Toplum ve Hekim dergisi bu yılki 4. ve 5. sayılarını “Evrimsel Tıp” konusuna ayırdı. Bu iki sayıda toplamda 21 yazı evrimsel tıp konusuna farklı açılardan yaklaşıyor. Bu özel sayıların editörleri (Prof. Dr. Ergi D. Özsoy, Prof. Dr. Battal Çıplak, Prof. Dr. Cem Terzi) son yıllarda yapılan bilimsel çalışmaların, birçok hastalığın insan evrimine ne kadar bağlı olduğu gösterdiğini ve evrimsel tıbbın evrimsel biyoloji temel bilimini, tıp ve halk sağlığı alanlarının kullanımına sunduğunu, böylelikle canlıya ve yaşama bütüncül bakış sağladığını, genetik ve ekoloji ilişkisi kurulabildiğini, dünyadaki tüm canlılar ile insanların yakın ilişkisini anlama ve araştırmanın mümkün olduğunu, yeni disiplinler arası alanlar doğduğunu belirtiyorlar.
Bu iki sayıda erken ergenliğin, bedenimizdeki “tuhaflıkların”, şizofreninin, enfeksiyon hastalıklarının gözün, HIV’in, kanserin ve daha birçok hastalığın/organın/durumun evrimle ve evrimsel süreçle ilişkisine dair yazılar bulmak mümkün. Dünyada tıp eğitiminde evrimsel tıbbın yeri ve ülke örnekleri, Türkiye’ye dair değerlendirmeleri içeren yazılar da ilgi çekici.
Yurtdışında bu alanda çalışan üç önemli isim de yazılarıyla katkı sunmuş bu özel dosyaya. Bu yazılardan bir tanesi özel olarak Toplum ve Hekim için yazılmış ve başlığı ve konusu özellikle dikkat çekiyor. Birleşik Krallık’ta Hull York Tıp Fakültesi’nde evrim ve evrimsel tıp dersleri veren Durham Üniversitesi Antropoloji Bölümü Evrimsel Antropoloji Araştırma Grubu’ndan Prof. Sarah Elton tarafından yazılanan makale “Uyumsuzluk mu? Kitle Pazarlaması mı? Taş Devri Diyetleri, Sanayileşme ve Aşırı İşlem Görmüş Gıdalar” başlığını taşıyor. Makalede diyet değişimi üzerinden çevre, adaptasyon(uyum) ve evrimsel tıp ilişkisi irdeleniyor.
Makale bugün Türkiye’de de güncel olan konularla ilişkili olması açısından da önemli ve Türkiye’ye ilişkin saptamalar da içeriyor. Sanayileştirilmiş gıda üretiminin Birleşik Krallık’ta çocukluk çağı ile mücadele stratejinde reklam ve pazarlama açısından eleştirilerin odağında bulunduğuna değinen Elton, bu gıdaların çoğunlukla çok uluslu şirketlerce geliştirildiğini, onları satın almamızı sağlamaya yönelik olarak ustaca pazarlandığını, birçok reklamın ‘inatla talep etme’ ve bağımsız harcama güçlerinden dolayı çocukları hedeflediğini ve “markaya sadakat oluşturmanın yetişkin tüketim kalıplarını belirlediğini” belirtiyor. Taş devri diyeti olarak adlandırılan diyet türünün evrim süreciyle ilişkisini irdeleyen Elton’un yazısının son cümleleri oldukça çarpıcı:
“Beslenme düzenine ilişkin büyük bir donüşümün doruk noktasında olan Türkiye’de durum nedir? Hekimler ve halk sağlığı uzmanları, iyi beslenmeye katkıda bulunmak için, halkı, Taş Devri diyetlerini taklit ederek beslenme uygulamalardaki güncel değişimlere direnmeleri konusunda yüreklendirmeli midir? Hiç değil. Erken dönem tarımına dayanan kökleriyle, sağlıklı bir taze meyve ve sebze yelpazesinin yanı sıra yoğurt, kuzu, balık, bulgur, ekmek, nohut, fasulye ve diğer bakliyatı içeren geleneksel Türk beslenme düzeni çeşitli ve besleyicidir ve ağırlıklı olarak Türkiye’nin kendi içinden doğmuştur. Taş Devri diyetini benimseyecek insanların, günlük yeme alışkanlıklarında çok büyük değişiklikler gerekebilir. Tüketicilerin ve politika üretenlerin, gıda ürünlerini dışlamaktan çok, küçük bağımsız perakendecileri ve pazarları desteklemeyi ve diğer birçok sanayileşmiş ve kentleşmiş ülkede ortaya çıkan yerel gıda ortamının homojenleşmesi ve aşırı işlem görmüş gıdaların egemenliğine karşı direnmeyi de kapsayacak bicimde, Turkiye’nin geleneksel beslenme çeşitliliğini ve zengin kültürel yiyecek mirasını korumak için ellerinden geleni yapması gerekir.”
Evrimsel tıpla sağlık ve tıpla ilgili çokça konuya farklı bakış açılarıyla yaklaşmak mümkün. Özellikle ülkemizin tersine dünyada tıp biliminin Darwin’i ve evrim araştırma alanını büyük bir umutla yeniden keşfetmeye yöneldiği bu dönemde… (CIY/ÇT)
* Fotoğraf: earthtimes.org