Ne zaman memlekete gelsem Oce*’nin yaş almış kadınlarının kadim bilgilerinden etkilenirim. Hiçbir kitapta bulamayacağım, hayat tecrübesinden süzülen o cümlelerin çoğunluğu kendiliğinden öğrenilmiş gerçek bilgiler olarak aklımda iz eder.
Kadının topraktan, dereden, denizden, kuştan, böcekten öğrendiğini başka bir kadına aktarması gibi de düşünebilirsiniz. Bugün size o Oceli kadınlardan birinden söz etmek istiyorum.
Hemen her sabah evimizin önünden geçerek çay – fındık bahçelerine giden Fadime teyze. Çok genç yaşında kocasını kaybeden 86 yaşındaki Fadime teyze, beş çocuğunu kendisi büyüttü, okuttu.
Zor bir hayatı oldu. Çayda, fındıkta, yaylada, ormanda hep çalıştı. O kadar çalışkandır ki hiçbir anını boş veya üretmeden geçirmek istemediğine tanığım. Karadeniz kadının sırtında sepeti omzunda orağı eksik olmaz derler de Fadime teyzenin elinden örgüsü de düşmez.
Diyelim evinden bir saat uzaklıktaki bir bahçeye çay toplamaya gidiyor hem yürüyüp hem de örgüsünü yapmaya devam eder. Evleri yol üstündedir. Güzel yemek yapar, yoldan geçen herkesi de yemeğe davet eder. Hiç boş durmaz. Sürekli üretir.
Çok yoğun bir Doğu Karadeniz yağmuru altında bugün onu ziyarete gidiyorum.
“Hep başka kadınları anlatıyorum, gel seni anlatayım” diyorum. “Ben sana ne anlatayım çalışmak dışında bilmem bir şey” diyor. Köyün tarihi evlerinden birinde oturuyorlar. 20 yaşındayken Oce’nin aşağı bölümünden yukarı Oce’ye gelin olarak gelmiş. “Yokluk vardı babam bizi okutamadı baba evinde de hep çalıştık, burada da çalışıyorum” diye anlatıyor.
Beş çocuğum var derken gülümsüyor, altı torunum var derken gözleri parlıyor, yanımızdaki torunlarına bakıyor. “Şimdi biz çalışacağız yarın onlar” diyor.
Kış ayları geldiğinde köy işleri bittiği için İstanbul’daki çocuklarının yanına gidiyor. “Aklım buralarda kalıyor çocuklar bıraksa hemen geri dönerim” diye anlatıyor.
“Orada apartman dairesinde sıkılıyorsun buralar gibi mi?” diye soruyor. Onu anladığımı belirtmek için başımı sallıyorum, birlikte gülümsüyoruz.
“Bak ben bu toprağa basmazsam, ağaca dokunmazsam, ineklerimle konuşmazsam mutsuz olurum. O zaman ölürüm” diye devam ediyor.
“Bu evde 20 kişi yaşardık. Eyi kötü günlerimiz oldu geçti gitti” diye anlatıyor. “Ben okumadım, yazmadım, okullara, üniversitelere gitmedim ama buraları köyümüzü kaybedersek gidecek yerimiz olmaz sen da köyümüze sahip çık” diye bana sesleniyor.
Yağmur azalıyor; etrafa bir toprak kokusu yayılıyor. Güneş bulutların arasından kendisini hissettiriyor. Yanından ayrılırken “Fadime teyze bir türkü söylesene” diye sesleniyorum.
Fadime teyze örgüsünden başını kaldırıp yanıtlıyor:
“Ben Türki bilmiyorum gel da bahçeye gidelim..” (EMK)
*Rize'nin Ardeşen ilçesine bağlı Hemşin köyü.