Kanadalı evsiz genç adam buz gibi soğuk bir kış gününde sokakta dilenirken, yanından hiç ayırmadığı köpeği kendisine eşlik etmektedir:
"Para veya köpeğime mama lütfen!"
Önlerinden geçmekte olan ve her halinden burjuva olduğu anlaşılan bir kadın, evsizin ricasına tepkiyle karşılık verir:
"Hem bu sefil haldesin, hem de köpek besliyorsun!"
"O benim her şeyim" derken gayet sevecen ve gururludur, bu tip atışmalara alışkın gibi görünen köpek sahibi.
"Sana vereceğim parayla onu besleyeceğin ne malum?" diye tartışmayı sürdürür uzaklaşırken sadaka vermeye hiç niyetli görünmeyen asabi kadın.
"Köpeğimi zayıf mı buldunuz hanımefendi?" sözleri ağzından daha yüksek bir tonda dökülürken, evsiz adamın sesinde gücenmeyle birlikte hafif bir agresyon da hissedilir…
Montreal ve Toronto'da köpekleriyle yaşayan evsizleri konu edinen A Dog's Life (Chienne de vie) adlı belgesel, toplum veya insanlarla temaslarında hayal kırıklığına veya başarısızlığa uğramış kahramanlarının hayvanlarıyla oluşturdukları sıkı bağlara odaklanıyor.
Genelde hayatın kenarına itilmiş insanları eserlerine konu eden kadın yönetmen Hélène Choquette evsizleri kesinlikle yargılamadan, insanla köpek arasındaki ilişkilerin, evlerinde hayvan besleyenlerle kıyaslanamayacak seviyelere ulaştığını kanıtlıyor.
En başta Kanada'dakiler olmak üzere dünyanın çeşitli festivallerinde boy gösteren 2015 yapımı 67 dakikalık belgeselin, kanıksanmış bir manzara olarak artık dönüp bakmadığımız evsizlere hassas bir bakış attığı kesin.
Kayıtsız şartsız sevgi
Aradıkları koşulsuz sevgiyi köpeklerinde bulan filmin kahramanlarını, hayatlarının zor bir devresinde, köprü altında, terk edilmiş bir binada, arabalarında veya dönem dönem evsizler yurdunda yaşama tutunmaya çalışırken izliyoruz.
Köpek sahibi olduklarından çoğu yurt onları kabul etmiyor, dolayısıyla adeta hayatlarını adamış oldukları sadık dostları için çetin iklim şartlarına göğüs gererek sokakta kalmayı tercih ediyorlar.
Aralarında tacize uğramışlar, ruh hastalıklarından muzdaripler veya uyuşturucu bağımlısı olanlar da var; bir hayvana bağlanmanın faydalarını en çok da onlar görüyor.
Soğuk gecelerde sıcaklığı, dengeli ve istikrarlı dostluğu, sarsılması imkânsız gibi görünen vefa duygusunu sembiyoz halinde yaşadıkları köpeklerinde bulup onlara derin minnet hisleriyle tutunuyorlar. Köpekleriyle ilişkileri, yalnızlıklarını bertaraf ettiği gibi doğal bir terapi vazifesi de görüyor.
Zarif belgesel
Çoğu Batı dilinde belgeselin adı, insan tarafından aşağılanan ve azap çektirilen köpeklerin nelere maruz bırakıldığını betimlemek için kullanılan, perişan, sefil ve acınası bir varoluşu çağrıştıran bir deyim. Oysa yönetmen Choquette'in mevzubahis deyimi kullanış şekli, belgeselin esas kahramanları haline gelen köpeklerin gördüğü itina ve itirazsız biçimde kabul ettikleri sevginin getirileriyle gayet ironik bir tezat bile oluşturuyor denilebilir.
Kamerasız sürdürdüğü uzun bir araştırma ve tanışma döneminden sonra filmin evsizleriyle kurulmuş güven ilişkisi eserin samimiyetine büyük katkı sağlamış.
18 ay boyunca 10 evsiz kişiyi takip eden Choquette kahramanlarını kesinlikle zorlamıyor, onları en tabii halleriyle perdeye yansıtmaya çalışıyor.
Filmin kadın evsizlerinden birinin köpeğiyle ilgili olarak sarf ettiği "Beni yargılamıyor" ifadesi, yönetmenin kahramanlarına gösterdiği saygılı tutumu da tarif ediyor.
İnsanlarla köpekler arasındaki ilişki üzerinden, evcilleştirme, şefkat, sadakat, birine veya bir hayvana bağımlı olma durumu ve hürriyet konularında seyirciyi düşündüren yapıt, evsizler hususunda son senelerde çekilmiş birçok belgesele kayda değer bir halka ekliyor.
Özellikle çağdaş toplumda, şehirlilerin en iyi ihtimalle duygusal ihtiyaçlarını tatmin etmesi için evine aldığı köpekler ve diğer hayvanlar, gezegeni tüm varlıklarıyla tahakküm altına almaya çalışan şımarık insanın bir kulu, talepkâr benliğinin savunmasız bir oyuncağı haline geliyor. Filmdeki evsizlerle köpeklerinin duygusal ilişkilerinde bile bu derin bağın bir takas haline dönüştüğüne tanık olabiliyoruz:
"Köpekle dilenirken yoldan geçenler çok daha fazla ilgi gösteriyor, o yüzden genelde piyasaya onunla çıkıp daha yüksek hasılat elde ediyorum…"
Hayvanlara insanlardan daha çok acıyan huysuz şehirlilerin girift kafa yapısını anlamak ise zaten imkânsız gibi bir şey: "Parayı köpeğin için veriyorum, ona yemek almak için harcamayacaksan vermem bak!" (MT/EA)