Son haftalarda ev işçilerinin sigortasız çalıştırılmasına karşı SGK denetmenlerinin atağa geçtiği, evlere baskın yaparak işverenlerine sigortasız işçi çalıştırmaktan ötürü önemli para cezaları verdiği haberleri medyada yer alıyor.
İşyerlerinde işçilerin sigortasız çalıştırılmasına karşı temel bir insan hakkı olarak sosyal güvenlik hakkını savunan bizler, bu haberler karşısında “Ne oluyor? Bu cezalarla ne amaçlanıyor? SGK, bütçesindeki açığı kapatmak üzere yeni bir kaynak arayışı içinde ev işçilerini mi buldu? Yoksa üst-orta sınıftan laik kesimlerin yaşadığı yerler seçilerek yaşam tarzları farklı olanları hedefleyen kasıtlı bir cezalandırma politikası ile mi denetim yapılıyor?” türünden sorularla karşılaşmaya başladık.
Niye biz karşılaşıyoruz? Çünkü 2012 yılının son aylarında Türkiye’de ev hizmetlerinde çalışanların durumları ve sorunlarına ilişkin olarak meslektaşım Seyhan Erdoğdu ile sosyal tarafların görüşlerini alarak Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) için bir çalışma yaptık.
Bu araştırma, 2013 yılı Şubat ayında ILO tarafından düzenlenen “Türkiye’de Ev İşçileri İçin İnsana Yakışır İş Ulusal Konferansı”nda ilgili taraflara sunuldu. Konferansa katılan kamu kurum ve kuruluşları, sendikalar, Evid-Sen ve İmece gibi ev işçisi kadınların örgütleri ile akademisyenlerin görüşleri yürütülen tartışmaların ışığı altında araştırmaya yansıtılarak “Kadınların Görünmeyen Emeğinin Görünen Yüzü, Türkiye’de Ev İşçileri” başlığıyla rapor olarak basıldı.
Raporda dile getirdiğimiz görüşleri şöylece özetleyebilirim. Türkiye’de orta-üst sınıflardan kadınların uzman mesleklerde çalışması arttıkça, aile içinde yerine getirmeleri beklenen ev işleri ve bakım yükümlülüklerini piyasadan işçi temin ederek çözmek zorunda kalıyorlar. Çünkü kurumsal bakım hizmetleri ya kamuda olduğu gibi hemen hiç yok, ya da özel bakım hizmetlerinde olduğu gibi son derece pahalı. Diğer yandan ev hizmetleri kentte başka iş bulamayan düşük eğitimli ve vasıfsız kadınlar açısında önemli bir istihdam alanı. Dolayısıyla arz ve talebin buluşması noktasında yasal düzenlemelerin ve korumaların büyük ölçüde dışında kalan enformel nitelikte bir istihdam ilişkisi kuruluyor. Son yıllarda özellikle yatılı bakım hizmetlerinde yerli kadınların bu tür işleri kabul etmemesinden ötürü sayıları giderek artan göçmen kadınların çalıştığı da biliniyor.
Ev hizmetleri yani günlük ev işleri ile çocuk, yaşlı, hasta vb. bakım işleri 4857 sayılı İş Kanununun kapsamı dışında. Bu çalışma alanını doğrudan düzenleyen bir yasa yok. Ancak 6098 sayılı Borçlar Kanununun iş sözleşmesine ilişkin hükümleri ve genel hükümleri ev hizmetlerinde de geçerli. Borçlar Kanunu ev işçilerine İş Kanunundakine benzer bazı haklar getirmekle birlikte gerçek hayatta, ne ev işçileri ne de onların işverenleri olan kadınlar bu Kanun hükümlerinden haberdar değil. İşçi kadınlar söz konusu haklardan yararlanamıyor. Özellikle temizlik işlerinde çalışanlar açısından işçi sağlığı ve güvenliği ciddi bir sorun alanı, cam silerken düşüp ölen işçilerin haberleri son dönemde bu alandaki kadın örgütlerinin çabalarıyla haber niteliğine kavuşmuş durumda.
“Borçlar Kanunu, işverene, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve işçilerin psikolojik ve cinsel tacize uğramamaları için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçilere de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymak yükümlülüğünü getirmiş, bunun ötesinde bir düzenleme yapmamıştır.
"Bu nedenle yüz binlerce ev işçisi için büyük önem taşıyan, ev işinde sağlık ve güvenlik risklerinin ne olduğunun belirlenmesi, bu risklere karşı alınacak önlemlerin neler olduğunun tespiti, bu önlemlerle ilgili uygulamaların gerek işveren gerek kamu tarafından denetimi, ev işçilerinin bu konularda eğitilmesi vb. konular tümüyle ihmal edilmiştir. Bu ihmal gerek sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamına kavuşamayan işçi için gerekse, işin ifası sırasında ya da işle ilgili olarak işçi bir zarara uğradığında, kusurlu olmadığını ispatlamadığı sürece bu zarardan sorumlu olacak olan işveren için önemli riskler doğurmaktadır.
"Ev işçilerinin bireysel iş ilişkilerine ilişkin yeni düzenlemeler yapılmasının ve bu düzenlemelerin içinde işçi sağlığı ve güvenliğinin temini açısından özel düzenlemelere yer verilmesinin gerekli olduğu görülmektedir.” (s.4) görüşü raporda dile getirilmişti.
Ev hizmetlerinde çalışanların işçi olarak tanınması ve yasal haklarından yararlanabilmesi için İş Kanunu kapsamına alınması başta ev işçisi kadınların örgütleri olmak üzere çeşitli kadın örgütleri tarafından talep ediliyor. Diğer yandan kimi kamu kurum ve kuruluşları ile akademisyenlerin savunduğu görüş, imalat ve hizmet sektöründeki işyerleri temel alınarak hazırlanan İş Kanununun evin işyeri olması durumunda işçiler açısından uygulanmasının zorluğu, bu nedenle ev işçilerine yönelik basit ve uygulanabilir nitelikte bir yasa çıkartılması yönünde. Ne tür bir yasal düzenlemenin uygun olacağının, ilgili tüm tarafların katılacağı toplantılarda kapsamlı şekilde tartışılmasında yarar olduğu açık.
Bu noktada son dönemde gündeme gelen sigortalılık denetimlerinin yukarıdaki tartışmalardan bağımsız olmamakla birlikte, farklı olduğu belirtilmeli. Ev hizmetlerinde ücretle ve sürekli çalışanlar 1977 tarihli 2100 sayılı yasa ile sigorta kapsamına alınmış, sürekli çalışmayanlar kapsam dışında bırakılmıştı. 2008-2011 arasındaki dönemde sosyal sigortalar konusunda yapılan çeşitli yasal düzenlemeler ile aynı işverene haftanın tamamında değil, belli günlerinde kısmen çalışılması durumunda dahi hizmette süreklilik unsurunun gerçekleştiği kabul edildi. Böylece haftanın bir ya da birkaç gününde aynı eve giderek çalışan işçilerin işverenleri tarafından sosyal sigorta yapılması gerektiği, eksik kalan günler için ise işçinin kendisinin sağlık sigortası primlerini yatırmakla yükümlü olduğu, bu yükümlülüğün 2012 yılı başında başlayacağı hükme bağlandı. [1]
Yasal düzenlemenin gerçek hayatta bir karşılığının olmadığı, ev işçilerinin neredeyse tamamının sigortasız çalıştırıldığı biliniyor. Dolayısıyla ortada çözülmesi gereken bir sorun var.
Ev işçileri sigortaya kavuşturulmalı ama nasıl?
Raporda ifade edildiği gibi “Çoğu işveren, “gündelikçilerin” belirli günlerde aynı işverene sürekli gündeliğe gitmelerinin sigorta kapsamında olduğunun, bu durumun işverenin birden fazla olması halinde bütün işverenler açısından geçerli olduğunun ve kayıt dışılığın tespiti halinde yaptırımlara tabi olduğunun farkında değildir.” Farkında olduğu takdirde “İşveren önce Sosyal Sigortalar Kurumunun İlgili Sigorta Müdürlüğüne İşyeri Bildirgesi verecektir. Daha sonra e-bildirge şifresi alacak ve Kanunun 9’uncu maddesi gereğince de Sigortalı İşe Giriş Bildirgesini düzenleyerek ilgili Sigorta Müdürlüğüne gönderecektir. Her ay ayrıca “Aylık Prim ve Hizmet Belgesini” düzenleyecek, en geç ait olduğu ayı takip eden ayın sonuna kadar Sosyal Sigortalar Kurumunun İlgili Sigorta Müdürlüğüne verecektir. En az asgari ücret üzerinden tam gün veya kısmi çalışmaya göre hesaplanan sigorta primlerini de aynı süre içinde ödeyecektir.
İşvereni birden fazla olan işçi için bu işlemlerin her işveren tarafından yapılması gerekecektir.” (s.26) Kendisi yapamadığı durumda bir muhasebeci tutarak yaptırmalıdır. Öte yandan ayda on gün çalışan ve işveren(ler)ce sigortası ödenen ev işçisinin kendisinin de zorunlu genel sağlık sigortası ve isteğe bağlı sigorta için ayda en az 100-200 TL civarında prim ödemesi gerekmektedir.
Koca üzerinden yararlanılan sağlık sigortasının primlerinin kendisi tarafından ödenmesi yükümlülüğü, kısmi yaşlılık aylığına hak kazanmak için çalışması gereken sürenin uzunluğu (haftada 20 saat çalışan bir işçi için 41 yıl) ev işçilerini sigortalı olarak çalışmaktan caydırmaktadır. İşvereni kadın olan, çalışanı kadın olan bir istihdam ilişkisinde iki taraf da objektif koşulları gözetmeden, evin bir işyerinin yükümlülüklerine tabi tutulduğu bir düzenlemeyle adeta cezalandırılmaktadır.
Yasal düzenlemelerin yapılması yetmez, bu yasaların herkes tarafından bilinmesi için kamunun üzerine düşen görevi yerine getirmesi gerekir. Ancak yasayı bilmemek, bilmeyenin suçudur mantığından hareketle SGK denetmenleri son aylarda denetime ve ceza kesmeye başlamıştır. Oysa SGK yetkililerinin yapması gereken, önce ev işçilerinin sigortalanma konusunda görüşlerini ve ihtiyaçlarını ortaya koyacak araştırmalar olmalıdır. Sonra çeşitli ülkelerde ev işçilerinin sigortalanması için geliştirilen değişik modeller incelenmeli ve en uygun, en kolay uygulanabilir bir model geliştirilerek sosyal taraflarla tartışılmalıdır. Ardından kamuoyu kampanyalarıyla ev işçileri ve işverenleri bilinçlendirilmeli ve ondan sonra denetimlere geçilmelidir. Aksi takdirde yapılan, ev işçisi çalıştıran işvereni yüksek para cezalarıyla cezalandırmak, ev işçisi kadını işinden etmek olacaktır. O zaman baştaki soruyu tekrar sorabiliriz: Amaç üzüm yemek mi, bağcı dövmek mi?
Cezalar SGK bütçesindeki açıkları kapatmaya olası katkısıyla kurum açısından üzüm yeme imkanı sunabilir ama kadın istihdamını artırma hedefine hizmet etmeyeceği ve toplumsal huzura katkı sağlamayacağı, dolayısıyla bağcıyı dövdüğü açıktır. “Üst-orta sınıftan laik kesimlerin yaşadığı yerler seçilerek yaşam tarzları farklı olanları hedefleyen kasıtlı bir cezalandırma politikası ile mi denetim yapılıyor?” sorusunun bu toplumsal huzursuzluğun bir ifadesi olarak görülmesinde yarar vardır. (GT/HK)