Mardin’in eski merkezinde, her gün şehir sakinlerini ve turistleri karşılayan Cumhuriyet Meydanı üzerinde simge bir yapı yükseliyor. Bugün Mardin Müzesi olarak bilinen bina, aslında Süryani Katolik Patrikhanesi’ne ait ve yanı başında da Patrikhane’nin ibadethanesi Meryem Ana Kilisesi bulunuyor. Bu kilise nispeten şanslı. Çünkü en azından bölgedeki bir başka Süryani Katolik ibadethanesi Mor Efrem Manastırı gibi bakımsız bırakılarak, harabeye dönüştürülmemiş durumda.
Hem eskiden Patrikhane binası olan Mardin Müzesi, hem de Meryem Ana Kilisesi, 4 Mayıs’ta başlayan 4. Mardin Bienali’nin önemli durakları arasında yer alıyor. Bu yapılar, Döne Otyam’ın direktörlüğü ve Fırat Arapoğlu, Nazlı Gürlek ve Derya Yücel’in küratörlüğünde gerçekleşen bienal aracılığıyla kapılarını sanatseverlere açıyor ve geçmişin hatırlanmasına vesile oluyor.
1895 yılında inşa ettirilen Patrikhane binası, resmi kayıtlara göre 1988’de Kültür Bakanlığı’na “devredildi” ve restore edilerek 1995’ten itibaren müze olarak kullanılıyor. Süryani Katolik toplumunun binanın iade edilmesine dair çağrılarına kulak asılmadan…
Bu “müze binası” ve çevresi bienalin ana ekseni içinde. Ana binanın yakınında plastik pencere çerçeveleri ile “yenilenmiş” bir mekanda sergilenen işler arasında ise Bilge Alkor’un Schubert’in “Kış Yolculuğu” serisinden esinlenerek yaptığı eseri “Karda Onun Ayak İzlerini Bulamıyorum” yer alıyor. Bu eser bölgenin soykırım tarihi nedeniyle akıllara ister istemez 100 yıl önceki kar yağışını getiriyor. Yaşanan felaket yüzünden ilahi bir uyarı olarak yorumlanan, Kürtçe “Berfa Sor” yani “Kırmızı Kar” dönemini… Bu süreçte, Süryani Katolik cemaati yetkililerinin anlattığına göre, Süryani Katolik Patriği olası bir ölümden kurtarılması için Lübnan’a kaçırılıyor ve sonrasında da Patrikhane artık Mardin’de varlığını sürdüremeyecek hale geliyordu.
Eski Süryani Katolik Patrikhanesi’nin yanı başındaki Meryem Ana Kilisesi’ndeyse Taner Ceylan’ın “Acıların Adamı” isimli yapıtı bulunuyor. “Seni Seviyorum” serisinin ilk resmi olan bu Mesih İsa portresi, Pedro de Mana’nın 1673’te yaptığı “Acıların Adamı Olarak İsa” adlı ahşap heykelinden esinlenilmiş. Taner Ceylan’ın anlattığına göre eserin ilginç bir hikayesi bulunuyor. Sanatçı yapıtının Mardin Bienali’nde bir kilisede sergilenmesini istiyor. Döne Otyam da resmi Katolik kilisesi geleneklerine ait olduğu için Meryem Ana Kilisesi’ne götürüyor. İlginç olansa kilisenin deposundan resimdeki heykele çok benzeyen, Ceylan’a göre yaklaşık 400 yaşında bir başka ahşap Mesih İsa heykelinin çıkması…
Taner Ceylan’ın “Acıların Adamı” eseri önünde, elindeki heykel ile gülümseyerek gazetecilerin fotoğraf makinelerine ve sanatseverlerin Instagram hesaplarındaki canlı yayınlarına poz vermesinden hemen önce ise tarihi heykeli bulan Süryani Katolik cemaatinden yetkili bölge tarihini anlatıyordu.
Ana gövdesi “10 Emir”i simgeleyen 10 sütun üzerinde yükselen kilisede konuşan yetkili, 1950’ler, 1960’lara kadar 4 bine yakın cemaati bulunan, bu nedenle de Pazar ayinlerinin yer darlığı nedeniyle 4-5 kez yapıldığı bu ibadethaneye gelen Süryani Katolik aile sayısının bugün 10’a düştüğünü söylüyordu. Belki, kilisenin kubbesini ayakta tutan 10 sütun 10 emri temsil ettiği, bu emirlerden biri de yalana karşı olduğu için, bu yetkili tarihi “mümkün olduğunda” doğru anlatıyordu; ancak eksiklerle, olabildiğince “naif” bir şekilde. Yetkilinin “1915” dedikten sonra sesi kısılıyor ve ağzından dökülebilen tek cümle şu oluyordu: “Burada bir karmaşa dönemi yaşanmış” Çünkü Mardin “hoşgörü” şehri… Yoksa? (SK/ÇT)