Freelance çalışanlar, yani şirketlerde istihdam edilmeyen ama dışarıdan şirketlerin işlerini yapanlar, bugün emek piyasasının hayali çalışan kesimini oluşturuyorlar. Kaydı tutulmayan, sigortası ve masrafları ödenmeyen çalışanlar, artık daha fazla sorumluluk almak istemeyen ama daha fazla iş yaptırıp para kazanmak isteyen işveren için cazip hale geliyor. İşyerinde üç kişinin yapacağı işi bir kişiden bekleyen işveren, iş hacminin büyümesiyle işyerine yeni birini almaktansa dışarıdan, daha ucuza iş yaptırmayı tercih ediyor.
İş görüşmesine giderken güzel kıyafetler giymemizi (artık sadece temiz olmak yetmiyor, fakir görünmememiz de gerekiyor çünkü) isteyen, işte kalmak için de güzel kıyafetler satın almamızı öğütleyen bir çalışma sisteminde freelance çalışanların “pijamalı çalışan” oluşları ilk bakışta bir “özgürlük” olarak görünüyor; ne de olsa hem ne giyeceğimizi hem de çalışma mekânı ve saatlerimizi belirlemek bizim elimizde oluyor. Oysa evinden çalışan kişi pijama giyme özgürlüğünü kazanmış çalışan değil, işverenin çalışanına vermek zorunda olduğu mücadeleyle kazanılan haklardan yararlanamayan kişi olarak çıkıyor karşımıza.
Pijama burada esnekliğin de bir tarifini yapıyor; uykusunda, uyanıklığında, yemek yerken, gündelik hayatındaki başka uğraşlarında freelance çalışan, esnek çalışmanın cisimleşmiş haline geliyor. Çalışıp çalışmadığı, masa başında olup olmadığı bilinmediği için de şirket içi denetleme mekanizmalarıyla kontrol edilmesi mümkün olmuyor. Bedeli ağır olan doğrudan denetimin yerini katmerli başka baskılar alıyor freelance çalışan için. Sözgelimi, işin zamanında yetişmemesi durumunda işverenin yapacağı kesintiler, sosyal güvencesizliği telafi etmek için geceyi gündüze katıp aşırı çalışmak zorunda kalmak, müşteriyi kaybetmemek için iş ve işin ücretlendirilmesi konusunda söz sahibi olamamak... Ortaya çıkan görünmeyen emeği karşılayacak, görünmeyen emeği ücretlendirip sosyal güvence altına alacak, çalışmayı resmi gündelik çalışma saatiyle ölçecek bir organizasyonun bulunmayışı, çalışma ve iş baskısına sadece işyerlerinde değil, evlerimizden çalışarak da maruz kaldığımızı gösteriyor bize.
Freelance çalışma bir özgürlük müdür?
Freelance çalışmanın bir özgürlük alanı olarak tarif edilişi güvencesizliği, esnek çalışmayı ve esnek çalışmayla birlikte gelen diğer hak kayıplarını mazur gösteriyor. “Özgür çalışma” dediğimizde sevdiğimiz işleri istediğimiz zamanlarda yapmayı ya da en azından sevdiğimiz şeylere daha fazla vakit ayırmayı kastediyoruz. Yani özgür çalışma, hepimizin talebi olan çalışma saatlerinin belirli olması ve pek tabii azaltılmasıyla mümkün olabilir ancak. Freelance çalışma, muhtemelen içerdiği “özgür, serbest” anlamlarına gelen “free” kelimesinin yol açtığı bir yanılsama nedeniyle çalışma hayatında bir özgürlük alanı olarak görülüyor. Ama belki de bu durum gerekli düzenlemelerin ve denetim mekanizmalarının olmayışıyla daha çok işverenlerce kolayca suiistimal edilmesinden kaynaklanıyordur. Ne de olsa bu yanılsama ne kadar derinse o kadar çok “kâr” eden işverenler oluyor.
Yurtdışındaki çeşitli freelance örgütlenmelere bakıldığında, bu “free”lik hali birtakım manifestolarla, sadece freelance çalışanlar için yazılan (“Müşteriyle nasıl pazarlık etmeli?” “Parayı nasıl tasarruf edersiniz?” “Freelanceler için tembelliği yenmenin 15 yolu” vb) yazılarla destekleniyor. Freelance çalışanların hakları, kısaca, “İstediğin yerde, istediğin zaman, istediğin şekilde çalışma; istediğin müşteriyi seçme ve birden fazla müşteri alabilme hakkı” olarak tanımlanıyor. Ancak görüyoruz ki “birden fazla müşteriyle çalışabilme ‘hakkı’” dışında, freelance çalışanların ne müşteriyi seçebilme ne de istediği koşullarda çalışabilme imkânı var. Bu yazılar adeta freelance çalışmayla gasp edilen sosyal hakların telafisi için bu alanda nasıl daha çok iş alıp başarılı ve verimli olunabileceğini anlatmak için yazılmış. Bu yazılar freelance çalışanların sosyal hak kayıplarının bir itirafı aslında ve hem gerçekliği örtüp hem de freelance’liğin mevcut durumunu meşrulaştırıyor.
Bir şirkete dışarıdan iş yapan kişi, o şirkette bulunan ya da bulunma olasılığı olan iş baskısı karşısında direnç göstermek için kullanılabilecek araçlardan da yoksun kalıyor. İş yavaşlatma, işi zamana yayma, iş arkadaşlarıyla kolektif olarak karar alma, işin ve yöneticilerin kurduğu tahakkümü bertaraf etme ve hatta belki de grev yapma kararlarını alabilecek bir pozisyona sahip değil; bu kararları alamadığı gibi işsiz kalma olasılığını düşünüp daha fazla çalışmak (belki dışarıdan iş yaptığı şirketin çalışanlarının iş yavaşlattığını, iş bıraktığını, kolektif olarak işin yüküne, ücretine karşı eylemde olduklarını da bilmeksizin) ve işe “hayır” derse işin geldiği kaynağı yitireceğini düşünüp verilen her işi yapmak, “hayır” demeyi unutmak zorunda bırakılıyor. Bu yüzden birbirinden habersiz freelance çalışanların bir araya gelmesi büyük bir önem taşıyor; birbirimizden habersiz kaldığımız sürece iş baskısı karşısında uygulayabileceğimiz direniş pratiklerini geliştirmekte bireysel çözümlere başvuracağız belki ama gittikçe artan dışarıdan çalıştırma hikâyesinde tek başımıza kalıp yalnızlaştırıldığımız için kolektif olarak haklarımızı talep etmekte zorlanacağız.
Freelance çalışmak bir tür “işsizlik” mi?
Belirlenmemiş, esnek çalışma gün ve saatleri (işe giriş ve işten çıkış saatlerinin tanımsızlığı) işle aramıza koyacağımız mesafeyi daha da muğlaklaştırıp çalışanların kendilerine ait bir zamana sahip olmadıklarını, yaşamın her anının yapılan işe ait olduğunu söylüyor. Oysa biz, hepimiz, zamanımızı geri istiyoruz ve bu da çalışma saatlerinin kısaltılması anlamına geliyor. Freelance çalışanlar için “işi işte bırakmak” deyimi mümkün olmadığı gibi iş, tüm toplumsal yaşama yayılan bitimsiz bir süreç haline geliyor. Çalışmanın bu yoğun biçimini sadece işveren değil bütün bir toplumsal hayat dışarıda bırakıyor; çünkü freelance çalışmak aslında “işsiz” olmak, iş bulamadığı için oyalanmak ve karşılığında da harçlık almak olarak görülüyor. Dışarıdan yapılan işler iş olarak görülmediği gibi “Dışarıda bir sürü işsiz var, bunu bulduğuna şükret!” dercesine keyfi ücretlendirmelerle işverenin işi görülüyor. Yapılan her iş için asgari bir ücret belirlemek, ucuz ve sömürülecek işgücü olmadığımızı hatırlatmak adına önemli bir adım olabilir.
Freelance işin devamlılığı
Freelance çalışanların en büyük sorunlarından biri de yapılan işin sürekliliğinin belirsiz oluşu. Elimizdeki iş bittiğinde bir daha iş alıp alamayacağımızın garantisi yok. Ya çok işimiz var ve devamlı çalışmak durumundayız ya da topyekûn işsiziz. Bunun için freelanceler bir araya gelip kendi aralarında dayanışma ağları oluşturabilir, birbirlerine ulaşabilecekleri ve birbirlerinden haberdar olabilecekleri mecralar yaratabilirler. Kolektif bir hareket içerisinde denge kurulduğunda hangi şirketlerle çalışılmaması gerektiği de yavaş yavaş ortaya çıkacak ve freelance çalışanlar bu şirketlerden, en azından belirli şartları yerine getirmedikleri müddetçe uzak duracaklardır.
Güvenceli freelance çalışma için...
Çalışmanın yeniden düzenlenmesi, işte/işle geçirilen zamanın ücret kesintisi olmadan azaltılması, verilen emeğin işverenle yapılacak kısa ya da uzun süreli sözleşmelerle garanti altına alınması, sosyal güvencenin sağlanması konusunda ofissizlerle bir araya gelmek, ofissizlerin de hesaba katılması gereken bir güç olduğunu göstermek gerekiyor. Bugün evlerimizin içine kadar giren denetim mekanizmaları bizi en çok çalışma hayatıyla yaralıyor. Ofisin dışında kalanların, yani işverenin yarattığı müphem ailenin dışında kalanların da insanca çalışmaya, insanca yaşamaya hakkı var. Bugün ofiste olmayanların ama çalışma acısını yaşayanların işle kapatıldıkları evlerinden çıkıp en çok bir araya gelmeye ihtiyaçları var. (OO/AS)
Son dakika örneği: yandex.direniş! |
Bu yazı hazırlanırken, Türkiye’de Yandex için çalışan 400’ün üzerinde freelance işinden oldu. Firma, gönderdiği bir e-postayla artık kendilerine ihtiyaç olmadığı bildirdi. Gerekçe olarak sadece şirketin kararları gösteriliyordu. Yaşananlar, freelance çalışanların bir iş sözleşmesiyle çalışan işçiler olarak görülmediklerine ve iş güvencelerinin olmadığına dair bir örnek oluşturuyor. Normalde kendi evlerinde bilgisayar başında çalışan işçiler, 400 kişi olmalarına rağmen tek başlarınalar. Onları işe bağlayan ve işten koparan tek olgu şirketin “ihtiyaçları”. Kendi hesaplarına doğru olan ne olursa olsun şirketin mantığını kabul etmeleri bekleniyor. Fakat bu sefer işler farklı gelişti. Freelance Yandex çalışanları, 150 yıldır dünya işçilerini birleştiren 1 Mayıs gününde birbirlerini buldular; tek başlarına kalmayı ve şirketin mantığını benimsemeyi reddediyor, şirkete karşı birlikte hareket ediyorlar. Böylece freelance çalışmanın işsizlik olmadığını, sanıldığı şekilde “özgürlük” anlamına da gelmediğini, ama bütün çalışanlar gibi haklarını üretmek, elde etmek ve korumak için bir araya gelmek zorunda olduklarını anlamak için önemli bir fırsat doğmuş oldu. Hepimiz için. |