Tanrı uzun bir zaman diliminden sonra melekleriyle oturup kâinatı yaratmaya karar verdi. Daha sonra kendi nurundan bir inci yarattı. Bu inci yüce Tanrı’nın heybet ve azametine dayanamayarak renkten renge girdi ve parçalandı. Bu parçalanma neticesinde “su, ateş, toprak ve hava” oluştu ve bu parçalanan inciden dökülen sular her tarafı kapladı.
Tanrı ve yedi meleği Laleş’e gittiler. Tanrı suya maya attı ve maya tuttu. Ardından sudan bir duman yükseldi ve yedi sema gök ve yedi tabaka yer oluştu. Hemen ardından kâinatta insanın yaşaması için gerekli güneş, ay, yıldızlar, dağlar, sular, bütün unsurlar şekillendi.
Kâinatın yaratılmasından sonra Âdem’in bedeni yaratıldı. Aradan yedi yüz yıl geçtikten sonra yedi melek, Tanrı ile beraber onun etrafına toplandılar. Tanrı, Âdem’e hayat suyu içirdikten sonra beden canlandı.
Melekler Âdem’i alıp cennete koydular. Buğday dışındaki her şey kendisine mubah kılındı. Uzun bir süre bu şekilde yaşadıktan sonra Azazil (Şeytan), Tanrı’ya, “Âdem cennette buğday yemezse beşer nasıl ortaya çıkacak” diye sordu.
Tanrı gerekenleri yapması için ona emir verdi. Azazil, Tanrı’nın izniyle Âdem’e buğdaydan yemesini salık verdi. Buğday yedikten sonra tuvalet ihtiyacı duyan Âdem, cenneti kirletmesin diye oradan çıkarıldı ve yeryüzüne getirildi.
Uzun bir süre dünyada yalnız başına yaşayan Âdem sıkılmaya başlayınca Tanrı tarafından sol kaburgasından Havva kendisine eş olarak yaratıldı. İkisinden yetmiş iki millet ve on sekiz bin âlem oldu.
Âdem ile Havva arasında, "evlat babadan mı, yoksa anneden mi meydana gelir" şeklinde bir tartışma çıktı. Uzun bir tartışmadan sonra her biri tohumlarını bir testi içine akıtıp ağzını kapayarak kendi mühürleri ile mühürlediler ve dokuz ay sonucu beklediler. Dokuz ay geçtikten sonra testiyi açtılar. Âdem'in testisinde çok güzel bir erkek çocuk vardı. Havva'nın testisinde ise bir şey yoktu.
Âdem’in testisinde (Kürtçe Cer) çıkan çocuğa Cer oğlu Şehit (Şit) adını verdiler ve onu bir cennet hurisi ile evlendirdiler. Şit ile cennet hurisinin, sırtları birbirine yapışık olan bir ikizleri doğdu. Sultan Yezid kılıçla ikisini ayırdı. Bu esnada bir avuç et yere düştü.
İkizden biri şeyh biri de Pir oldu. Düşen et parçası da Mürid oldu. Bu üç kardeş büyüyünce üç huri ile evlendiler. Ezidi milleti, Âdem ve Havva’nın birleşmesiyle ortaya çıkan yetmiş iki milletten ayrı bir millet olarak bunların soyundan gelmektedirler.
Meleki Tavus (Azazil), Tanrının yarattığı ilk ve en güçlü melektir. Âdem yaratıldıktan sonra ona secde etmeyi reddetmesinin nedeni insanın kötü olmasından kaynaklanır. İnsanın kalbi kötüdür ve Azazil insanların bu kötü yanını alır. Tanrı, Azazil’den Âdem’e secde etmesini istemekle Azazil’e kötülük yapmıştır.
Ezidi ismi, Kürtçenin Kurmanç lehçesinde bulunan “Ezdi” kökeninden gelir. “Beni yaratan” anlamında olan bu kelime ile kendilerini isimlendirmişlerdir. Tanrı’nın karşılığında kullanılan Xuda ise “xweda” kökeninden gelir ve ”kendini yaratan” anlamındadır.*
***
Dünyada toplam nüfusu 1 milyonu bile bulmayan Ezidi insanı, kendilerini, “Ezidi olunmaz, Ezidi olarak doğulur” diyerek tanımlarlar. Çektikleri acılar ve yaşadıkları 77 civarındaki katliam (en son katliam İŞİD tarafından yaşatıldı) nedeniyle kapalı bir toplum haline gelmişlerdir. Hayatın başladığı yer olarak kabul edilen Laleş vadisi Ezidiler için “hac” mekânıdır.
Ezidilerde kadın kutsaldır. “Önce kadın uyanır ve güneşi doğurur” derler.
Kutsal kitapları "Mushefa Reş" (Kara Kitap) ve "Kitab-ı Cilve" kayıp olduğu için yazılı metinleri olmayan, inançlarını dilden dile yayan, güneşi, toprağı ve suyu kutsal sayan, doğayı sevip koruyan, insana saygılı Ezidiler için en kutsal günlerden birisidir “Çarşema Sor – Kızıl Çarşamba”, coşkuyla kutlanır.
Nisan ayının 13. gününden sonra gelen ilk Çarşamba. Dünyanın yaradılış günü. Hayatın başladığı, tohumların filiz verdiği, çiçeklerin açtığı gün. Kış boyunca gebe kalan toprak ananın doğum yaptığı gün.
Güneşin gülümsediği, güzel günlerin başladığı, yaşamın doğduğu/doğurtulduğu gün.
Ezidi halkının “Çarşema Sor” gününü kutluyorum. (NT/HK)
* Ezidilerin Yaradılış destanı bölümü için kaynak "Günümüz Yezidiliği" kitabının yazarı Yaşar Kaplan.