Bu kargaşa içinde aklıma sık sık Mandela geliyor...
27 yıllık tutsaklığı boyunca kaldığı ufacık hücresinde gökkuşağı ulusu düşüncesini olgunlaştıran ve aslında başa geçmesiyle de ülkeyi ciddi bir ırkçı iç savaşın başlangıcından kurtaran bu adamı bu günlerde hatırlamak en doğal şey olsa gerek. Mandela uzunca bir süre hoşgörü politikası yaratarak ülkenin iç huzurunu sağladı. Muhtemelen o olmasaydı siyahlar çok acı bir şekilde beyazlardan öçlerini almaya kalkışacaklardı.
Şimdi Mandela 94 yaşında ve politika ile ilgilenemeyecek kadar yaşlı ve hasta. Hayatta olması, sembolik bile olsa, hafızası acılarla dolu ülkenin iç barışına hala katkı sağlıyor. Fakat sistemleri liderlere teslim ederseniz, mutlu tablolar o liderlerin yaşam döngüleriyle sınırlı kalır. Mandela ülke yönetiminden çekildi uzunca bir süredir...
Sonra ne mi oldu?
Siyah bürokratlar, yoksul siyah halkın büyük desteğiyle ülke yönetimini güçlü bir şekilde ellerinde tutuyorlar şimdi. Fakat tablonun mutlu devam ettiğini söyleyemeyiz. Şimdi Güney Afrika, türlü türlü yolsuzluklarla zenginleşen bir avuç siyah bürokrat ve işadamları ile doldu ve öte tarafında ise bu siyah bürokratları hem beyazlara karşı destparheidekleyen hem de bir umut yoksulluklarına çözüm olacaklar diye onlardan medet uman yoksul siyah milyonlar var. Ve meselenin aslında ırkçılıktan öte sınıfsal olduğunu gösteriyor bize bu süreç.
Beyazlar ise zaten zamanında elde etmiş olduğu refahını devam ettiriyor ama zamanla yoksullaşan ve hatta sokaklarda dilenen yaşlı beyazları da görebiliyorsunuz.
Irkçı ve faşist yönetimler, yolsuzluklar, yoksulluklar, suikastler, gözaltılar... bir coğrafyadan ötekine tekrar tekrar yaşanmak zorunda mı diye düşünmeden edemiyor insan.
Hal böyleyken küreselleşmenin en kısa zamanda evrensel bir bellek yaratarak, insanlık tarihindeki ayıpların ve acıların tekerrürünü engellemesini düşlemek kalıyor bize.
Ve bu evrensel bellek sayesinde, Güney Afrika'daki utanç verici Apartheid dönemini yaşayan siyahlar için yürekleri burkulan Türklerin, kendi ülkelerindeki Kürtleri aslında nasıl da siyahlaştırdıklarını fark edebilmelerini umut ediyorum.
Ve yine bu evrensel bellek sayesinde, öğrenci, yazar, gazeteci, avukat demeden karşıt düşünce üreten her unsuru kilitli tutmaya çalışan bu zihniyetin , yaşamlarını çaldıklarını sandıkları bu insanların 20-30 yıl sonra bile bu kilitler ardından çıkarak, belki bir gün onların hayatlarını linç edilmekten kurtarabileceğini Mandela örneğine bakarak anlayabilmelerini umut ediyorum...
Ve hala umut edebiliyorum... (MTA/HK)
* Meltem Türkan Alagöz, Mimar, Yeşil Bina/Enerji Kimlik Belgesi Uzmanı