* Ursula K. Le Guin'in 4 Haziran 2004'te yaptığı konuşmayı 27 Ocak 2006'da Tolga Korkut bianet için Türkçe'ye çevirmişti. Arşivmizde yıllar önce fantastik biçimde kaybolan metni yeniden yayınlıyoruz.
Fantezi üzerine sıkça yapılan bazı ön kabuller beni rahatsız ediyor. Bunlar yazar tarafından, kitabı ambalajlayan tarafından veya her ikisi tarafından yapılabiliyor; ve beni bir yazar olarak da, fantezi okuru olarak da rahatsız ediyor. Bu ön kabuller, karakterlerin kim olduğuna, nerede ve ne zaman bulunduklarına ve ne yaptıklarına dair. Kabaca söylersek, şöyle bir şey:
1. Karakterler beyazdır.
2. Bir tür Orta Çağ'da yaşarlar.
3. 'İyiyle kötü arasındaki savaş'ta savaşmaktadırlar.
Ön kabul 1: Karakterler beyazdır. Metnin içinde beyaz olmasalar da, kapakta beyazdırlar. Biliyorum, bana satışlardan söz etmeyin! Bu konuyla ilgili bir sürü kapak düzeni departmanıyla kavga ettim, çoğunlukla da kaybettim. Ama rica ederim, "ne satar" ve "ne satmaz"ın kendi gereksinimlerini gideren bir kehanet olabileceğini dikkate alın. Eğer siyah çocuklar, Hispanikler, Kızılderililer, Hintliler fantezi satın almıyorlarsa –ki çoğunlukla da almıyorlar- acaba bu, kendilerini hiç kapakta görmemelerinden kaynaklanıyor olabilir mi?
Bu ülkedeki ve İngiltere'deki beyaz olmayan ergenlerden kalbimi kıran mektuplar aldım; bana Yerdeniz kitaplarında Ged'in ve diğer Adalar Diyarlıların beyaz olmadığını fark ettiklerinde, kendilerini ilk kez edebi ve sinemasal fantezi dünyasında bir yer bulmuş olarak hissettiklerini söylüyorlardı. Üzerinde düşünmeye değmez mi?
Ön kabul 2: Fantezistan Orta Çağ'dır. Değildir. Haritasının bizim haritamızda yer almaması gibi, bizim tarihimizin dışında, bir öteki dünyadır. Sanayi öncesi olması dolayısıyla orta çağ Avrupa'sını çağrıştırabilir –ama bu ekonomisinin ve toplumsal adaletinin olmamasını haklı çıkarmaz. Kimsenin hiç yemek yemiyor veya gece gündüz Prius gibi koşan atlarını beslemiyor olmasını da açıklamaz. Bu elden düşmenin de elden düşmesi Tennyson ortamına yapılan en iyi gönderme, atların yerine Hindistancevizlerinin kullanıldığı, Monthy Pyton'ın "Holy Grail"idir. Ne zaman böylesi bir tembel kafalı, geri dönüştürülmüş saçmalık yerine gerçekten düşünülmüş bir toplumda ve kültürde geçen bir fanteziyle karşılaşsam, içimden havai fişekleri ateşlemek geliyor.
Ön kabul 3: Fantezi, tanımı gereği, "iyiyle kötünün arasındaki savaşı içerir. İşte kapakları düzenleyenlerin parladığı yer bu ön kabuldür. Elbette iyiyle kötünün arasındaki savaş (İKAS) üzerine birçok fantezi var. Bunlarda, iyi adamları kötü adamlardan beyaz şapkalarıyla, beyaz dişleriyle ayırt edebilirsiniz; ama ne yaptıklarıyla değil. Hepsinin davranışı birbirinin aynı; Kötülük Sorunu son bir vahşilik alemiyle ve iyi takımın kazanmasıyla çözülene kadar, akılsız ve kesintisiz bir şiddet.
Birçok fantezi filmi ve etkileşimli oyunların çoğu İKAS'ın peşine düşüyor, bu da kitaplarla ilgili ön kabulü kısmen açıklıyor. Fantezide, rolün karakterden daha önemli olduğu genellikle doğrudur (aynı şey rolle karakterin aynı şey olabildiği Yunan tragedyası ve Shakespeare için de geçerli). Özensiz okunduğunda, böylesi yalın şeyler insana ahlaken basit, siyah-beyaz gelebilir. Özensiz yazıldığındaysa, öyle olurlar. Ama has fantezinin özensiz okunması, yalnızca nüansı kaçırmakla kalmaz, yapıtın bütün doğasını ve kalitesini de kaçırır.
Yüzüklerin Efendisi'nin defalarca başına gelen de budur; film uyarlamasında bile böyle oldu –Tolkien'ın olay örgüsü sadakatle takip edilmiş, Yüzük yok edilmiş olsa da, şiddet dolu harekete ve bitmeyen savaş sahnelerine odaklanmak, kitabın ahlaki karmaşıklığını ve özgünlüğünü, yüreğindeki gizemi gölgeledi, hatta belki de ölümcül şekilde zayıflattı.
Benimkilere gelince, nasıl olup da birinin bunlara iyiyle kötünün savaşı diyebildiği, beni aşıyor. Ben savaşlara dair yazmam, hem de hiç. Bana öyle geliyor ki, ben –çoğu romancı gibi- hata yapan insanlar ve bu hataları önlemeye ya da düzeltmeye çalışan, bu arada kaçınılmaz olarak daha çok hata yapan insanlar –diğer insanlar veya aynı insanlar- üzerine yazıyorum.
Olgunlaşmamış insanlar, ahlaki netlik için yanıp tutuşur, bunu talep ederler: "Bu iyidir, bu kötüdür." Çocuklar ve ergenler insanı sersem eden bu dünyada ayaklarını basacak sağlam bir yer için boğuşurlar; kazanan tarafta olmaya ya da en azından takımda yer almaya can atarlar. Yiğitlik fantezileri, onlara ahlaki netliğe dair bir görüş sunabilir. Maalesef, sözüm ona (sorgulanmayan iyiyle (araştırılmayan) kötünün arasındaki savaş netleştirmek yerine bulanıklaştırır; şiddetin –gerçek dünyadaki saldırı savaşı kadar beyinsizce, yararsız ve aşağılık bir şiddetin- tek bahanesi olur.
Umarım gençler Tolkien'ınki gibi gerçek yiğitlik fantezilerini bulurlar. Böyle fantezilerin yazılmayı sürdürdüğünü biliyorum. Umarım, yayıncılar, ambalajcılar, satıcılar da fanteziyi böyle onurlandırırlar. Fantezi gerçekten de salt kaçışçılık, dileklerin yerine gelmesi, boş yiğitliklere düşkünlük ve beyinsiz şiddet haline gelebiliyor, ama tanımı itibarıyla böyle değildir –böyleymiş gibi de muamele görmemelidir.
Fantezi, özellikle de iyiyle kötünün arasındaki gerçek farkı somutlaştırmaya, araştırmaya yarayan bir edebiyattır. Gerçekliğimizin kasım kasım kasılan vatanseverliğe ve kendinden menkul acımasızlığa alçaltılmış gibi göründüğü bir ABD'de, yaratıcı edebiyat yiğitliğin ne olduğunu, gücün kökenlerini araştırmayı ve ahlaki seçenekler sunmayı sürdürüyor. İmgelem, etiğin enstrümanıdır. Savaşın dışında birçok metafor, birçok seçenek var; üstelik iyilik yapma yollarının çoğu, aslına bakarsanız, birini öldürmekten geçmiyor. Fantezi, diğer yollar üzerine düşünmekte iyidir. Böyle olduğunu kabul edebilir miyiz?
* Ursula K. Le Guin'in 4 Haziran 2004'te, BookExpo America fuarında, kitap satıcılarına, kütüphanecilere ve yayıncılık profesyonellerine yaptığı konuşmayı, Tolga Korkut, özetleyerek Türkçeleştirdi.