Geçtiğimiz günlerde sarı taksi şoförlerinin Uber sürücülerine karşı gösterdikleri tepki ve şiddet gündemi bir hayli meşgul etti. Sarı taksi ve Uber arasındaki bu ihtilaf sosyal medyada bolca konuşuldu, gazete sütunlarında kaleme alındı.
Ben ise tarihimizde şehir içi yolcu taşımacılığı konusunda başka ihtilaflardan, bu vesileyle otomobilin bu topraklara geliş hikayesinden bahsetmek istiyorum.
Osmanlı'da -araba bağlamında- yolcu taşımacılığı faytonla başlar. Faytonun ilk defa İstanbul'a, dolayısıyla Osmanlı'ya gelişi ise 19. yüzyılın ilk yarısında Sultan Abdülmecid'in, faytonu bir saray aracı olarak getirtmesi ve kullanmasıyla gerçekleşir. Saray aracılığıyla Osmanlı'ya giren pek çok yenilikte görüldüğü üzere ilk defa saray erkanında görülen fayton tez vakitte ekabir takımının arasında da yaygınlaşır.
Sonraki dönemlerde lando ve kupa arabaları, faytondan türetilen atlı arabalar olarak varlıklı konakların avlularında yerlerini alır. 19. Yüzyılda yapılan konaklar, varlıklı ailelerin atlı arabalarını düşünerek tasarlanır ve hemen hemen her konağın avlusunda arabanın duracağı, atların dinleneceği ahırdan bozma bir alan yaratılır. Dahası uzun bir zaman, gerek hususi faytonlar, gerek bugünkü taksilerinin atası olan kira arabaları İstanbul sokaklarında yolcu taşımacılığı yapar. Ta ki şehir sekenesi otomobille tanışana, tanışıp yaygın bir şekilde kullanmaya başlayana dek...
Şeytanın işi: Otomobil
Osmanlı'daki benzinle çalışan ilk otomobilin, ilk defa 1895 yılında II.Abdülhamid döneminde Fenerbahçe'de yaşayan Züheyirzade Ahmet isminde bir tüccarın ithal ettiği otomobil olduğu söylenir. O zamanki ismi, gümrükten geçmesine onay veren ve onay verdikleri cismin ne olduğuna anlam veremeyen zevatın deyimiyle, kendiliğinden hareket eden anlamına gelen "zatü'l hareke"dir. İlk otomobil sürücüsü ise, Züheyirzade Ahmet'in otomobilini kullanmayı öğrettiği Acem seyisi Abdullah Efendi'dir. Rivayete göre otomobil kullanmayı yeni öğrenen sürücülere "acemi" denmesinin sebebi de, şehirdeki ilk sürücünün Acem olmasıdır. 1
Şehir halkı, zaman zaman gördükleri, herhangi bir hayvanın gücüne ihtiyaç duymadan hareket eden bu "garip" şeyi yadırgar, bu "garip" şeye "şeytanın işi" gibi yakıştırmalarda bulunurlar. Hatta o dönem otomobile karşı kötücül yargılaröyle yaygındır ki, padişah otomobil kullanımının yaygınlaşmaması için çeşitli yasaklar koyar, tedbirler alır. Keza 1904 yılında Alman konsolosluğunda bir çalışana elektrikli otomobil kullanım iznini, şehir dışında kullanma şartıyla verdiği gibi, ertesi sene reji idaresinin Avrupa'dan ithal etmek istediği otomobilin ülkeye girişine izin vermez.
Üstelik sarayında kendisine hediye edilen iki adet otomobili saltanatının sonuna dek kullanmaz. Bunda biraz da, vehimli padişahın, otomobil kullanımının yaygınlaşması durumunda otomobil sahiplerince çıkacak bir isyanın bastırılmasının zorluklarını düşünmesinin rolü de vardır.
Bargirci otomobil kavgaları başlar
Görece özgürlüklerin yaşandığı Meşrutiyet dönemine gelindiğinde ise otomobil kullanımı yaygınlaşır. Bilhassa makam aracı olarak kullanılan otomobillerin sayısı artar. Otomobil serüvenleri, lastik reklamları gazetelerde yer alır. Ancak yine de bu dönemde de otomobil yalnızca varlıklı ve nüfuzlu zevat arasında kullanılır. Hem zaten daha sonra Meşrutiyet sadrazamlarından biri olan Mahmut Şevket Paşa'ya, otomobiline bomba koyarak suikast gerçekleştirilmesi sonucunda otomobil kullanımı İttihatçılar tarafından I. Dünya Savaşına kadar yasaklanır. I. Dünya savaşına askeri hizmetler için kullanılan otomobilin halk arasında yaygınlaşması Cumhuriyetle birlikte gerçekleşir.
Osmanlı'dan Cumhuriyet'e uzanan süreçte, otomobil kullanımının artması beraberinde bazı sıkıntıları da getirir. Öncelikle kırık dökük kaldırım taşlarıyla döşeli İstanbul sokak ve caddeleri otomobil kullanımı için uygun değildir. Nitekim trafiğe çıkan otomobiller yolların bozukluğu sebebiyle tez vakitte hasar alır, bazıları kullanılmaz hale gelir. Diğer bir mesele ise otomobil kullanımına karşı faytoncuların gösterdiği kimi zaman aşırıya kaçan tepkilerdir.
Zira otomobilin çıkardığı motor gürültüsünden ve otomobilin hareketinden ürken atlar, sokaklarda zapt edilemez hale geldiğinden faytoncularda otomobil sürücülerine karşı hasmane duygular uyanır, faytoncuların otomobil sürücülerinin arkasından bağırıp beddualar ettikleri, karşı karşıya geldiklerinde ise kötü sözler söyleyerek sataştıkları anlatılır. Bilhassa otomobillerin ticari taşımacılık için kullanılmasıyla birlikte, otomobil sürücüleri ve faytoncular arasındaki husumet büsbütün körüklenir ve o vakitler atlı arabaları kullanan, çoğunluğunu Rum ve Ermenilerin oluşturduğu bu bargirci takımı ile otomobil sürücüleri arasında karakolda biten kavgalar meydana gelmeye başlar. 2
Anlayacağınız Uber ile sarı taksilerin arasındaki bu anlaşmazlık, eskinin yeniye duyduğu öfke bu ülkede hayatın her alanında olduğu gibi ticari taşımacılık bağlamında da yeni değildir. Bu topraklarda yeni olan ise, "yeni" olana karşı şiddet gösteren, fütursuzca suç işleyen "eski"nin nizamdan, kanundan çekinmemesi, çekinmek bir yana tüm kamuoyuna "Sağı solu yakmak istemiyoruz. Sabrımız taşabilir."diyerek gözdağı vermeye çalışmasıdır. (MK/PT)
Dipnotlar:
1 Yılmaz Çetiner, Otomobilin Öyküsü, Milliyet Yayınları, 1996, İstanbul
2 Yavuz Selim Karakışla, Eski Hayatlar Eski Hatıralar, Doğan Yayıncılık, 2015, İstanbul