10 ve 24 Ağustos 2014 tarihlerinde Cumhurbaşkanlığı
Seçimleri yapılacak. 10 Ağustos ilk tur seçimi 3 aday, 24 Ağustos
İkinci tur seçimi ise; 10 Ağustos seçimini ilk sıralarda tamamlayan
iki aday arasında yapılacak. Ancak ikinci tur Cumhurbaşkanlığı seçimi,
ilk turda üç adaydan hiçbirinin seçimde kullanılan toplam geçerli oyların
yarıdan bir fazlasını alamamış olması durumunda yapılacak.
Türkiye Cumhuriyeti 12. Cumhurbaşkanlığı seçimleri, ilk kez halk oylamasıyla yapılmasının yanı sıra, eşitsiz koşullarda gerçekleştirilecek olması nedeniyle de, tarihsel önem taşıyan seçimler arasında yer alacak. Ayrıca bu seçimler, sonuçları ile de Türkiye’nin tarihsel önem taşıyan seçimler listesinde yer almaya aday seçimler olacak gibi görünüyor.
Seçimde yarışacak üç aday var.
Bu adaylardan biri; adaylığı büyük bir organizasyon ve gösteriyle, 28 TV kanalında 2 saate yakın canlı yayınlanan program ve konuşmasıyla ilan edilen, (AKP) Adalet ve Kalkınma Partisi lideri, 12 yıldır Başbakanlık yapan ve seçimlere de Başbakan ve icranın başı olarak görevdeyken katılacak olan, Recep Tayyip Erdoğan.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci adayı, “Erdoğan seçilmesin” şiarı ve çatı adayı olarak Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) tarafından önerilen, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile diğer üç küçük siyasi partinin de desteğini alan partiler dışı bir kişi olarak, Ekmelettin İhsanoğlu oldu.
Uzun süre İslam Konferansı Örgütü (yeni adıyla İslam İşbirliği Teşkilatı-İİT) üyeliği ve (yaklaşık 10 yıl) örgüt genel sekreterliği yapan, demokrat - laik bir diplomat ve akademisyen olarak yurt dışında da tanınan, seçmenlere İslam referansıyla sunulan Ekmelettin İhsanoğlu, beş siyasi partinin seçimlerde Erdoğan’a karşı ortak Cumhurbaşkanı adayı olarak gösteriliyor.
Selahattin Demirtaş, Halkların Demokratik Partisi (HDP) ile toplumun; azınlıkların, demokrat ve ilerici tüm kesimlerin, kadınların, gençlerin, yeraltında ve yerüstünde çalışan işçilerin, memurların, LBGT bireylerin, dil / din / ırk / mezhep nedeniyle ayrıştırılan ve ezilen grupların ortak önerisiyle, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin üçüncü adayı oldu.
Üç adaylı ve iki turlu bu Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, üç aday arasında iki temel yarış sürecek. Bu yarışlardan ilki doğrudan sistemle, ikincisi ise temel ve demokratik hak, özgürlük çerçeveleriyle ilişkili.
Erdoğan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kuvvetler birliğinin başı olmak ya da sistemi süreç içinde bu yapıya dönüştürmek için katılıyor. Gücü ve dayanağı, bu çoğunlukçu yapıyı sağlayacak yeterli sandık desteğine ve büyük ustalık aşamasına ulaştığı inancı. Erdoğan bu konuda; hem siyaset açısından sorumsuz Cumhurbaşkanlığı ve parlamenter sistemi savunan beş partinin adayı, kitleler için İslam referansı taşıyan Ekmelettin İhsanoğlu’yla hem de Kürt-Türk ve tüm azınlıklar ile ezilenlerin ortak adayı Selahattin Demirtaş’la yarışmak durumunda.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci yarışı; İslami muhafazakarlığının dışında temel hak ve özgürlüklerin, eşit birey anlayışının toplumda kabul görmesi ve yaygınlaşması yönündeki siyaset üzerinden yürüyecek. Bu siyaset çekişmesi Ekmelettin İhsanoğlu ve Selahattin Demirtaş arasında gerçekleşirken, Erdoğan’ın kutuplaştırarak koruma altına almaya çalıştığı seçmen tabanı da, bu yeni siyasi yansımadan etkilenebilir.
Şimdi; yukarıda çizilen ikili seçim süreci güçler dengesini 30 Mart 2014 Büyükşehir seçimleri verilerinden hareketle sergilemeye ve analiz etmeye çalışalım.
30 Mart’ta Büyükşehir’lerde aynı anda üç seçim yapıldı. Bu seçimden ikisi, yani belediye başkanlığı ve meclis üyeliği seçimlerinde seçmenler aynı anda iki oy kullandılar. Seçmenlerin bir kısmı her iki seçimde de aynı partiye oy verirken, bazı seçmenler ise farklı tercihlere yöneldi.
Örneğin 30 Büyükşehir’de toplam kayıtlı seçmenlerinin yüzde 36,1’i her iki seçimde de oyunu AKP’ye verdi. Demek ki Erdoğan’ın sadık seçmen kitlesinin büyüklüğü her yüz seçmenden 36,1’ine tekabül ediyor.
Ekmelettin İhsanoğlu’nu destekleyen partilerin seçmenlerinin büyüklüğü yüzde 36,3 olarak ölçülürken, Selahattin Demirtaş’ın her iki seçimde de aynı biçimde oy kullanan kitlesinin büyüklüğü de toplam kayıtlı seçmenlerin yüzde 4,5’ine eşit.
Demek ki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turuna başlarken Erdoğan’ın gücü yüzde 36,1’iken, karşısında yüzde 40,8’lik bir seçmen kümelenmesi bulunuyor. Bir de kayıtlı seçmenlerin yüzde 9,1’lik kesimi var ki, bu kesim aynı seçimde iki farklı tercihi sandığa yansıtanlardan oluşuyor.
Farklı tercihleri aynı anda sandığa yansıtan seçmenlerin üçte biri kullandıkları iki oydan birini AKP’ye vermişlerden oluşuyor. Bu da AKP’nin oy potansiyelini yüzde 39,4’e kadar yükseltiyor. Buna karşın Çatı adayının (E.İhsanoğlu) oy potansiyeli yüzde 47,6’ya, Selahattin Demirtaş’ın oy potansiyeli de yüzde 6,5’e kadar artmış oluyor.
Seçimlerde yurtdışındaki seçmenler tarafından kullanılacak oyların da yurtiçindeki eğilimleri yansıtacağı ön kabulünden hareket ettiğimizde, bazı varsayımlara dayalı olarak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turuna ilişkin kimi senaryolar üretilebilir.
Örneğin;
- AKP’nin sadık seçmenleriyle, 30 Mart seçimlerinde kullandığı iki oydan birini AKP’ye atmış olanların tamamı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de sandık başına gidip geçerli oy kullanır ve seçimde geçerli oy oranı yüzde 78 olursa, R.T.Erdoğan ilk turda seçimi kazanır.
- Çatı partilerinin sadık seçmenlerinin tamamı ve 30 Mart seçimlerinde kullandığı gibi iki oydan birini çatı partilerine vermiş seçmenlerin en az yarısı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ekmelettin İhsanoğlu’na oy verir ve seçimde toplam geçerli oylar kayıtlı seçmenlerin yüzde 80’i düzeyinde ya da daha üstünde olursa, E.İhsanoğlu seçimleri ilk turda kazanarak Cumhurbaşkanı seçilebilir.
- Seçimde geçerli oy oranı yüzde 85 ve dolayında olur ve propaganda süreci sonrasında seçmenler yeni siyasi tercihlerini sandığa yansıtırsa, seçim ilk turda sonuçlanmaz ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci tura kalır.
Elbette Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 30 Mart seçimlerinde olduğu gibi her 1000 sandığın 15’inde oy kullanan seçmenlerin sayısı, sandıkta kayıtlı seçmen sayısından fazla olmayacak ve eşitsiz koşullarda yapılan seçimler, sandıklara sahip çıkılarak en azından sağlıklı biçimde yürüyecektir.
Bakalım gelişmeler ne yönde olacak ve ortaya çıkacak sonuçlar bize ne gösterecek, bu süreci hep birlikte izlemeye çalışacağız. (ST/HK)