Ayşe P.'nin uyguladığı şiddete boyun eğmeyerek kocasından boşanması, "yuvasını dağıtması" elbette cezasız kalmayacaktı (!). Zaten kalmadı da. 7 Aralık sabahı Ankara'daki Dışkapı semtinden işe giderken eski eş tarafından öldürüldü (!).
Görevini yerine getirmenin tatminiyle İstikbal Y., Ayşe P.'nın kardeşini aradı ve "kardeşini lime lime doğradım, gel ölüsünü buradan al" sözleriyle haberi verdi. Ayşe'nin bedeninden akan kanlar ise hepimizin eşitliğe ve adalete olan inancının üstüne aktı.
Ayşe ve Ayşelerin ölümünden halen sadece eşlerin, eski eşlerin, sevgili ve eski sevgililerin mi sorumlu olduğunu düşünüyoruz?
Ataerkil gelenekleri yeniden üretenlerin, kadın-erkek eşitsizliğini körükleyenlerin, bu eşitsizliğin ve ayrımcılığın ortadan kaldırılması için hiçbir çalışma yapmayanların, görevlerini gereği gibi yerine getirmeyen kolluk, yargı ve yasamanın sorumluluğu yok mu sizce?
Ayşe'nin ölümü, kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda ne kadar yol alınabildiği ve samimiyet sorgulaması açısından hepimize bir ders niteliğinde.
Ayşe P. 13 Ekim 2010'da eski koca kapısına dayandığında yardım için aradığı polislerden "bacım bizim başımızı belaya sokma" cevabını aldı.
Ayşe P. 4 Kasım 2010'da da eski eşin tehditleri ve kaçırarak fiziksel şiddet uygulaması nedeniyle Ankara Aile Mahkemesi'ne başvurularak koruma tedbiri istendi. Ancak boşanmış eşlere 4320 sayılı yasanın uygulanmayacağı gerekçesi ile koruma tedbiri talebi reddedildi. Ve ne yazık ki eski koca 7 Aralık 2010'de Ayşe P.'yi öldürdü.
4320 sayılı yasanın eksiklikleri ve yoruma açık yanları nedeniyle birçok kadın korumasız kalıyor. Kadın örgütlerinin mücadelesi sonucunda çıkarılan yasanın öncelikli amacı kadının şiddetten korunmasıydı. Ancak devletin kadını değil aileyi koruma öncelikli anlayışı kadınların hayatlarına mal olmaya devam ediyor.
Bazı yargıçlar 4320 sayılı yasayı "evlilik" ilişkilerde ve boşanmış çiftler arasındaki şiddet durumlarında uyguluyor, bazı yargıçlar da düzenlemenin sadece resmi nikahlı eşler arasındaki şiddet durumları için uygulanabileceği yorumuyla kadınların koruma taleplerini geri çeviriyor.
Bu yüzden Türkiye Büyük Millet Meclisi en kısa zamanda yasayı yoruma açık olmayacak biçimde evli/bekar/boşanmış farketmeksizin bütün kadınların erkek şiddetinden korunmasını sağlayacak şekilde yeniden düzenlemelidir.
Ayrıca şiddet tehdidi altındaki kadınlar için yeterli sayıda sığınmaevi açmak, şiddeti doğuran zihniyetin değişmesi için çalışmalar yapmak ve uygulayıcıların kadına yönelik şiddet sorunu konusunda duyarlılık kazanmalarını sağlayacak tedbirleri almak da, yasa çıkartmak kadar önemlidir ve devletin görevidir.
Her gün üç kadın Ayşe'nin yaşadıklarını yaşayarak öldürülüyor. Ateş salı günü bizim çevremize düştü; bir kez daha gördük ki, kadına yönelik şiddet ateşi o kadar uzağımızda değil ve sadece başkalarının başına gelmiyor. (SKC-EKT/EÖ)