Her yıl Mayıs'ın ikinci haftası, armağanlar, güller, beyaz eşyalar, gülücükler, "anne-çocuk ünlülerin" söyleşileriyle yani hep aynı biçimde kutluyoruz Anneler Günü'nü. Oysa annelik kuşaktan kuşağa değişen, dönüşen, kimi anlamlarından soyunup, başka anlamlar içeren bir kadınlık hali.
Ankara Üniversitesi iletişim Fakültesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi'nden (KASAUM) Aksu Bora 2001'de Sel Yayıncılık'tan çıkan "Yerli Bir Feminizme Doğru" kitabında yeralan "Türk modernleşme sürecinde annelik kimliğinin dönüşümü" adlı makalesinde "Cumhuriyet kadınları" ve onların kızlarının annelik deneyimlerini 17 kadınla yaptığı görüşmeyle aktarıyor.
Bora dokuzu 60'larında ve 70'lerinde (ilk kuşak), sekizi de 50'lerinde ve 40'larında (ikinci kuşak) toplam 17 kadınla görüştüğü, onların kendi anneliklerini değerlendirmelerini istediği çalışmasında "Özellikle ilk kuşakla yapılan görüşmelerde yapısal bir sorun vardı kendi anneliklerini bugünden geriye bakarak değerlendirmeleri istendiğinde doğal olarak bu pratiği yeniden kurdular. Böylece 30 küsur yıl önceki annelik pratikleri bugünün değerleri ışığından kırılarak ifade edidi" diyor.
Bora'nın konuştuğu grup en az iki kuşaktır kentte oturuyor, eğitimli, üst orta sınıf kadınlardan oluşuyor. Bora "Bu grubu 'toplumsal norm olan grup' tanımına uyduğu için seçtiğini, grubun bir başka özelliğinin de cumhuriyet döneminin kadınlara sağladığı olanaklardan en fazla yararlanabilmiş kesim olduğunu" belirtiyor.
1950 ya da 60'larda anne olmuş ve 1950 ve 1960'larda doğan kadınlarla annelik üzerine konuşmalardan çıkan sonuçlar...
İlk kuşak için annelik kendini varetmenin bir yolu
- İki kuşaktan kadınların çocuklarını algılayışlarında çok temel bir farklılık var: Birinci kuşaktan kadınlar için tüm ideolojik dönüşümlerine karşılık annelik, kendini varetmenin bir yolu, bu annelerinden devralıp içselleştirdikleri bir değer.
- Ancak ikinci kuşak için çocuk sahibi olmak, mutluluk veren bir olay olmasının yanı sıra, hayattan kopmak engellenmek anlamlarına da geliyor. Çünkü ikinci kuşak için "hayat" gerçekte "dışarıdaki hayat" anlamına geliyor.
- İşte tam bu noktada, devreye ikinci kuşak annelerin anneleri giriyor, kızlarının hayat beklentilerini karşılayabilmelerini sağlayabilmek için onlara bir alan açabilmek için.
- Ev işlerine, çocuk bakımına dair sorumluluklar ikinci kuşak kadınlarda belirgin bir azalma gösteriyor ama bunun nedeni eşleriyle daha çok paylaşmaları değil, annelerinin onlara yardım etmesi.
Çocuk yetiştirmek ilk kuşak kadınlar için "topumsal bir işlev"
- İkinci kuşak kadın için çalışıp çalışmamak bireysel bir tercihken ilk kuşakta bu seçim toplumsal sorumluluklar terminolojisiyle ifade ediliyor.
- Örneğin genç kuşaktan bir ev kadını kendisine pek çok uğraş yarattığını, evin kendisini köreltmesine izin vermediğini söylerken çalışıp çalışmama sorununu kişisel bir sorun olarak ifade etti.
- Oysa ilk kuşaktan, üniversite mezunu olduğu halde hiç çalışmamış bir kadın bu tercihini topluma yararlı "iyi vatandaşlar" yetiştirmenin de kutsal bir görev olduğunu söyleyerek açıkladı. Çocuk yetiştirmeyi bireysel bir yaşantıdan çok toplumsal bir işlev olarak ifade etmek bu kuşaktan kadınların birleştikleri bir tutum.
- Birinci kuşak kadınlar açısından ortaklaşılan bir başka yaklaşım da toplumsal sorumluluklar ile bireysel özerkleşme arasında bir çelişkinin olmadığı, tersine bu ikisinin birbirlerini destekledikleri inancı.
Türk modernleşmesinde toplumsal dönüşüm
- Bu inanç, Türk modernleşme ideolojisinin kadınların toplumsal işlevlerine çok önemli bir yer vermesi ve kadınların özgürleşmesini toplumsal dönüşümün önemli bir ayağı olarak ele almasından kaynaklanıyor. Bu ideoloji her ne kadar kadınların özel alandaki sorumluluklarını konu etmediyse de kadınların kamusal alanda varoluşlarını destekleyerek desteklemenin de ötesinde bu varoluşu modernliğin bir gereği olarak göstererek kadınların özgürleşmeleri için önemli bir alan açmıştı.
- Birinci kuşaktan kadınlar bir anlamda kendilerinin yarım bıraktığı bir dönüşümün kızları tarafından tamamlanmasını istiyor gibi görünüyorlar.
İkinci kuşak kadınlar annelerinden destek görüyorlar
- İkinci kuşağın anlatılarında kadınların dayanışma ilişkilerini kendi aileleri ve anneleriyle kurdukları ortaya çıkıyor. Yalnızca çocuk bakımında değil her konuda sıkıştıklarında ailelerinden destek gördükerini söylüyorlar.
- Annelik pratikleri açısından iki kuşaktan kadınların ifadelerinde en net görünen ortak özellik, çocuğun sorumluluğunun kendileri tarafından taşınması. Her iki kuşakta da babalar "yardımcı" konumundayken anneler esas sorumlu durumundalar. Ancak birinci kuşakta sorumluluğu paylaşacak kocalardan başka kimse yokken, ikinci kuşakta anneannelerin çok önemli rolü var.
- İki kuşağın çocuk yetiştirirklen kullandıkları danışma ve bilgi kaynaklarında da bir değişim göze çarpıyor. ilk kuşaktan hiçbir kadın, annesini referans olarak göstermedi. İkinci kuşakta ise iki kadın dışında bütün kadınlar annelerini en önemli danışma ve bilgi kaynağı olarak gördüklerini belirttiler.
İkinci kuşak kadınların çocuklarının aileden bağımsız olması derdi yok
- İkinci kuşak çocuk yetiştiriken otorite ve kurallardan çok bağımsızlık ve özerklik vurgusu baskındı ancak bu kuşaktan kadınlar da otorite ve bağımsızlığı birbirine zıt iki özellik olarak görmüyorlardı. İkinci kuşaktan kadınların anlatılarındaki bağımsızlık vurgusu aileden bağımsızlık değil, "kimseye muhtaç olmama" vurgusu.
- Aileyle dayanışma ve yardımlaşma ilişkileri bağımlılık yaratan ilişkiler olarak görülmüyor. Bu kuşaktan kadınlar hem kendileri hem de çocukları için "kendi ayakları üzerinde durabilme"yi en büyük değer olarak benimsemekle birlikte ailelerinin kendilerini ve kendilerinin de çocuklarını desteklemesini çok doğal karşılıyorlar.
- Dolayısıyla birinci kuşaktan kadınların kendi ailelerinden özerkleşme süreçleri ikinci kuşaktan kadınlar için yabancı bir deneyim.
İkinci kuşak kadınlar için eğitim çocuklarının dünyayla başa çıkacak donanıma sahip olması
- İki kuşaktan kadınlar için de çocuklarının eğitimi çok önemli. Bunun için her türlü fedakarlığı yapabileceklerini söylüyorlar. Birinci kuşak için için "iyi eğitimli", "dürüst", ahlaklı", "faydalı" olmak birbirini bütünleyen özelliklerken ikinci kuşaktan kadınlar eğitimi bu dünyayla başa çıkma mücadelesi, bir donanım olarak görüyorlar.
- Birinci kuşaktan kadınların anlatılarından değişik biçimlerde açığa çıkan adalet fikri ikinci kuşaktan kadınlar için geçerli değil. İlk kuşak bireyin üzerine düşen sorumluluklarını yerine getirdiğinde ödüllendirileceğine yani örneğin iyi okuyan bir çocuğun meslek sahibi ve saygın bir kişi olacağına inanırken ikinci kuşaktan kadınlar için bu türden bir inanç sözkonusu değil, onlar daha çok kişinin güçlenmesini ve istedikerini bu güce dayanarak gerçekleştirmesini vurguluyorlar.
- Kadınlar bir yanda çocuklarıyla ilgili kaygı ve suçluluk duyguları öte yandan da dünyayı tehdit edici bir ortam olarak algılamaları nedeniyle çocuklarının bencilliğini destekliyorlar. Çocuk yetiştirme konusunda anneleriyle en önemli çatışma noktaları da burası. (NZ/GG)
* Yerli Bir Feminizme Doğru, Sel Yayıncılık, Birinci Baskı: Ekim 2001, 496 sayfa, yayına hazırlayanlar: Aynur İlyasoğlu-Necla Akgökçe