Aydınlık dergisinin direnişin komutanı olarak tanıttığı bir Iraklı ile yaptığı röportaj ilginç. Iraklı lider; "en az sekiz bin Amerikalı öldürmek istiyoruz," diyor. Bir plandan, siyasal bir hedeften, direnişin amaçlarından söz etmiyor, öldürmek istediği insan sayısını veriyor.
Irak Komünist Partisi
Fırat'ta Yaşam dergisi, 209. sayısında, Irak Komünist Partisi'nin görece eski tarihli bir Merkez Toplantısı sonuçlarını yayınladı. Komünist Partisi, beğenelim beğenmeyelim, süreci bir plan ve siyasi hedef içinde değerlendiriyor ve amacını şöyle ilan ediyor: "Demokratik Federatif Irak Cumhuriyeti."
Parti, işgali kınıyor. İşgalcilerin derhal çekilmesinden yana, ancak işgale karşı direnişin somut bir hedef ve plan dahilinde yürütülmesinden yana. Çünkü, parti, Saddam rejiminin baskıcı karakterinin anılarını taze bir şekilde taşıyor ve plansız ve hedefsiz; yukarıdaki örnekteki gibi sekiz bin Amerikalı öldürmeye endeksli bir planın gerçekte Irak halkının çıkarlarına olduğuna dair şüphelerini ortaya koyuyor.
Komünist bir partinin işgale karşı direnişi Saddam'a iade-i itibar üzerinden değil de, Irak halkının tarihsel çıkarları üzerinden kurmaya çalışması son derece anlaşılır bir tutumdur. Iraklı komünistlerin tutumu anlaşılmadan, uluslararası sosyalist hareketin işgale karşı doğru tavrı oluşturması mümkün görünmemektedir.
Ulusal Konferans
Bugün Irak'ta işgalcilerin hiçbir şekilde meşru olmadığı, derhal çekilmeleri gerektiği ve iktidarı meşru ve demokratik Irak yönetimine bırakmaları gerektiği ısrarla savunulmalıdır. İşgalcilerin oluşturduğu kukla hükümet, meşru olmadığı gibi, Irak halkını temsil kabiliyetine de sahip değildir.
Irak, Arap, Sünni ve Kürt aşiretler arasında siyasal olarak bölünmüş bulunmaktadır. Türkiye'nin de desteği ile Irak halkının bir unsuru olan Türkmenler de siyasal alanda karşılık bulmaya çalışmaktadır.
Hal böyle iken, aşiret temsilcilerinden kurulu bir hükümetin, içinde kadın üye de taşısa demokratik bir nitelik taşıdığı ileri sürülemez. Irak'taki mevcut toplumsal yapı görmezden gelinerek, demokratik seçimler yapıldığında etnik ve dini temelde bölünmüş aşiret yapısının aşılabileceğine dair yargı son derece iyimser görülebilir. Ancak, bu, güçlü bir işçi hareketinin bulunmadığı koşullarda, ehven-i şer görünmektedir.
Meşru (biçimsel demokrasinin bütün koşullarının sağlandığı demokratik) seçimlerle oluşmuş bir kurucu meclisin oluşturulması ve bu meclisin, Demokratik Federal Irak Cumhuriyeti için anayasal kuruculuk işlevini görmesi işgale karşı direnişin siyasal boyutunu oluşturmaktadır.
Irak Komünist Partisi'nin yayınlanan belgelerinde bu süreç "ulusal konferans" olarak nitelenmektedir.
Silahlı Direniş
İşgale karşı direniş hareketi, kurucu meclis için siyasal bir çalışmaya girmeden ve işgalcilerin atadıklarının karşısında meşru Irak hükümetini oluşturmadan girişilen silahlı direnişin tarihsel anlamı üzerine derinlemesine düşünmek gerekmektedir.
İçinde bulunduğumuz koşullarda, sekiz bin Amerikalı öldürmeye endeksli bir hareketin, işgalcilerin gayri meşruluğundan meşruluğunu alsa bile, Irak halkına yönelik bir hareket olarak da gelişip gelişmeyeceği, Irak halkının demokratik inisiyatifini, vandalizmden ayrılması mümkün olmayan bir şiddet dalgası içinde boğup boğmayacağı oldukça belirsizdir.
Elbette bir kurucu meclis faaliyeti, Komünist Parti'nin öngördüğü kurucu ulusal konferans, işgalcilerin doğrudan tepkisi ile karşılanacak ve direnişin silahlı olarak da yürütülmesi, işgalcilerin pervasızlığı karşısında kaçınılmaz olacaktır. Yine de aradaki açıya dikkat etmek gerekir.
Başka türlü, Saddam rejiminin baskıcı karakterini henüz unutmamış Komünist Parti'nin ne demek istediğini anlamak güç olacağı gibi, amaçsız bir şiddet gösterisini direniş sanan bazı Saddamcı güçlerin Irak halkının iradesini temsil ediyormuş görünmesinin de yolu açılmış olacaktır.
İşgalcilerden bağımsız demokratik seçimler ve kurucu meclis, işgale karşı direnişin belirginleşen siyasal rotası gibi gözükmektedir. Bu rota dışında gelişen hareket, gerçekte Irak halkına karşı da bir harekettir.
Demokratik Diriliş
Uluslararası sosyalist hareketin BAAS'ı, Arap kabileciliğinin panzehiri olacak bir modern Arap ulusçuluğunun kurucusu olarak görmesi ve bu nedenle de olsa, sınırlı bir destek sunması bir önceki tarihsel dönemin gerçeği idi. İçinde bulunduğumuz tarihsel dönemde BAAS'ın, bu işlevini gerçekleştirmediği anlaşıldığı gibi, özgül bir kabile dengeciliğine dayalı ya da bir etnik grubun diktatörlüğünü esas alan baskıcı rejimler kurduğu gözlenmiştir.
Bu baskıcı rejimlerin kurbanları da çoğu kez, o ülke içinde yaşayan halklar olmuştur. Irak'ta işgale karşı direniş, Komünist ve sosyalistlerin teklif ettiği çizgide gelişebilirse, Arap halkları talihsizce mahkum edildikleri kabileciliği aşma dinamiğini gösterebilirler. Irak Federatif Cumhuriyeti, ancak böyle bir demokratik yoldan yeniden inşa edilebilirse, orta doğudaki diğer gerici rejimler için de çanlar çalmaya başlayabilir.
Burada ima ettiğimiz şey, işgalcilerin bu yolu açtığı değildir. Ama eğer işgal, halkın demokratik dirilişini geliştiren direnişi ile püskürtülürse, sonuç orta doğudaki gericiliğin tasfiyesi için atılmış büyük bir adım olacaktır.
İşgalci güçlerin, demokratik karakter taşımadıkları, bir daha söylenmesi fazlalık olacak bir bedahettir. Söylediklerimiz bu doğrultuda çekiştirilmemelidir.
Arap Geleneği
Hikmet Kıvılcımlı, orijinalliği içinde, hasta yatağında geleneği şöyle teşhis ediyor:
"İsâ ile Muhammed doğum yılları arası zamanların Arabistan Çölü Bedevileri, hele filli bir üstün düşman gücüne karşı, cepheden savaş safına girip kılıç kullanmanın etkisiz kalacağını anlamış oldukları için, bugünkü 'Fedayin' gibi gerilla savaşına girişmişlerdir.
"Çelikten yay bedenli, atlı develi Arabistan Komandoları, kutsal Kente doğru ilerleyen kahredici düşmanın dört bir yanında 'kuş gibi uçarak' vur kaç saldırılarını yapıyorlar.
"Kullandıkları silâhların çoğu 'taş balta', 'sapan taşı', 'taş gürz' gibi şeyler olabilir. Çölde bu taştan silâhlar kızışır, 'Siccil'e benzer. Yahut düşmanı yıldırmak için, gerillacılar, fillerin gözlerine taş, kül, ateş de saçmış olamazlar mı?" (Anılar)
Kabilecilik, elbette, işgale karşı direnecektir. Bu geleneklerinde var. Filistin de bunun tanığıdır. Direniş, bu boyutuyla kaldığında da, işgalcilerin haksızlığı oranında haklı olacaktır.
Ama işgal, Irak halkının kurtuluşuna da vesile olacak ise, direniş, demokratik bir doğrultuda gelişmek, işgale karşı uluslararası hareket de demokratik direnişi özellikle öne çıkarmak ve ona sahip çıkmak, onu muhatap olarak görmek durumundadır.
İşgalcinin Hali
İşgale karşı direnişin, Irak halkının kurtuluşu yolunda atılmış bir adım olarak Demokratik Federatif Irak Cumhuriyeti'ne vesile olup olmayacağını şimdiden bilemeyiz. Ama işgalcilerin ne olacağını kestirebiliriz. Gelecekleri, kutsal kitapta şöyle yazıyor: "Fecealehüm keasfin me'kûl"(*) (MBM/EK)
(*)"Fecealehüm keasfin me'kûl" Arapça'da "Tanrı onları yenilmiş ete çevirdi," anlamına geliyor (Akt.Kıvılcımlı, Anılar).