Başbakan Erdoğan, gündem doluluğundan olacak bir süredir ağzına almadığı faizi tekrar diline doladı. Merkez Bankasının dalga geçip geçmediğini bile sorguladı. “Enflasyon, faizin neticesidir. Bu ikisi doğru orantılıdır” açıklaması ile makroekonomide esnaf yaklaşımının sınır tanımadığını bir kez daha gösterdi. Uluslararası literatüre yeni bir katkıda daha bulundu böylece. Geçen yaz bu aralar “Faiz Lobisi” kavramını geliştirmişti, şimdi de bu.
Peki neden faize bu kadar takılıyor? İlk akla gelen şey, kapitalist sistemin esas unsurlarından biri olan faiz hakkında ve onun ekonominin geri kalanıyla ilişkisini bilmiyor olması. Buna pek ihtimal veremiyorum. Öyle bile olsa buna cevap vermek gereksiz.
Diğer seçenekler ise, takıntı ve popülizm. İnsanların kredi kartı olmadan alış veriş yapamadığı, ev sahibi olmanın yolunun para biriktirmek değil, kredi çekmek olduğu, toplam kredi borcunun her geçen gün arttığı bir ülkede faiz diye bir öcüye çatmak oy toplamak için kolay ve etkin bir yol olsa gerek. Bu sebeple oy verenlere açık bir mektup yazmak verimli olabilir.
Vurgulamakta fayda var: Konu faizin haram olup olmadığı değil. Faizi savunmak da değil. Perhiz ile lahana turşusu arasındaki ilişkiyi kurmak.
“Duydum ki, ev kirasından para kazananı, parayı bankaya faize yatırana tercih ediyorsun. Ama unuttuğun şey şu ki banka faiz versin diye bayılmıyor. Senin yatırdığını başkasına kredi veriyor. O gidiyor senden ev kiralamak yerine o evi satın alıyor. Sana kira vereceğine bankaya faiz veriyor. O faizin bir kısmını senin paranın faizi olarak sana veriyor.
“Sonuç: evi satın alan kişi, ev sahibine ömür boyu kira vermekten kurtuluyor. Kaldı ki, dikkat et, üstüne de çoluğuna çocuğuna bir ev bırakmış oluyor.
“Bir de şey diyormuşsun. Tam anlamadım ama, ‘ticaret iyidir, faiz kötüdür’ gibi bir şeyler. Yani diyorsun ki birine para versem, bir ay sonra geri alırken üç beş sakal istesem kötü. Ama bu kişiye bir mal versem, satamayıp geri getirdiğinde daha ucuza alsam ticaretmiş ve iyiymiş. Ya da mesela, birinden mal alsam, aynı kişi benden o malı almaya gelse üstüne kâr koyup satsam ticaret yapmış olacakmışım.
“Bir ara anlatsana şu işin aslını astarını. Bak örnek verdim gene anlamadım biri iyiyken diğeri neden kötü diye.
“Sonra, faiz demişsin, üretmeden, paradan para kazanmaktır. Bunu anlar gibi oldum ama son mektubunda borsanın düşmesinden çok üzüldüğünü yazmışsın. Orada takıldım. Bir şirketin hissesini aldım ben. Ben bunu aldım diye benim amcaoğlu da almış. Sonra ben baktım, dolar ucuzlamış. Hisseleri komple sattım, dolar aldım. Benim sattığımı duyan amcaoğlu, aman demiş, bu şirket nanay. Yok pahasına satmış hisselerini. Aynı şirketin hissesini aldık sattık benim dolareslerim var. Bizim çocuk, yazık, elindekini de kaybetti. Biraz para getirsin diye elindeki tahvilleri satmış gene yok pahasına. Buraya kadar hep ticaret diyorsun.
“Bu tahvillerin üstünde vadesi gelince kaç para ödenecek diye yazar. Mesela, şu tarihte 110 TL değerindedir yazar. Tam böyle değil de ona benzer. Sen bu kâğıda 100 TL ödersen hani sanki yüzde 10 faiz olmuş gibi olur. Daha ucuza satarsan sanki faiz artmış gibi olur. Sankisi yok, faizler böyle artar azalır işte. Yani, onu diyeceğim; borsada yaptığıma kızmamışsın da faizler arttı diye kızmışsın. Anlamıyorum, şirket aynı şirket, tahvil aynı tahvil. Alıp satıyorum, ticaret diyorsun ama faiz artınca kızıyorsun. Üstüne ben bu işlemleri daha çabuk, kolay yapayım diye Borsa İstanbul’u açıyorsun. Hummalı bir çalışmalar filan. İzmir, fuarlar şehriyse, bizim İstanbul, finanslar merkezi olacak diye sevinmişsin. İnan çok deniyorum anlayım diye ama olmuyor. Bir çay ısmarlayayım sana, yanında tost. Anlat bana bunları.
“Son olarak anlayamadığım bir şey kaldı. Bir tonton vardı hani şimdilerde zehirlediniz diyorsun. Tonton, darbeden önce ekonomi müsteşarıydı. O zaman, hatta tam tarih vereyim, 24 Ocakta bir kararname hazırladıydı. Faizleri ve uluslararası sermaye hareketlerini serbest bırakıyordu bu kararlarla. Çay içerken anlatırsın baban faizleri piyasaya bırakan adamın peşinden niye yürüyordu diye.
“Babana hürmetler. Ona bir soruver, bankerlere ne kadar para kaptırmış? Tonton darbenin ekonomisine yön verdikten sonra, başbakan olmuştu. O zaman bankerlerin kurduğu saadet zincirlerinin önünü açtıydı. Risk almayı seven, daha çok kazanmak isteyenler bankerlere gitsin diyordu hatta. Hatta ödül verdilerdi ona, nasıl süper bir ekonomi kurdu diye. Ama bilirsin, saadet zincirleri altta kalanın canı çıksın oyununa benzer. Bankerler devlet gözetimi ve kollamasında bankaları boşaltmıştı. Batan bankalardan birinin yöneticisini, adını söyleyince hatırlayacaksın: Özer Çiller. Hatırlayacaksın, çünkü senin bildiğin bankalar boşaltılırken de onun eşi başbakandı. Hani seninkinin hocasıyla koalisyon kurmuştu. Çıkamadım işin içinden. Bir öyle diyorsun, tam anladım diyeceğim, başka bir şey diyorsun, aklım çıkıyor.
“Sen gel hele bir, anlatırsın hepsini. Alamanyalarda halanın altınlarını, faiz-değil-katkıpayıcılara nasıl kaptırdığını da dersin bana. Yeminle diyorum, sözünü kesmeyeceğim. Yeğenlerimin gözlerinden öper, yengeme selam ederim.” (bt/hk)