"Almancı" festivali için Türkiye'ye gelen, ilk filmi "Diğer İstanbul"da Türkiyeli eşcinsel erkeklerin hikayelerini anlatan Döndü Kılıç'la sinemayı, Türkiyeli bir sinemacı olarak Almanya'da yaşamayı, Türkiye'deki LGBTT mücadelesini konuştuk.
Bize kendini anlatır mısın? Nerede doğdun, ne zaman Almanya'ya gittin?
1977'de Malatya'da doğdum. Üç yaşında Babamın yanına, Bonn'a gittim. Orada büyüdüm. 29 yıldır Almanya'dayım.
Okul?
Lisenin ardından Berlin'e geldim. Burada sosyoloji ve felsefe okudum. Ama sonra sosyolog olmak istemediğimi fark ettim. Sinemayla uğraşmak istiyordum. Berlin Alman Film ve Sinema & TV Akademisi'nde (DFFB) sinema okumaya başladım. Şimdi son sınıftayım.
"Diğer İstanbul" ilk filmin. Nasıl ortaya çıktı?
Lambdaistanbul'dan haberler alıyordum. İnternette araştırdım. İletişimde olduğum arkadaşlarımdan bana ilginç gelen hikâyeler dinledim. Özellikle Mehmet Tarhan'ın hikâyesi beni çok etkiledi.
Ardından filmi fikriyle İstanbul'a geldim ama ilk başta amacım sadece öğrenmekti. Geldim ve Lambdaistanbul'un kapısını çaldım.
Orada insanlarla yaptığım sohbetlerden, Türkiye'deki lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transseksüellerin (LGBTT) mücadelelerinden çok etkilendim. Ortada apaçık politik bir hareket vardı. Sadece Lambda'nınki de değil, çevresindeki insanların da, kadınların da, Kürtlerin de... Lambdaistanbul üyelerinin bu hareketlerle ilişkisi de dikkat çekiciydi.
Ve filmi çekmeye karar verdin?
Evet, Tarhan'ın hikayesi üzerinden yola çıkarak çekimlere başladık. O'nun hapse girmiş olması, savaşı reddederek asker olmayı reddetmesi, eşcinsel olarak değil de antimilitarist olduğu için direniyor olması, dünyanın çeşitli ülkelerinde insanların onun için eylemler yapması filmin çıkış noktasını belirledi.
Daha sonra Lambda çevresinde tanıdığım insanlarla yaptığım sohbetler de filmi oluşturdu. Açık, politik olarak mücadele edenlerin yanı sıra kimliğini kamusal alanda ifade etmeyen insanlarla da konuştum ama daha çok açık insanlarla görüştüm.
Ne kadar kaldın İstanbul'da? çekimler ne kadar sürdü?
Dört ay çekim yaptık ve bunun üç ayı İstanbul, Bursa ve İskenderun'da geçti. Üç kişinin öyküsünü çekecektim ama bir sürü insanla görüştüm; avukatlar, doktorlar, hak savunucuları, gazeteciler, müftü... Özelden çıkıp genele yöneldim ve toplamdan bakmak istedim. ama montaja başladığımda baktım ki çok fazla çekim var ve bunların hepsini kullanmam imkansız.
Montaj bir buçuk yıl sürdü. Elimdeki kayıtları düşün artık.
Adı neden "Diğer İstanbul" oldu filmin?
Aslında son dakikaya kadar yoktu adı. Berlinale'e (Berlin Film Festivali) kabul edilince yapımcımla birlikte oturduk ve bir gün önce adını koyduk.
Filmi yaparken Türkiye'ye yönelik bir film olarak tasarlıyorum ama bittiğinde daha çok Avrupalılar için bir film olduğunu gördük. Bu yüzden de adı "Diğer İstanbul" oldu. çünkü Avrupalılar Türkiye'de eşcinsellik/eşcinseller yok sanıyor ya da görünmez, gizli yaşayan bir topluluk olarak düşünüyorlar. Onlar için karanlık bir tablo var. Filmin adı buna bir gönderme; "bakın bildiğiniz gibi değil, başka bir İstanbul da var" diyor.
Berlinale'de nasıl tepkiler aldı film?
İlk gösterimi festivalde yapıldı. Panorama bölümünde gösterildi. Türkiyeliler filmi beğendiklerini söylediler. Batılı bir bakış yoktu dediler. Türkiye'deki durumu anladığımı ifade ettiler. Almanlar da filmin kendileri için zihin açıcı olduğunu anlattılar.
Ya Almanya'da yaşayan Türkiyeli eşcinsellerin tepkileri?
Benzer tepkiler verdiler onlar da. Hatta şöyle söyleyebilirim buraya gelmeden önce yalnızca Atina'daki gösterimde bir kadın filmi eleştirdi. Burada da Tarhan filmi beğenmediğini, oryantalist bulduğunu ifade etti.
Peki, Mehmet Tarhan'ın eleştirileri için ne söylersin?
Samimi bir film yaptığımı düşünüyorum. Muhakkak ki haklı olduğu noktalar var. Ama ilk filmim. Hatalarıyla sahipleniyorum. Ama dikkate alıyorum da. Sonraki filmimde benim için yol gösterici olacak. Oryantalist olduğunu düşünmüyorum. Kimseyi olduğundan farklı göstermedim. İlk belgeselim; öğreniyorum.
Filmin çok şey anlatma kaygısı nedeniyle bocaladığını düşünüyorum. Ne dersin?
Çok haklısın. Bir sürü hikâyeyi, olayı anlatmak istedim. Film çok uzadı. Montajda görüntü elemek çok zorladı beni. Çekimlerin çoğunu kullanamadım. Direktörüm Hastmut Bitomsky bana bir konuya odaklanmamı önerdi. Onun da eleştirisi senin de söylediğin gibi filmin dağınıklığıydı. Onun üzerine ben de beş eşcinsel erkeğin hikâyesini filmin odağına koydum.
Çok sayıda transla, lezbiyenle, biseksüelle de görüştüm aslında. Ama odak kaygısı bu görüntüleri elememe neden oldu. Ama ben de kendime Lambda'nın mücadelesini odağa koyabilirdim diyorum.
"Almancı" festivali için geldin İstanbul'a. Bu kavramla aran nasıl?
Ne Almancı, ne Türk, ne alman hissetmiyorum kendimi. Nerede olduğumla, ne olduğumla ilgilenmiyorum. Ne buralı ne oralıyım. Malatyalıyım ama. (Gülüyor)
Peki, "Almancı" sinemacılar için ne düşünüyorsun? Senin gördüğün fotoğraf nasıl?
Aslında Fatih Akın'la değişen bir süreç var. Akın bir Kapı açtı bize ama iyi mi kötü mü emin değilim.
Almanya'nın en büyük sorunlarından biri entegrasyon. Bunun için sinemacıları kullandıkları da bir gerçek.
Tuhaf bir demokrasi anlayışı var Almanya'da. Çoğu zaman samimiyetsiz. Politikalar da insanlar da yaklaşımlar da... 29 yıldır orada yaşamama rağmen onlar için "yönetmen" değil, "Türk yönetmenim". Benden daha çok önemsiyorlar Türk olduğumu. Ne yaparsam yapayım böyle kalacak bu. Almanya'da duyarlılıklar da biraz buradan hareket ediyor ne yazık ki.
İçine alan değil dışında tutan bir yaklaşım yani?
Evet, genellikle. Göçmenlerin uğradıkları ihlallerin çoğu haber oluyor ama onunla kalıyor. O ihlali gidermek, düzeltmek için çoğu zaman hiçbir şey yapılmıyor. Ayrımcılık her yerine işlemiş toplumun. Göçmenlere, eşcinsellere... Kendinden olmayana bakış biraz sorunlu.
Orada da homofobi/transfobi çok yoğun. Neredeyse her gün bir eşcinselin dövüldüğünü duyuyoruz. Çoğu eşcinsel şiddete uğradığında "ben eşcinselim ve bu yüzden şiddet gördüm" diyemiyor. Az evvel de dediğim gibi tek farkı Almanya'da bu tür olaylar haber oluyor, ama hepsi bu.
Filmi çektikten üç yıl sonra İstanbul'dasın. Görüştüğün insanlarda, Lambda'da değişiklikler gözlemledin mi?
Buraya gelmeme gerek yoktu bunu görmem için. LGBTT hareketinin çok yol aldığı Berlin'den bile fark ediliyor. Ama gerçekten çok etkileyici bir hızla ilerledikleri su götürmez bir gerçek ve bu çok sevindirici. Bir o kadar da heyecan verici.
Yeni proje?
Diploma filmim Almanya'da kayıt dışı yaşayanlarla ilgili olacak. Senaryosunu yazıyorum şu an. Afrikalı bir mülteciyle yaşadığım bir olaydan yola çıkarak yazmaya başladım.
Biraz bahseder misin?
Afrikalı bir anne çocuğunu bana emanet etmek istedi. Sende kalırsa daha güvende olur diyordu. 21 yaşındaydım. Çok tedirgin oldum. Çocukla biraz zaman geçirdim, acaba demeye başlamıştım. Ancak o süreç beni çok sarstı. Bir annenin çocuğundan ayrılmayı, onun iyiliği, güvenliği için ayrı kalmayı göze alması mültecilerin durumuna dair düşünmemi sağladı.
Tam da buradan hareketle soruyorum; sinema hayatı değiştirebilir mi? Politik bir araç olabilir mi sence?
Yüzde 100 bir mücadele alanı sinema. Araç olarak da kullanılmalı. Kaba slogancılıktan bahsetmiyorum elbette. İncelikli filmlerin, insan hikâyelerinin çok politik şeyler söylediğini düşünüyorum örneğin.
Bu bağlamda "Diğer İstanbul" LGBTT mücadelesine bir katkıda bulunabilir. Küçük ya da büyük ama bu çorbaya tuz atacağını düşünüyorum.
Son soru: Filmin Türkiyeli izleyicilerle buluşacak mı?
Buna sevinçle evet diyorum. Filmdeki bir arkadaşın görünürlük sorunu nedeniyle geciktik ama tarihi belli olmasa da burada gösterime girecek.(BÇ)