleştiriler yöneltmişlerdi.
Senatörler, "Ne biçim iş, Edmonds konusu hangi FBI yöneticisinin önüne gitse ilk tepki, 'Bu kız neden böyle sorun yaratıyor?' olmuş. Ulusal güvenlik ve terörizmle savaş açısından değerli bir ihbarı araştıracaklarına tutup Edmonds'la uğraşmışlar" diye FBI yöneticilerinden yakınıyorlardı. Ama bunlar 2002 yazında yaşanan şeylerdi.
Sibel 11 Eylül Soruşturma Komisyonu'na anlattıklarıyla bir kez daha büyük karın ağrılarına yol açmış durumda. Üstelik komisyon tarafından açıklanmayan ifadesini, "Hey, herkesin haberi olsun, ben komisyona üç saat süren kapalı bir oturumda bunları bunları dedim" diye kendisi dünyaya ilan etmişti.
Ne demişti? 11 Eylül 2001'den hemen önce, 2001'in bahar ve yaz aylarında, El Kaide'ye bağlı militanların uçakları kullanarak saldırı düzenlemesinin an meselesi olduğuna, eyleme katılacak militanların yerlerini almış olduğuna dair bir metnin ortalarda dolaştığını söylemişti. FBI'da çalışmaya başladığında tanık olduğu bu istihbarat parçası hakkında konuşmasının Bush yönetimi tarafından engellendiğini, ender kullanılan "devlet sırları ayrıcalıkları" ("state secrets privilege") mevzuatına dayanılarak susturulduğunu.. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice'ın, böyle bir istihbarattan yoksun oldukları iddiasının "utanmazca söylenmiş bir yalan" olduğunu..
Dualarımızla inanç tazelediğimiz gerçeğin bir yerlerinde bu türden, hemen unutulması gereken ayrıntılar var. Yoksa, dua ayrıntılardan arıtılmazsa, "Mukaveme"dekilerin barbarlığına bizler de ortak olacağız, onların karşı karşıya kaldıkları ölümcül tehlikeye bizler de maruz kalacağız demektir.
Zaten bizim ne işgal edilmiş bir ülkemiz ve şükürler olsun ne de medeniyetle ilgili aşılamayacak bir sorunumuz var. (ŞA/NM)