Birçok gazeteci yasak sonrası Cizre izlenimlerini yazdı. Gerçekten de denildiği gibi, “ev ev operasyon” yapılmış; yasaklı mahallerdeki evlerin hali perişan… Nurcan Baysal’ın izlenimleri, duydukları inanılmaz.
“Tabaklara yapılan dışkılar buzdolaplarına saklanmış.
“Kadın iç çamaşırları gelişigüzel dağıtılmış.
“Kullanılmış prezervatifler yerlere saçılmış.”
Hal böyleyken hükümetten hiç de şaşırtıcı olmayan “Yaraları sarıyoruz” açıklamaları geliyor.
Başbakan, kocaman güvenlik önlemleri altında gittiği Silopi’de müjde veriyor:
“Silopi'nin yaralarını sarmak için en detaya kadar çaba sarf ediyoruz. Fiziki mekânda oluşan tahribatı süratle tamir etmek için bütün bakanlarımız seferberlik içinde. Yarından itibaren Silopi'de büyük bir imar faaliyeti başlayacaktır. Devlet onları aç ve açıkta bırakmaz. Zarar gören binalar gerekli çalışmalar yapılacaktır.”
Duvarların dış yüzünden iç yüzüne…
Ancak maalesef tahribatlar fiziki mekânlarda oluşan tahribatlarla sınırlı değil. Öyle olsa Başbakan’ın söyledikleri gerçekten fazlasıyla yeterdi “yaraları sarmaya”.
Asıl tahribatı görmek için asker ve polislerin nasıl bir psikoloji içinde olduklarının anlaşılması gerekiyor.
Bakın polis, bir anneye “Devlete itaat eden çocuklar yetiştirin, size merhamet edeyim, terörist yetiştirirseniz size merhamet etmem” diyorsa, “Kızlar geldik yoktunuz” yazıları eğer sadece evlerin dış duvarlarına değil, iç duvarlarına da yazılıyorsa, zırhlı araçlardan insanlara küfürler ediliyorsa, demek ki “düşman” algısı hendek ve barikatların arkasıyla sınırlı değil.
Anneyi “terörist” doğurmakla, çocuğu “ileride terörist” olmakla suçlayabilecek bir algı söz konusu… Düşünebiliyor musunuz?
Bu algı Türkiye’de felaketlere yol açtı: Binlerce köy boşaltıldı, köylüler çocuklarının gözü önünde işkencelerden geçirildi. İnsanlara dışkı bile yedirildi. Ve binlerce insanın katilleri hala aramızda… Felaketleri tek tek saymaya gerek var mı?
AKP bu algıyı biliyor
Adalet ve Kalkın Partisi (AKP), evlerin önce dışına, sonra da içine “Kızlar geldik yoktunuz” yazan bu algıyı ve bu algının sonuçlarını çok iyi biliyor. Çünkü AKP evvela “barış süreci”, “çözüm süreci” veya “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” derken bu algıları yok etmek üzerinden söylem ve uygulamalar geliştirdi.
Ve bu söylem ve uygulamaları, Kürt siyasi hareketinin seçmeninde bile karşılık buldu. Kürt siyasetçilerin kendilerinde bile… Çünkü doğru bir çıkış noktasıydı ve gerçekten “yaraları sarabilirdi”. Örneğin halka hoyratça davranan polise “ayar” verilmişti.
İşkence gördüğüm polis binasında polislerin “Bedri bak artık işkence yok, işkence olduğunu çok yazdınız, artık olmadığını da yazın” demesine gerçekten şaşırmıştım ve sevinmiştim.
Şimdi yine her şey allak bullak oldu ve askerin yargılanmasını Başbakanlık iznine bağlayan, yani doğrudan soruşturmayı engelleyen bir yasa tasarısı, belli ki, tam da yukarıda bahsettiğim algıyla alakalı bir şekilde, gündemde. Neden acaba?
Bile bile…
2000’li yıllara öfkeyle büyümüş gençler devreden 90’lı yıllardaki o korkunç algı ve uygulamalar geri geldi. Hem de bile bile…
Ve maalesef Türkiye’nin bir gündemi de, bir başka eski uygulama: HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılıp tutuklanmaları… (BA/HK)