Türkiye'de özellikle son yıllarda büyük bir değişim ve el değiştirme süreci yaşayan medya ve çalışanları üzerinde büyük bir baskının olduğunu biliyoruz.
Siyasal iktidar politik hedeflerini gerçekleştirmek için medyanın mutlak biatını istiyor. Doğrusu zaten sicili "objektiflik, bağımsızlık" noktasında belki de karakteri gereği çok temiz olmayan ana akım medyanın bu biat etme yolunda çıkarsal davrandığını ve siyasal erkin taleplerinin dışına pek çıkmadığını görüyoruz.
Dolayısıyla sorun olarak iktidar için sol, sosyalist basın ile Kürt basının yanı sıra bazı demokrat çevreler çıbanın başı oluyor.
Üniversiteler ve gazetecilik
İşte ben de bu muhalif kesim içinde yer alan bir gazeteciyim. Van'ın Başkale İlçesi'nde 1985'de dünyaya geldim. Liseyi ilçede tamamladıktan sonra Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü'ne başladım.
Çeşitli nedenlerden kaynaklı bırakmak zorunda kaldığım öğrenimime İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü'nde devam ettim. Hala Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basın Ekonomisi ve İşletmeciliği Bölümü öğrencisiyim.
Bu minvalde başlayan gazetecilik hikâyem okuduğum üniversitelerin iletişim fakülteleri bünyesinde faaliyet yürüten gazete, ajans, radyo ve televizyonlarda, Kürtçe yayın yapan Azadiya Welat gazetesi ve Dicle Haber Ajansı (DİHA) ile yerellerde bazı televizyon kanalları ve prodüksiyon şirketlerinde devam etti.
Merak
Her mesleğin kendine özgü özellikleri vardır. Belki de hepsinde ortak olan özellik "merak" olmaktadır. Ancak bu bizim mesleğimiz açısından farklı bir anlamı vardır. Hatta olmazsa olmazıdır.
Bu açıdan belki de gazeteciler herkesten daha fazla çocuk kalan insanlardır. İnsanın en "tehlikeli" ama aynı zamanda en güzel "kötü" huylarından biri olan "merak" hiç bırakmaz peşlerini.
Dünyaya gözlerimizi açtıktan kısa bir süre sonra her nesneye dokunma, ısırma, hırpalama, şaşırmaya iten o bilme merakı ya da aynı anlama gelmek üzere bilme aşkı.
Bir zamanlar bizim gibi olan büyüklerimizin her şeyi donduran o olağanlık ve sıradanlıkla adeta isyan ettiren o merak.
Einstein'ın parçalanmasını atomdan daha zor olduğunu söylediği gelenek ve kuralların katılaştırdığı her şeyi bir akış halinde olduğunu haykırmaya çalışan o bilme aşkının-merakının çocukluk hali.
Bu merak büyüklerin kurallarına itaatsizdir, yeniye, gerçeğe eğilimlidir. Büyükleri ve katı kural ile sistemi tedirgin eden de budur sanırım.
Ev baskını
Bundan yola çıkarak hep gazeteciliğin muhalif olması gereğine inandım.
Öyle ya gazeteci dediğin bilgi-enformasyon verir kamuoyuna. Sanırım muhalifliği benimsediğim için 20 Aralık 2011'de Diyarbakır'daki evim silahlı polislerce basıldı.
Aslında bir anlamıyla eve dolan polislerin saiklerini biliyordum. Kendimce doğruların, hakikatin yolunu seçmiş ve gerçekleri topluma götürme görevini yapıyordum.
Faaliyetlerim muktedirlerin yaptıklarını doğrulama ya da manipüle etmeye hizmet etmiyordu. Aksine deşifre ediyor ve buda onları kızdırıyordu.
Suçlamalarını da tahmin ediyorum. Tarihte, muktedirlerin istem ve projeleri hilafına davrananların yeri geldiğinde "cadı" ya da "bedevi", yeri geldiğinde "vahşi" veya "barbar" denilerek katledilmeleri, sürülmeleri ve bertaraf edilmeleri ender rastlanan bir durum değildi.
Nasıl ki günümüzde kendileri gibi düşünmeyen herkesi "terörist" yaftasıyla bastırma-yok etme yoluna gidiyorlarsa.
İtirafçılık
Tahmin ediyordum da bütün bunları. Ama o kadar yaygarası ve propagandası yapılan "ileri-uygar-gelişkin demokrasileri" gereği onlardan duymak hakkımdı.
Ancak polislerin bu yönlü bilgi vermeye pek niyetleri yoktu. Onun için bana söylenen tek şey İstanbul Özel Yetkili 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararıyla hakkımda açılan soruşturma nedeniyle gözaltına alınacağım oldu.
Bir gün kaldığım Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü "Terörle Mücadele Şubesinde"nde (TMŞ) herhangi bir bilgi verilmedi. İstanbul Emniyeti TMŞ'de kaldığım üç günde gece yarısı saat 3-4 civarında "sohbet" adı altında yapılan örtük sorgularda da bir bilgi verilmedi.
Bu bilgi yerine susma hakkımızı ısrarla belirtmemize rağmen defalarca "sohbetlere" çağırıldık. "Sohbetlerde" de önce "arkadaşlarınız üzerine ifade verin, sizi hemen salalım" şeklinde itirafçılık dayatıldı.
Gizli tanık
Çıkarıldığım savcılık ve nöbetçi hâkimlikte ne ben ne de avukatlarım dosyadaki gizlilik kararı nedeniyle suçlamaları biliyorduk.
Yurt dışı seyahatlerim, gazetecilik faaliyetlerim ve katıldığı bazı etkinliklerde yaptığım konuşmalar ile basına verdiğim mülakatlar soruldu.
Bir de "gizli" tanık benim KCK'nın üyesi olduğumu "düşünüyormuş". Hala ne ben ne de avukatlarım dosyaya ulaşamıyor. Dolayısıyla iddianamenin çıkacağı günü bekliyoruz.
Evet, yukarıda özetlediğim süreç şimdilik sadece gazetecilik mesleğimi değil hayatımı da kesintiye uğratmış durumda. İçerisini anlatmak çok kolay olmuyor.
Hayaller
Sanırım kelimeler bir durumu izah ederken hiçbir zaman bir insanın özgürlüğünün kısıtlanmasını ifade ettikleri zamanki kadar kifayetsiz kalmaz. Hayat içerde bir anlamıyla donuyor.
Dışarıdaki hayaller, program ve projeler o kadar kısa bir süre içinde uzak ve ulaşılmaz oluyorlar ki, inanamazsınız. Ancak bu sefer de bir hayalin ağırlığı, önceliği, etkisi diğer tüm hayal ve projelerin üstüne bir karabasan gibi çöküyor.
Tüm hayal ve projeler özgürlük hayalinin, zihnin dehlizlerinde kayıp olan silik bir gölgesine dönüşüyorlar.
Çalışmalara el kondu
Doğrusu F Tipi cezaevlerinde var olan kısıtlamalar çok fazla bir çalışmaya olanak da vermiyor. Yüksek lisans tezim vardı. Küreselleşen Medyada Yerel Basının Finansal Yapısı konulu. Ancak gözaltı sırasında teknik araçlarıma el konulduğu için şimdi durmuş vaziyette.
Avukatım aracılığıyla imajı kopyalandıktan sonra iadesi için başvurduk ancak bir sonuç alamadık. Kimbilir belki de suç delili olarak çoktan iddianamemde yer almıştır bile.
Yine Kürt Basın Tarihi üzerine bir kitap çalışması için arşiv çalışmam vardı. Ona da aynı gerekçelerle el konuldu. Başvuruma rağmen o da iade edilmedi. Öncesi burada üzerine yoğunlaşma olanağım olmasına rağmen bilgi ve belgelerin verilmediğinden mağdur edilmiş durumdayım.
Destek ve dayanışma
Gözaltı ve tutuklama esnasında da tutuklandıktan sonra da çalıştığım kurumun maddi manevi desteğini aldım. Gerek avukatın tutulması gerekse maddi ihtiyaçlarım kurumca karşılandı. Hala desteği sürüyor.
Yine bu süreç boyunca birçok demokratik kurum çevre ve dostlardan destek dayanışma gördüm.
Bu süreçte dostluk, arkadaşlık ve dayanışmayı esirgemeyen tüm kurum ve kişilere müteşekkir olduğumu belirtmekle birlikte, bu desteklerinin ortaklaşma, dayanışma ve yardımlaşma duygularım ve inancımı her zamankinden daha da güçlendirerek, bunların gerekliliğinin hayatım sarsılmaz bir ilke olarak kalacağını teyit etti.
Tercih
Dışardayken düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik dava ve konulara yönelik hassasiyet ve duyarlılığım vardı.
Zaten "Kurtuluş yok tek başına..." inancında olduğumdan gerek muhabirliğim gerekse editoryal çalışmalarımda ifade özgürlüğüne yönelik dayanışma vardı.
Sanırım bir gün tekrar hareket serbestliğime kavuşunca bu yönlü sorun ve sıkıntıları daha çok kendime dert edineceğim ve edinmek durumunda, zorunluluğundayım.
Şu an içerde olmamın bir nedeni ve en önemlisi de sanırım bu tercihimdir. Şu an yüzü aşkın gazeteci meslektaşım içeride bulunmaktadır. Bunlar tutuklanırken bir gün benim kapımın da çalınacağının farkındaydım.
Çünkü tutuklanan birçok meslektaşımı bire bir tanıyorum. Önemli bir kısmını da gazetecilik faaliyetleri ve haberleriyle biliyorum. Benzer faaliyetler yürüttüğüm bu meslektaşlarım alınması her zaman benim açımdan bir kaygı sebebi ve her birinin alınması- tutuklanması aynı zaman da bir baskı unsuruydu.
Hapishane, işsizlik
Takdir edilir ki gazetecilerin böylesi hukuksuzluklarla derdest edilmesi de duyarlı, muhalif kesimlere göz dağı vermek ve toplumu bastırmak amaçlıdır.
Nitekim tutuklanan gazetecilerin yanı sıra bir çok gazetecide bugün bilinen muhalif ve eleştirel duruşları sonucu işsiz kalmaktadır.
Son olarak bu hukuksuz tutuklama nedeniyle hem maddi hem de manevi olarak mağdur edildim ve bu durumun daha ne kadar süreceği, ne kadar artı mağduriyetlere neden olacağı belli değil.
Ancak ne olursa olsun bana suçlama olarak yöneltilen, Apê Musa (Musa Anter), Migdat Mithat Bedirxan, katledilen tüm gazeteciler, mağdur edilen tüm ezilenlerin haberlerini yaptığım için dışlanan, zulme maruz kalan ezilenlerin yanında olacağımın bilinmesini isterim.
Tekrar BİA/bianet ile destek veren, duyarlılık gösteren herkese teşekkür, saygı ve selamlar.
* Ertuş Bozkurt, 26 Şubat 2012
** Hapis Gazeteciler "Suç"larını Anlatıyor yazı dizisinde yer alan diğer mektupları okumak için tıklayın.