Fatih Akın'ın son filmi Altın Eldiven (The Golden Glove), vizyona girdiği 2019 yılında üzerine çokça konuşulan filmlerden biri oldu. Benim gibi yeni izleme imkânı bulanlar için ise, film MUBI Türkiye aracılığıyla tekrar izleyiciyle buluştu.
Filmi yeni izleme imkânım olmasından ziyade, üzerine düşündüğüm ve benim için filmi izlemeye dair bir bariyer oluşturanın filme getirilen olumsuz eleştiriler olduğunu fark ettim. Olumsuz eleştirilere dair ise somut bir şey hatırlamıyorum. Sanırım gün geçtikçe kötü filmler çekmeye başlayan Fatih Akın'ın devam-kötü filmlerinden biri, deyip geçmiştim.
Filmi "kötü" bulanların eleştirilerinden aklımda tek kalan ise, filmin çok fazla şiddet içerdiğiydi. Şiddet gösterisi komik bir şova dönüşmediği ya da bağlamından koparılmadığı sürece bununla da sorunu olan bir izleyici olmadığım için "En kötü ne olabilir ki?" diye oturdum ve Altın Eldiven'e 5 üzerinden 4 yıldız vererek koltuktan kalktım.
Altın Ayı yarışı
Fatih Akın, 69. Berlin Uluslararası Film Festivali'nde Altın Ayı için yarışan ve gerçek bir hikâyeden uyarladığı –aynı zamanda Heinz Strunk'un da aynı isimli romanından– "Altın Eldiven"de önceki filmlerinden farklı olarak Türkiye'yle olan tüm bağını koparıyor ve ortaya "saf" ama atmosferi ürkütücü bir Almanya filmi çıkarıyor.
Fatih Akın "Altın Eldiven"deki mekânlar, kostümler, müzikler ve karakterle bizi 1970'lerin Almanyası'nın ortasına bırakıyor ve İkinci Paylaşım Savaşı'nın yaralarını sarmaya çalışan Almanya'dan geriye kalan enkazı, muazzam bir şekilde veriyor.
Dikkate değer bir nokta: Almanya'nın bu enkaz içinde bile RAF (Kızıl Ordu Fraksiyonu) üyelerine yönelik en ağır saldırıları gerçekleştirdiği yıllar aynı zamanda '70'ler.
Gerçek hayattaki Fritz Honka.
Fritz Honka
Akın kadar ya da belki de daha fazla takdiri, filmin ana karakteri Fritz Honka'ya adeta hayat veren 1996 doğumlu Jonas Dassler hak ediyor.
Fritz Honka, 1970-1975 yılları arasında Hamburg'da dört kadını öldüren ve dairesindeki kilerde kadınların ölü bedenlerinin parçalarını saklayan bir seri katil. Fritz Honka bir seri katil evet ama onun da hikâyesinde politik nüveler var. Babasının Auschwitz Toplama Kampı'nda öldürülen bir komünist olması gibi.
Altın Eldiven ismi ise Honka'nın kurbanlarıyla tanıştığı barın ismi. Biraz barı ve Honka'nın evini anlatmak istiyorum çünkü bu iki mêkanın etkisinden uzun süre çıkamadım. İzleyen kimsenin de kolay kolay unutabileceğini sanmıyorum.
Filmde Honka'yı canlandıran Jonas Dassler ve yönetmen Fatih Akın.
Ekrandan yayılan koku
Filmdeki ana mekânlardan biri olan ev, gerçek hayattaki Fritz Honka'nın eviyle birebir aynı şekilde dizayn edilmiş. Eve giren herkesin burnuna çarpan koku, emin olun ekrandan size de ulaşıyor. Honka'nın duvarları çıplak kadın ve erkek fotoğraflarıyla kaplı. Koltukların ve sandalyelerin her yanında ise oyuncak bebekler var. Size doğru bakan bebeklerin verdiği tedirginlik tüm eve hâkim.
Bir diğer endişe verici mekân ise Altın Eldiven Barı. Bar, bütünüyle bir "ucubelerin buluştuğu yer" portresi çiziyor.
Çünkü kocası savaş esnasında ölen/öldürülen kadınlar, savaş yüzünden deliren erkekler, eski Nazi askerleri, göçmenler, yaralılar, alkolikler, gündüz bile çekilen perdeler, kırık camlar, ne olduğuna bakılmadan içilen kötü içkiler, yeni Almanya'nın inşasında büyük rol oynayacağına inanılan rahibeler ve fazlası bu barda.
Honka'nın evi.
Honka'nın kurbanları
Saydıklarımın çoğu barın müdavimi ve elbette aralarında gizli bir anlaşma var. Her şeyi unutacak kadar içtikten sonra kimin kim olduğuyla ilgilenmeden başlayan seks arayışı sabaha dek sürüyor. En azından Honka ve birkaç kişi için.
Honka asla eve yalnız dönmek istemiyor. İçki ısmarladığı kurbanlarını kendi seçiyor. Honka'nın şiddet eğilimini kadınlar başta fark etse de sığınacak bir evleri ve yiyecek yemekleri olmadığı için genelde Honka'nın evinde kalma eğilimi gösteriyorlar.
Birlikte olduğu kadınlar kabul edilen güzellik standartlarının dışında ve yaşları Honka'ya göre hayli fazla.
Honka'nın deforme vücudu, eve gelenlerin lekeden görünmeyen kıyafetleri ve bedenleri, evin her yerine yayılan kirlilik ve koku birleşince Fatih Akın, sizi de Honka'nın insanı nefessiz bırakan korkunç evine hapsetmiş oluyor. Filmin ilk yarısında uzun süre kalınan bu evde su gibi tüketilen alkol artık sizin de midenizi bulandırıyor ve bu evden bir an evvel çıkmak istiyorsunuz.
Honka'nın gerçek evi.
Honka düalizmi
Nihayet evden çıktığımızda ise başka trajedilere tanıklık ediyoruz.
Bu trajedilere dair getirilebilecek eleştirilerden benim için en önemlisi, Honka'nın sarhoş olduğu ve olmadığı zamanlardaki davranışları. Çünkü Honka ağzına içki sürmediği zamanlarda bir iyilik meleği, içmeye başladıktan sonra ise önüne çıkan ilk kadına tecavüz etmeye, onu boğmaya çalışan bir "manyak". Bu geçişlerin yeterince iyi verilememesi ve Honka'nın cinayetlere dair dürtüsünü anlayamamak hem yorucu hem de seyir zevkini zedeleyici.
Honka'nın ceset parçalarını sakladığı evinin arşiv görüntüsü.
Bir diğer kritik nokta ise Honka'nın kutu gibi evinin kadınlar öldürülürken gürültüden yıkılması; ama komşularından birinin dahi duymaması ya da birinin bile şikâyette bulunmaması. Hoş, buradaki önemli detaylardan biri de Honka'nın alt komşularının Yunanistanlı göçmen bir aile olması.
1970'lerde Almanya'daki göçmen düşmanlığı düşündüğümüzde çok da şaşırtıcı değil ses çıkaramamaları.
Açıkçası film, hakkında yazarken bile beni bu kadar heyecanlandırdığı için büyük bir mutluluk duyuyorum. Çünkü gerçek sinema bence böyle bir şey.
(TY)