Fotoğraf: adalarinatlari. sitesinden alınmıştır
Geçen yıl 19 Aralığı 20 Aralığa bağlayan gece, Adalar’da sabah saat 3.30’dan başlayarak 81 at, onu izleyen günlerde de 24 at daha ruam iddiasıyla İl Tarım Müdürlüğü veterinerleri tarafından öldürüldü. Öldürülen bu 105 at için düzenlenmesi gereken mallein testi sonuçları ve ruam raporları kamuya açıklanmadığı gibi, tüm ısrarlara rağmen at sahiplerine de verilmedi. Düzenledik, ama hepsini Valiliğe verdik diyorlardı. Bunun üzerine Valilikten istedik, fakat raporları vermeyi reddettiler. 20 Aralık 2019 günü, İstanbul Valiliği adalardaki tüm atlar için 3 ay karantina kararı verdi ve faytonlara at koşulmasını yasakladı.
Ardından İstanbul Büyükşehir Belediyesi topa girdi ve 28 Şubat’ta 1225 atı satın aldığını açıkladı. Bunlara daha sonra bir gece yarısı operasyonuyla Heybeli’den götürülen 145 atı da eklersek, Belediyenin Büyükada’daki temerküz ahırlarında 1225+145=1370 at olması gerekiyordu. Belediye 31 Mart tarihinde henüz kimseye at verilmediğini ve elinde 1167 at olduğunu açıkladı. Belediyenin satın alma operasyonunu izleyen ilk ayda 1370-1167=203 atın öldüğünü böylece Belediyenin kendi açıkladığı rakamlardan anlıyoruz.
Atların İBB tarafından satın alındığı 28 Şubat tarihinden bu yazının yazıldığı Haziran sonlarına kadar geçen 4 ay boyunca Adalı atlar, Büyükşehir Belediyesi tarafından kapatıldıkları ahırlarda kısacık iplerle bağlı tutuldular. Gözlemlere ve güvenilir kaynaklara göre 500 civarında at bu badirede hareketsizlikten hayatını kaybetti. Diğerleri ise tutsak ve çaresizler.
Taraflar ne yapıyorlar?
Belediye seçiminden önce 24 Mart 2018 Yenikapı mitinginde “Adalar’da 274 adet elektrikli faytonu devreye alarak bu konuda yaşanan kötü görüntüleri kökten çözeceğiz,” diyen ve yenilenen belediye seçiminden önceki 18 Haziran 2018 Yenikapı mitinginde “Adalar'daki atları faytonların boyunduruğundan kurtarıp özgürlüklerine kavuşturmak için çalışma yapıyoruz," diye muştulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan şimdi bir kenara çekilmiş, herhalde kıs kıs gülüyordur. İktidar bir yandan Yassıada’yı beton yığınına çevirirken, diğer yandan öteki adaların da imara açılmasını kolaylaştıracak adımları Tarım Bakanlığı, Valilik, İl Tarım Müdürlüğü ve ne yazık ki İBB ve fayton karşıtı STK’lar üzerinden gerçekleştiriyor.
Aynı söylemi kendi jargonuyla çoktandır sürdüren “hayvan hakları savunucuları” ise, atlarına sevgi bağlarıyla bağlı olan faytoncu ailelerini şeytanlaştıran, nefret söylemine dayalı bir kampanya yürütüyorlar. Şimdi onlar mutlular. Peki bu atlar ne olacak deyince de “Biz görevimizi yaptık, Belediye onların Tarım Bakanlığı tarafından tahsis edilecek bir arazide bakılacaklarını ve ‘rehabilite’ edileceklerini taahhüt etti. Top belediyede, bizi artık ilgilendirmez,” havasına giriyorlar.
Tarım Bakanlığının ve Valiliğe bağlı İl Tarım Müdürlüğünün bu pazarlıklardan ya haberi yok ya da yokmuş gibi davranıyor. Atların rehabilitasyonu için arazi tahsisi bir yana, Valilik Heybeli ve Burgaz’daki ahırları, yani atların evlerini yıktırıyor.
Oyuna getirilen Belediyenin aklı başına sonradan geliyor. Hayvan hakları savunucularına verdiği sözden cayarak, “Bu atlara ilanihaye bakacak değilim,” diyor ve atları isteyene bedava ‘sahiplendireceğini’ ilan ediyor. İBB zaten ‘sahipli’ iken 90 milyon lira harcayarak ‘sahipsiz’ hale getirdiği atları parasız dağıtarak yol açtığı zararı İstanbul halkına acaba nasıl açıklayacak?
Atlara sordunuz mu?
Ve bu kavganın asıl kurbanları atlar! Onlara sordunuz mu? Hayır, kimse atlara sormadı ve onların meramını anlamaya çalışmadı. Şimdi yüzlerce at, sevdikleri ve sevildikleri insan ailelerinden ve takım arkadaşlarından kopartılıp mutsuzluğa, hareketsizliğe ve ölüme mahkûm edildiler.
Adalı atlar bilinmeze giden bir yolun başındalar. Kimlere hangi kriterlerle ‘sahiplendirilecekleri’ belirsiz. Belediye güç bela iki veterinerlik fakültesine 20’şer at, Kastamonu Daday’a da 20 at gönderiyor. Bu atlar Daday’da binicilik yapılan at çiftliklerine üçer beşer dağıtılıyor. Kalan atların başına ne geleceği ise meçhul!
Adaların Atları Platformunda bir araya gelen biz Adalı at severler şimdi canımızı dişimize takmış, Belediyenin elindeki atları kurtarmaya çalışıyoruz. Asıl taleplerimiz Adalı atların –çalışarak veya çalışmayarak— Adalarda kalması. Ama bu olumsuz koşullarda pragmatik olarak düşünülebilecek gerçekçi seçenekler arasında atların ormanda serbestçe gezmesine izin verilerek Adada Belediye ve at severler tarafından bakılmaları, sahiplerine iade edilerek çalışmaları ve kendi geçimlerini sağlamaları, Adalarda İBB desteğinde bir at çiftliği kurulması ya da bu belayı atların başına saran “hak savunucuları” ve destekçileri ile İBB’nin satın alacağı veya kiralayacağı bir arazide eski sahiplerinin ve at severlerin gözetiminde bakılarak rehabilite edilmeleri de var.
Bu konuda görüş ayrılıklarının tam bir açmaza sürüklendiğini görüyorum. Hayvanların haklarını savunabilmek için onlarla aramızda gerçek bir empati bulunmalıdır. Gerçek empati, empati kuracağın canlının senden farklı bir psikolojiye, farklı hak ve özgürlük kavramlarına, özgürlük ve güvenlik eksenlerinde farklı denge arayışlarına sahip olabileceğinin ayırdında olmayı gerektirir. Kimi “hak savunucularının” anlamadığı işte budur. Mesela özgür ve mutlu olsun diye kedinizi götürüp ormana atmazsınız. Sömürülmesin diye insanların çalıştığı fabrikaları kapatmazsınız. Ama kedilerin ve insanların diğer hayvanlardan farklı olduğunu idrak edebilenler, at hayvanının da insandan ve diğer hayvanlardan farklı olduğunu nedense anlayamıyorlar.
Kendinizi Ada atlarının yerine koyun. Ama insan değil, at gibi hissederek koyun. Önümüzdeki yaz aylarını naylon bir çadırda boynunuzdan kısacık bir iple bağlı olarak geçireceğinizi düşünün. Ancak o zaman ne demek istediğimi belki anlatmış olabilirim.
Adaların Atları Platformu
(MÖ/NÖ)