Fatih Ürek'in ve Aydın'ın son dönemdeki "erkeksi" imajları, medyada epey yer aldı. Bu konuya değinenlerden biri de Melis Alphan'dı. Milliyet'teki yazısında Alphan, Ürek ve Aydın'ın birkaç yıl önceki hâlleriyle karşılaştırıldığında epey farklı olan bu yeni imajlarını eleştirmiş. Toplumdaki muhafazakârlaşmaya ayak uydurduklarını öne sürmüş.
Gerçi muhafazakârlaşmaya ayak uydurduklarını öne sürmek çok da mantıksız gelmiyor kulağa. Nitekim Ürek, katıldığı bir televizyon programında piyasa koşullarının değiştiğinden ve bu değişen koşulların eski efemine imajını kaldırmadığından bahsetmişti. Hatta zamanında efemine kıyafetlerle sahneye çıkması uygun bulunmasaymış, baştan beri şimdiki imajını yansıtacakmış.
Peki, gerçekten günümüz Türkiyesi, Ürek'in popüler kültürümüzün bir parçası olmaya başladığı günlere oranla daha mı muhafazakâr? En azından yapılan araştırmalar, Türkiye'nin gittikçe muhafazakârlaştığını gösteriyor. Örneğin geçtiğimiz sene yapılan "Türkiye'de Farklı Olmak: Din ve Muhafazakârlık Ekseninde Ötekileştirilenler" başlıklı çalışmanın sonuçları bu yöndeydi.
Piyasanın baskısı
Bu durumda Ürek ya da Aydın gibi piyasaya iş yapan sanatçıların bu koşullardan etkilenmemesi mümkün değil. Bu insanlar para kazanmak para kazanabilmek için de piyasa koşullarına ayak uydurmak zorundalar.
Ancak bu durum birçokları tarafından "tuhaf" karşılanmakta... Yılan danslarıyla, kıvrak hareketleriyle tanıdığımız Ürek'in ya da tüller içinde oradan oraya zıplayan Aydın'ın, birdenbire takım elbiseler, sakallar içinde karşımıza çıkması bize en iyimser tabirle "tuhaf", en kötü niyetli tabirle de "samimiyetsiz" geliyor. Bu yeni imajlarını kabullenmek istemiyoruz; onları görmeye alışık olduğumuz şekilde görmek istiyoruz.
Sadece değişen imajları değil, aynı zamanda bu değişimin bir imaj değişikliği olmadığını söylemeleri de bize tuhaf geliyor. Örneğin Ürek, bu "yeni" hâlinin aslına sonradan benimsediği bir hâl olmadığını, gerçek hâli olduğunu söylüyor. Öyle ki, gardırobunda eski kıyafetlerini görmeye bile katlanamadığını anlatarak, aslında piyasa için yıllarca istemeye istemeye efemine bir imajı yansıttığını ima ediyor.
İyice kafamız karışıyor: Hangisi gerçek? Hangisi taklit?
Hangisi gerçek?
Alphan'ın yazısından anladığım kadarıyla o, Ürek'in ya da Aydın'ın bu yeni imajlarını yapay/gülünç buluyor. Ürek'in o erkeksi fotoğraflarının ciddiye alınır bir yanının olmadığını ima ediyor. Ciddiye alınır bir yanının olmadığını; ancak bakıp gülünecek, eğlenilecek bir halinin olduğunu söylüyor.
Ama tuhaf bir biçimde, Aydın'ın ve Ürek'in eski hallerini de komik/eğlenceli buluyor. Yani Alphan için bu iki sanatçının gerek önceki, gerek şimdiki hâlleri aynı oranda gülünç.
Herhangi bir şekilde gerekçelendirmese de, Alphan'ın Aydın'ı ve Ürek'i niçin gülünç bulduğunu anlamak çok da zor değil. Sanırım onun için her iki sanatçının gerek önceki, gerek şimdiki hâlleri toplumsal cinsiyet kalıplarına bir türlü uymuyor. Toplumsal cinsiyet kalıpları bu iki sanatçının üzerine bir türlü oturmuyor; eklektik, iğreti duruyor. Bu yüzden de gülünç bulunuyorlar. Gülünç bulundukları için, ne yaparlarsa yapsınlar, ciddiye alınmıyorlar.
Hangisi taklit?
Başka bir ifadeyle ne yaparlarsa yapsınlar, varoluşları birçoğumuza gerçeklikten kopuk geliyor. Gerçek olmadıklarını, olsa olsa bir şeylerin taklidi olduklarını düşünüyoruz. Yani önceden toplumsal kadınlığı taklit ederken, şimdi de toplumsal erkekliği taklit ediyorlar.
Üstelik sadece toplumsal erkekliği değil, ama aynı zamanda heteroseksüelliği de taklit ediyorlar. Çevrelerindeki kadınlarla fotoğraflar çektiriyor; bakışlarıyla, tavırlarıyla heteroseksüel erkeği performe ediyorlar. Anlaşılan bu da kafalarımızı karıştırıyor. Öyle ki, Ürek NTV'de Müjde Ar, Çiğdem Anad, Pınar Kür ve Aysun Kayacı'nın sunduğu "Haydi Gel Bizimle Ol" isimli programa katıldığında ve tüm bu süreci kendi bakış açısından özetlediğinde, Anad soruyor: "Sen şimdi kadınlardan mı hoşlanıyorsun, erkeklerden mi?"
Toplumsal cinsiyetlerin akışkanlığı
Bence, göbek atan Fatih Ürek'in mi, yoksa takım elbiseli Fatih Ürek'in mi gerçek olduğunu sorgulamayı bir kenara bırakmalıyız. Bu "imaj değişikliğini" samimiyetsiz bulmayı da...
Gerçeğin ne olduğunu sorgulamak yerine, Ürek ve Aydın'ın imajlarındaki bu değişim ve sonuç olarak yarattıkları kafa karışıklığının toplumsal cinsiyeti sorgulamak adına bize sunduğu imkânlar üzerine odaklanmalıyız.
Bu değişim ve belirsizleştirici durum, toplumsal cinsiyetleri sorgulamamız adına önemli bir alan yaratır. Her şeyden önce toplumsal kadınlığın ya da erkekliğin Judith Butler'ın tabiriyle birer performanstan ibaret olduğunu gösterir. Üstelik toplumsal cinsiyetlerin akışkan olabileceğini de gösterir. Toplumsal cinsiyetler akışkanlaştırıldıkça, arada geçişler oldukça; toplumsal cinsiyet normlarını sorgulama imkânımız artar.
Nihayetinde kadınlık ya da erkeklik birer öze/köke/asla sahip olmadığı için; başka bir ifadeyle, doğal olmadığı, hepi topu kültürel kalıplarla oynanan yapay/suni performanslar olduğu için; önceden kadınlığı performe eden biri, daha sonra erkekliği performe edebilmektedir. Bu durum bunu ortaya koyar.
Bu açıdan bakıldığında Ürek'in de, İbrahim Tatlıses'in ya da Kadir İnanır'ın da, hatta "erkekliğin kitabını yazan" Alişan'ın da "erkeklikleri" birer taklittir; performanstır. Yine bu açıdan bakıldığında Fatih Ürek'in de, onu eleştiren Melis Alphan'ın da kadınsılıkları yapaydır/birer özden yoksundur.
Ancak ne yazık ki, kimilerinin performansları "doğal" bulunur. Bu doğal bulunan performansların ne kadar gerçek, ne kadar taklit olduğu sorgulanmaz. Oysa kimilerinin performansları doğrudan toplumsal cinsiyet kalıplarının yapaylığını su yüzüne çıkardığı için hoş karşılanmaz; gülünç bulunur; tuhaf, samimiyetsiz...(YB/BÇ)