Türk Tabipleri Birliği (TTB) seçimli genel kurulu önceki hafta sonunda Ankara’da yapıldı. Seçimlerde merkez konseyi, yüksek onur kurulu ve denetleme kurulu üyeliklerinin tamamını 26 yıldır yönetimde olan Etkin Demokratik TTB (ED-TTB) grubu adayları kazandı. Bu grubun karşısında seçime giren Bağımsız Hekimler Birliği’nin (BHB) sloganı “etnik siyasete son” idi.
Etnik! Yani etnisite temelli! Yani ırk gözetilerek! Yani ırkçı!
Ne var ki kongrede söz alan on civarında grup üyesinden hiçbirisi bu saptamaya dayanak olabilecek bir TTB faaliyeti ortaya koy(a)madılar.
ED-TTB grubu yönetimindeki TTB, çalışmalarını uzun yıllardır insanı, sağlığı, hekimlik değerlerini merkezine alarak yürütüyor. Yani TTB dil, ırk, inanç, cinsiyet, cinsel yönelim, bölge gözetmeksizin nitelikli sağlık hizmetine ücretsiz erişimin herkes için hak olduğunu kabul ediyor ve bunu sağlamak üzere çalışıyor.
TIKLAYIN - 67. TTB BÜYÜK KONGRESİ'NİN ARDINDAN...
Bu durumda “etnik siyasete son” sloganıyla kastedilen nedir? Bu bir talebin ifadesi midir? İçinde bulunduğumuz ve hepimizin yüreğini yakan çatışma ortamında TTB’nin etnisite gözeten bir tutum alması beklentisinin itirafı?!.
Bu yapılabilir mi? TTB’nin diyalize giremeyen hastaların, evde doğuran gebelerin, acile götürülemeyen kalp krizlilerin çığlığını duymaması, sokakta ambulansa hasta alırken ya da hastaneden evine dönerken vurulan sağlık çalışanlarını, sağlık kuruluşlarında itilip kakılan, gazetelerde hedef gösterilen hekimleri, yaşamlarını yitiren asker, polis, yaşlı, genç insanlarımızı –sırf bu olayların bir etnik grubun, Kürtlerin yoğunlukla yaşadığı yerlerde olması nedeniyle- görmezden gelmesi mümkün mü?
TTB, 7 Haziran milletvekili seçimi sonuçları belli olduktan sonra sahneye konan “ya bendensin ya düşman” politik oyununun bir oyuncusu olabilir mi?
Seçim sürecindeki yaygın izlenim BHB’nin iktidar yanlılarını da kapsayan geniş bir ittifak olduğu doğrultusundaydı. Sayımda oyların il bazında sandıklara dağılımı bu izlenimin doğruluğunu açıkça gösterdi. Böyle bir ittifakla, eğer seçimleri BHB kazansaydı TTB’nin iktidara karşı bağımsızlığını korumakta çok zorlanacağı kolayca öngörülebilir.
Türkiye’deki sağlık politikasının halka sağlık getirmeyi değil sermayeye para kazandırmayı amaçladığı ve bu amaç doğrultusunda hekimlerin, sağlık çalışanlarının emeğinin sömürüldüğü herkesin malumudur. TTB, 6023 sayılı TTB yasasının sağladığı olanaklarla sınırlı olarak bu politikaları görünür kılıyor, sayısız dava açıyor, TBMM içindeki ve dışındaki muhalefet partileriyle, diğer sağlık örgütleriyle, sendikalarla birlikte bir direnç odağı olarak mücadeleyi güçlendiriyor. İktidarın güdümündeki bir TTB bunu yapabilir mi? Ya da şöyle soralım. İktidarla “iyi geçinen” işçi veya memur sendikaları emekçiler için bugüne dek hangi kazanımları elde etmiş? Ne yazık ki; buna olumlu bir yanıt verebilmek olanaklı değildir. TTB’nin mücadelesi kimilerince eksik, yetersiz bulunabilir ama iyi hekimlikten, halkın sağlık hakkından yana mücadele çizgisine söylenecek söz olmasa gerektir.
Türkiye’nin ihtiyacı iktidar baskısına göğüs gerebilen, bağımsız, iyi hekimliği ve halkın sağlık hakkını savunabilen, daha güçlü bir TTB’dir. TTB’nin ihtiyacı ise eşit, özgür, laik, demokratik bir Türkiye’de dil, ırk, inanç, cinsiyet, cinsel yönelim, bölge gözetmeksizin nitelikli sağlık hizmetine ücretsiz erişimin herkes için hak olduğunu, insanca yaşayabilecekleri ve nitelikli sağlık hizmeti verebilecekleri bir Türkiye’nin de hekimlerin ve diğer sağlık çalışanlarının hakkı olduğunu kabul eden bütün hekimlerin örgütümüze ve bu mücadeleye katkı vermesidir.(ÖŞ/YY)