Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı oldu, Başbakanlığa eski Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu getirdi. Doğal olarak Erdoğan-Davutoğlu ilişkisi ve yeni Başbakan Davutoğlu üzerine çok sayıda yazı yayınlandı, yayınlanacak da.
Davutoğlu’nun geçmişi ve özellikle dışişleri bakanlığı dönemi her ne kadar “Biz onun cemaziyelevvelini biliriz” dememize yetse de, yeni bilgilere, tespitlere ihtiyacımız var.
Bu anlamda katkı sunan yazılardan birini; Ahmet Davutoğlu’nun eski öğrencisi olan Dr. Behlül Özkan’ın “Survival” dergisi için, Davutoğlu’nun düşünce dünyasına ilişkin yazdığı bir makaleden hareketle, 23 Ağustos 2014 tarihli Taraf gazetesinde yayınlanan açıklamalarını önemsiyor ve bu yazıyı okuyucuya öneriyorum.
Amberin Zaman’ın Özkan’la yaptığı söyleşi, Davutoğlu’nun zihin dünyasına ilişkin epeyi açıklayıcı bilgiler içeriyor. Davutoğlu için “Neo-Osmanlıcı” nitelendirmesi, kamuoyunda “doğru” olarak algılanır ve genel bir kabul görür. Ben de böyle düşünüyordum.
Oysa Davutoğlu’nun 300 makalesini inceleyen ve bakanlık politikalarını takip eden eski öğrencisi Behlül Özkan, “Davutoğlu, Neo-Osmanlıcı değil panislamisttir” diyor! “Osmanlıcılık gayrımüslimleri de içeren bütün farklı etnik ve dinsel grupları Osmanlı kimliği altında toplamayı ve entegre etmeyi düşünüyordu ve ciddi bir Batılılaşma hamlesi başlattı. Davutoğlu, Özal’ı Tanzimat paşalarına benzetir. Batıcı olmakla eleştirir. Abdülhamid dönemi İslamcılığını idealize eder. Ama yanlış okuyor, çünkü Abdülhamid döneminin İslamcılığı defansif İslamcılık ve Osmanlı’nın bütünlüğünü korumaya yönelik. Davutoğlu’nun İslamcılığı defansif değil, yayılmacı. Türkiye’yi Ortadoğu’da merkez olarak konumlayıp Ortadoğu’da yeni birliktelik düşünüyor. Hata buna Bosna ve Arnavutluk’u da katıyor. panislam dünyası Sünni inanışın hegomonik olduğu bir düzen.”
Yeni Osmanlıcı olarak nitelendirilen Davutoğlu’nun, böyle olmayıp da panislamist olması daha büyük tehlikeleri içeriyor!
Burada iki nokta dikkat çekici: Davutoğlu’nun politik görüşleri, Osmanlı’daki Batılılaşma hamlelerinden bile geride. Kaldı ki Özkan, Davutoğlu’nun Avrupa Birliği’ne kesinlikle inanmadığını söylüyor.
İkincisi, panislamist Davutoğlu’nun hayalindeki İslam dünyası Güneydoğu Asya’da bulunan Myanmar’a kadar uzanırken, nedense Türkî Cumhuriyetler diye tabir edilen ülkeleri kapsamıyor! Bir gerçekliğe tekabül etmeyen panislamizmin, sanıyorum propagandasının dahi bu ülkelerde taban bulamayacağı bilindiğinden olsa gerek. Ümmetçilik ile milliyetçilik çatışması…
Ancak bu panislamistçi politik tutumun Türkiye Dışişlerine enjektesi salt bir Davutoğlu ve hatta AKP inisiyatifiyle sınırlı olmayabilir. AKP’nin siyasi yapısının ana akslarından olan İslamcılık, bu dönemlerde uluslararası ilişkilere Türkiye Devleti ve uluslararası aktörler tarafından konjonktürel olarak monte edildiğini sanıyorum. Özellikle ABD’nin ılımlı İslam aksı (kapitalizme yalnızca iktisaden değil, siyasal ve hatta kültürel olarak da yedeklenmiş İslam) üzerinden Ortadoğu politikasını oluşturma stratejisi ile AKP iktidarının dönemsel denkliği, AKP iktidarına ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’na bir ‘oyun’ alanı açtı. Bu durum Türkiye Cumhuriyeti Devleti için bir sorun oluşturmadı. Çünkü bu devlet, merkezi politikalarını duruma göre milliyetçilik ya da İslamcılık sosuyla yürütmekte maharetlidir. Ancak Türkiye dış politikası, oyun alanını gereği gibi kullanamadı ve Davutoğlu’nun panislamizmi, Türkiye’yi etkisini yitirmiş bir figür durumuna düşürdü. Dolayısıyla o İslamcılık montajı, monte edildiği gibi demonte de edilir. Nitekim Batı’nın Arap Baharı adı altında desteklediği muhalefetin radikal İslamcılığın rotasına düşmesi (çünkü İslam ve demokrasi ilişkisi bu topraklarda hala temellendirilemedi. Bir diğer deyişle gelenek, iktidarın ya da muhalefetin elinde olsun, hala geleceği boğma gücü olarak kullanılmakta) ve bu sürecin uç noktası olarak IŞİD olgusu, Batı’da politika değişikliği yarattı. Türkiye’nin burnu sürtülüyor.
Zeytindağı ya da Emeviyye Camii
Ortadoğu toplumlarını, Davutoğlu’nu ve Türkiye dış politikasını biraz olsun anlayabilmek için elbette birçok kaynağın yanı sıra, Falih Rıfkı’nın “Zeytindağı” kitabını da öneririm. Kitap her ne kadar Atatürkçülük merkezli ve dolayısıyla epeyi yanlı bakışla yazılmış olsa da, içinde değerli saptamalar var.
Ağızlarını açtıkça Abdülhamit Han diyenlerin bugünkü dış politikaları, Abdülhamit’i tahtından darbeyle alaşağı eden İttihatçılara çok benziyor! (Bu benzeşmeyi devlet sağlıyor.) İhvan hareketi üzerinden liderliğini Türkiye’nin yapacağı bir İslam entegrasyonu hayali kuran Davutoğlu zihniyeti ile Zeytindağı karargâhındaki İttihatçıların zihniyeti örtüşüyor!
Kudüs’ün tepesinde yer alan Zeytindağı, Osmanlı 4. Ordusunun karargâhıdır. Ordu kumandanı ve İttihatçıların 3 numarası Cemal Paşa, tüm haşmetiyle bölge halkları üzerinde Osmanlı bayrağını Müslüman ortak paydası nutuklarıyla sallamaktadır.
Ne yazık ki, dünyada bunca değişimin yaşandığı 100 yıl sonra Tayyip Erdoğan, Suriye olayları üzerine şöyle demiştir: “İnşallah biz en kısa zamanda Şam'a gidecek, oradaki kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız. O gün de yakın. İnşallah Selahaddin Eyyubi'nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camisi'nde namazımızı da kılacağız. Bilali Habeşi'nin, İbn-i Arabi'nin türbesinde, Süleymaniye Külliyesi'nde, hicaz demiryolu İstasyonu'nda kardeşliğimiz için özgürce dua edeceğiz."
Breh, breh, breh!
Sünni İslamcılık bayrağını sallayarak Ortadoğu ülkelerine ağabeylik taslayan Erdoğan ve Davutoğlu’nun, tarihten ders almadıkları görülüyor.
Dünün İttihatçılarının Zeytindağı karargâhının yerini, günümüz İslamcı iktidarının Emeviyye Cami’si aldı.
Ancak o yakın gün gelmedi!
Emeviyye Camisi’nde namaz kılamadılar!
Osmanlı, Kanal’da boğuldu!
Bunlar da Türkiye’yi IŞİD ve onun gibi İslamcılara boğduracaklar.
Nasıl ki İttihatçılar Osmanlı’nın kalan gücünü emperyal hayaller uğruna harcadılar, İhvan gibi siyasal İslamcıları iktidara getirmek için tüm gücünü kullanan AKP iktidarı da Türkiye’nin gücünü ve itibarını harcıyor. Aklıma şu da geliyor: Davutoğlu’nun panislamistliği olmakla birlikte acaba AKP iktidarı, Suud ve Katar dolarlarının diyetini mi ödüyor?
Bunlar güç delisi oldular. Kibrin üstenci dili ve nobranlığında ya altlarındaki boşluğu örtmeye çalışıyorlar ya da orta büyüklükteki Türkiye’yi büyük güç sanıyorlar. Kurguladıkları sıkletlerini gerçek sanıyorlar. Hâlbuki büyük inşaatlar yapmak, ülkeyi büyük yapmıyor!
Yazıyı Falih Rıfkı’nın “Zeytindağı” kitabından bir alıntıyla bitirelim: “Şaka değil, İslam emperyalizmi yapıyoruz. Arap cenbiyeleriyle bağırsakları deşilerek etleri çöl güneşinde kavrulmuş olanlar! Sizler, ey Sarıkamış’ın buzdağı üstünde donmuş olanların kardeşleri, siz hep pomadlı bir yüz derisinin kapladığı boş bir kafanın içindeki bomboş bir hayalin kurbanları değil misiniz?” (Sayfa 58)
Buradaki pomadlı yüz, Enver Paşa’dır!
Sizler bu pomadlı yüzün yerine istediğinizi yerleştirebilirsiniz.
Sonuçta Davutoğlu’nun Başbakanlığını, başbakanı yeni, rotası eski bir yürütme olarak özetlemek mümkün. (HŞ/HK)