Kimi cinayetler vardır, yaşandığında fark edersiniz ki; tarih farklı zaman aralığı ve farklı şahsiyetler üzerinden sanki tekerrür eder.
Yakın zamanda İstanbul’da vukubulan Ramazan Hoca cinayeti önceki yüzyılın son yıllarının Kürt coğrafyasına yansıyan cinayetlerine adeta iz düşürdü.
Tabii ki bir farkla. Bu kez seçilen mekân Kürtlerin kadim coğrafyası değil! Büyük bir Kürt diasporası olan İstanbul’du. Üstelik cinayet de faili meçhul değil, ayan beyan orta yerde faili kendinden menkuldu.
2023’ün bitimine az kala çıkmıştı Murathan Mungan’ın 995 km romanı. Kitap üç ayın içinde elli bin tirajı bularak dört baskı yaptı ve çok da okundu / okunuyor.
Mungan’ın 995’i ile ilgili küçük bir spoiler vermek gerekirse; İslami alt yapıdan yetiştirilip gelen tetikçi bir katil, çok ünlü bir Kürt entelektüeli ve yazarını (Musa Anter) katleder. Sonra uzunca bir yol kateder ve son varış noktasında o da katledilir.
Biraz uzunca olacak, Mungan romanın finalini şöyle bağlar: “Cami adeta boştu. Sabah namazını eda eden yalnızca iki-üç kişi vardı camide, onlar da namazlarını kıldıktan sonra sessizce çıkıp gitmişler, o küçük camide yalnız kendisi kalmıştı. Şimdi bütünüyle derin bir sessizliğe gömülmüş camiinin ve yalnızlığının huzuru içinde seccadesinin başında doğrulmuş, kaza namazlarını şimdi mi, daha sonra mı kılmasının uygun olacağı konusunda bir karara varmaya çalışıyordu. Aslında hiç kalkıp gidesi yoktu. Caminin güven veren, içini yatıştıran bu huzurlu, tanıdık havası iyi gelmişti, kaç gün sonra huzur içinde kıldığı bu namaz ruhunu yatıştırmıştı, nasıl olsa vakit boldu, burada geçireceği zamanı uzatmak istedi, ayrıca kendini bu sabah her zamankinden daha zinde hissediyordu, birkaç kaza namazını arka arkaya kılma kararı vererek ruhunu ve bedenini karnının en derinliklerinden aldığı derin bir nefesle hazırlayıp tekrar namaza durdu. Alnını secdeden ilk kaldırıp dizleri üstünde doğrulacağı sırada arkasında belli belirsiz bir hareketlenme hissedip sol omuzunun üstünden geriye dönüp bakacak gibi olduğunda kapıdan vuran ışığın hatlarını belirsizleştirdiği, çocuk değilse bile, çocuk yaşta birinin silueti ilişti gözüne. Namazını kılmış çıkmakta olduğunu düşündüğü bu sabiyi sabah namazı için camiye getiren iman kardeşliğinin huzuruyla tam yeniden önüne dönecekken her şey anlaşılmaz bir hızla gelişti. Tabancanın horozunun kaldırılmasının sesi miydi ilk duyduğu, ona mı öyle gelmişti, demeye kalmadan patlayan tabancanın sesiyle birlikte sırtına saplanan ilk kurşun…Adeta kendine ait olmayan bir güçle düştüğü yerden dönüp doğrulmaya çalıştığında ikincisi, yaklaşan adımların kafasına sıktığı üçüncüsünü duyamadı, cansız bedeni seccadenin üstüne yığılıp kalmıştı.”*
Bir Kürdü öldürüp tebdili mekân eyleyen Kürt tetikçi, Kürt bir bakkalın koruması altında hayli uzak bir Türk şehrinde bir Türk milliyetçisi genç tarafından camide ve namaz kılarken böyle öldürülüyordu.
Şimdi gelelim mevzuya…
Ramazan Hoca’nın da öldürülme anı ihtimaldir ki benzer şekilde olmuştu. Katil, vukuatlı ve suç dosyası hayli kabarık tetikçiliğin ön evresinde biri olarak arkadan yaklaşmış ve seccadesinin üzerinde namazında bıçaklayarak öldürmüştü öldürülmesi gerekeni!
Adı Ramazan Böçkün (Pişkin olarak da yazıldı) olan hocalığı olmadığı öyle bir iddia içinde ise hiç olmadığı bilinen namı diğer “Ramazan Hoca” kentin Suriçinin orta yerindeki en kadim inanç mekânı Ulu Camii’nin adeta olmazsa olmazıydı. Gün içinde ne vakit gitseniz ya avluda veya kapıda etrafına toplananlara şiveli Türkçesi ile araya Arapça hadislerden kendince doğrulamalar da katarak bir vaiz gibi konuşuyordu. Sorulara cevap veriyor ama tartışma açmak isteyenlerle asla tartışmıyordu.
Bir YouTube fenomeni kimliğine bürünmüştü. Çokça “şöhret” olmuştu anlattıklarıyla.
Sonra kayboldu şehrin gündeminden. İstanbul’a gittiği ve şehrin bir semtinde “Diyarbakırlı Ramazan Hoca’nın Yeri” tabelasıyla açtığı çay ocağında mekânına gidenlere aynı konuşmaları yaptığı söyleniyordu. Gidişinin doğrulaması, öldürülme haberinin duyulması ile birlikte kendisini merak edenlerce netleşti.
Çokça İstanbul merkezli “fetvacı”ları ürkütmüş rahatsız etmişti anlaşılan Ramazan kendince dillendirdiği tebliğleriyle! Rahatsız olanların kimilerinin başlarında sarıklarıyla Ramazan hocayı hedef de gösterdikleri öldürülmesinden sonra çokça tekrarlarla medyaya da düşmüştü.
Hemşehrisi Cezeri “Doğruluğu kanıtlanmamış bilgi, doğru ile yanlış arası bir yerdedir” demişti ya sekiz asır önce.
O da doğru bildiklerinin ısrarcı ve yüksek sesli tebliğcisi edasıyla herhangi bir yere yaslanmadan orta yere konuşuyordu.
Tuhaf bir şekilde İstanbul cangılında sanki kurgulu bir infaz ifadesiyle namaz seccadesinin üzerinde öldürüldü. Sonra cenazesi şehre getirildi. Kalabalık bir kitleyle defnedildi.
Ne tetikçisinin ne de azmettiricilerinin sonrasında hiçbir haber akışı medyaya düşmedi.
Çağın bilgi kaynağı ve iletişim ağı olduğu gibi, kimileri için de adeta felaketine sebep olan “Sosyal Medya”nın; konuştukları üzerinden fenomeni olan bir garip Ramazan Böçkün / Hoca katledilmesinden sonra da aynı mecranın ilgi odağı olmayı sürdürüyor…
* Murathan Mungan, 995 km. Metis yy. 2023 İst.
(ŞD/AS)