Bir kentten aynı hafta sonu gelen iki haber:
17 ülkeden 35 çocuk, geçen yıl “çocukların teşhir edildiği” gerekçesiyle valiliğin hakkında soruşturma başlattığı “Little Miss World” güzellik yarışmasında bu yıl yine bir araya getirildi. Dansöz elbiseleri ve transparan kıyafetler giydirilen çocuklar podyuma çıkarıldı.
Antalya İnanç Özgürlüğü Platformu’nun düzenlediği eylemde başları örtülen çocuklara “Başörtüm onurumdur” yazan pankartlar taşıtıldı.
Ülkenin biraz daha doğusundan bir başka haber:
Hakkari, Çukurca’da “çöplükte buldukları cisimle” oynayan üç çocuktan biri “cisim” patlayınca öldü; ikisi yaralandı.
Yetişkinler çocukların çocuk kalmasına izin vermiyor
Çok kısaca, başka birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de çocukların her şey olması mümkün –çocuk olabilmek dışında.
Çocuklar güzellik kraliçesi olabiliyor. Siyasi militan, eylemci, aktivist olabiliyor. Hatta yılda bir gün de olsa, 23 Nisan’da aralarından biri başbakan bile olabiliyor.
Ama çocuk olmaya, hakları olduğu gibi oyun oynamaya kalkınca ölmeleri mümkün. Yetişkinlerin döşediği bir mayına basabilirler yada sokakta buldukları bomba patlayabilir. Oyun oynamak için girdikleri sulama kanalında boğulabilir veya koşup oynarken açık bırakılan bir rögar kapağından içeri yuvarlanabilirler. Oyun oynamak hakları da olsa, bu ülkede hakkını talep etmek ölümcül olabiliyor. Bu konuda ayrımcılık yok.
Kızlar daha da çocuk değil
Çocuklar çocuk olamadıkları için başka konularda da ayrımcılık yok. Mesela yukarıdaki ilk iki haberin de öznesi “kız çocukları”. Büyüdüklerinde yabancılık çekmesinler diye şimdiden ayrımcılığa alıştırılıyorlar.
Nasılsa yetişkin birer kadın olduklarında da benzer bir ayrımcılığa maruz kalacaklar, şimdiden alıştırılıyorlar.
Çocuğun yararı-yetişkinlerin çıkarı
Oysa 18 yaşından küçük herkes çocuk ve çocuk oldukları için özel olarak korunma hakları var. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi bunu garanti altına alıyor.
Sözleşme, çocuğun yetişmesi ve kendini geliştirebilmesi için güvenli ve özgür bir ortam oluşturulması, kendini ifade edebilmesi için anne-babaya ve taraf devletlere sorumluluk yüklüyor.
Çocuklarla ilgili her karar ve uygulamanın “çocuğun yüksek yararı” gözetilerek yapılmasını öngörüyor.
O zaman soru şu: Çocukları biz eğlenelim, bizim “davamız” başarıya ulaşsın diye sömürmeye, ihmal ve istismar etmeye devam mı edeceğiz yoksa onların yararını gözeterek bir birey olarak kendilerini gerçekleştirebilecekleri koşulları sağlamaya mı çalışacağız?
Çocukların çocukluklarını yaşayabilmelerini istiyorsak ikinci seçenekten yana tavır almak zorundayız. (EÜ/NZ)