Eşim ve kızım mutfakta konuşuyorlar, bir şeyler yapıyorlardı. Biraz sonra ellerinde helva tabakları ile geldiler. "Helvanın bu kadar güzelini hiç yememiştim" dedim.
Bir iki diyalogdan sonra eşim, bu aralar pek gazete okumadın değil mi dedi. Son günlerde özellikle gözle ilgili olmak üzere bazı sağlık sorunlarım nedeniyle gazetelerden, haberlerden uzak kalmıştım.
"Tereddütlü söz ve tavırları nedeniyle, bir şey söylemek istiyorsun galiba" dedim. "Evet, Erşen" dedi. Vay ki Vay! Pandemiden itibaren Ankara’ya gitmedim, ameliyat olmuştu, telefonlaşıyorduk, birkaç aydan beri de ihmal etmiş aramamıştım.
İki yıllık askerliğimizin 1966, 67, 68 yıllarında geçen yedek subaylık dönemini Sarıkamış dağlarında yaşarken tanışmıştık Avukat Erşen Sansal ile.
Yüreklerimizin “Birer birer ve hep beraber” yaşamak arzu ve heyecanı hep süregeldi. Benden bir yıl önce fakülteden mezun olmuş, stajını da bitirmişti, askerlik bitince hemen yazıhane açtı. O zamanlar avukat yazıhaneleri genellikle ayrı odalar halinde inşa edilmiş iş hanlarındaki tek odalardan ibaret olurdu.
Erşen’in yazıhanesi de Ankara Anafartalar caddesindeki eski Adliye Binasının arka yan tarafında bulunan Işıklar Caddesindeki Dere Han’da idi. Ömrü boyunca baktığı davaların tamamına yakını mazlum ve mağdurların haklarını savunmaktan ibaretti.
Bu da, para pul hesabı yapmadan, sosyalistleri, muhalifleri ve kimsesizler ile garibanları savunmak demekti. Saymaya kalkarsak eksik kalır.
Hemen akla gelenler olarak Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan; Haydar kutlu, Nihat Sargın; 12 Mart dönemi Türkiye İşçi Partisi (TİP); 12 Eylül Dönemi TİP; Ankara TKP; TÖB-DER; DİSK; Barış Derneği; Aydınlar Dilekçesi; Vasıf Öngören’in “Tiyatro Davası” gibi davalarda sanıklar savunmanı olarak bulundu.
Doğan Öz, Cevat Yurdakul, Necdet Bulut’un öldürülmeleri; Ankara Bahçelievler ve Sıvas katliamlarında maktul yakınlarının ve mağdurların davaya katılımlarını sağlayarak haklarının savunuculuğunu yaptı.
İddia ve savunmalarını doktora tezi çalışır gibi hazırladığının tanığıyım. Sadece birini anayım: Yazdığı, yönettiği, oynadığı oyunlarda toplumsal düzene eleştiri getiren tiyatrocu Vasıf Öngören, -galiba gizli örgüt kurmak iddiasıyla- tutuklu yargılanıyordu. O oyunlardan kamuoyunda en çok yankı uyandıran “Asiye Nasıl Kurtulur”un halen de hatırlarda olduğunu sanıyorum.
İşte o dava nedeniyle Erşen’in tiyatro ve tarihi konusunda kitaplar devirdiğini biliyorum; bir de İstanbul’dan Vasıf Öngören’in ağabeyi Ferit Bey gelir, birlikte konuları müzakere ederlerdi.
Tüyler ürpertici vahşet olan Bahçelievler katliamı davası nedeniyle verilen cezanın infazındaki en hafif tabiriyle laubalilik ve sorumsuzluk (Ya da kasıt?) yakın geçmiştedir, çok yazıldı çizildi; Erşen’in o konuda ısrarlı takiplerinin de katkısıyla yanlışlar ortaya döküldü, saklanamaz oldu.
Özel Harp Dairesi'nin ve sivil uzantılarının ve Ülkü Ocakları'nın ilişki ve eylemleri ile ilgili araştırma ve etkin soruşturma yapmaya çabalayan ve böylece arı yuvasına çomak sokan Ankara C. Savcısı Doğan Öz’ün katledilmesine dair ceza yargılaması, hukuk tarihine geçecek trajik bir süreçtir.
Ankara 1 No.lu Askeri Mahkemesinin defalarca verdiği mahkumiyet kararları Askeri Yargıtay Dairesi'nce çeşitli sebeplerle bozulmuş, nihayet sondan bir önceki mahkumiyet kararının da bozulmasına dair Daire kararına uyulmamasına ve bozulan mahkumiyet kararında ısrar edilmesine dair ilk derece mahkemesince verilen karar Askeri Yargıtay Daireler Kurulu'nca, delillerin mahkumiyete yeterli görülmediği gerekçesiyle, yedi muhalif oya karşı sekiz oyla bozulmuştu.
İlk derece mahkemesi de, Askeri Yargıtay Daireler Kurulu kararı bağlayıcı olduğundan zorunlu olarak beraet kararı veriyorum deyip davayı sonlandırmıştı.
Yakalanan tetikçiyi başlangıçta tanıyıp teşhis ederek “Fail budur” diyen tanıkların bir kısmı sonraki aşamalarda -kim bilir hangi etkenlerle- teşhis konusunda tereddüt içeren ifadeler verirken, apartman kapıcısı olan bir tanığın her aşamada net olarak tetikçiyi teşhis ettiğini; bozma kararlarından galiba birinde, kapıcı olan tanığın ifadesindense “okumuş” tanıkların ifadesine itibar edilmesi gerektiği mealinde gerekçeye de yer verildiğini hüzünle anlatan Erşen’den dinlemiştim. Kuşkusuz ki, mahkumiyet yönündeki deliller, tanık ifadelerinden ibaret değildi.
O dönemlerde devlet görevlilerinin, solcuların avukatlarına şimdilerde olduğu gibi, azılı suçlu nazarıyla bakıp alenen itip kakma gibi kaba davranışları pek yaygın değildi; ancak neden hep solcuların avukatlığını yapıyor (örneğin silah veya uyuşturucu kaçakçılarının, müteahhitlerin, patronların değil de…) diye örgütsel bağ araştırılır ve bulmaya çalışılırdı.
Örneğin bazı istihbaratçıların gelip Dere Han’ın çaycısına Erşen Bey neden solcuların davasına bakıyor diye sorgu sual ettiklerini, onun da “Valla benim bildiğim ekmek parası için” diye cevapladığını çaycı anlatmıştı.
Hayatımın çeşitli dönemlerinde Ankara’daki ikametlerimde ve Anadolu’nun çeşitli yerlerinde görevli iken Ankara’ya gelişlerimde Dere Han'daki o yazıhane sürekli uğrak yerimdi. Acı tatlı hatıralar, şarkılar, türküler, şiirler, İstanbul’daki duruşmalar için Ankara’dan geceleri otobüsle toplu uğurlamalar bir başka yönden de birer şenlikti.
Savcı olarak görev yaptığım beş bin nüfuslu Kargı’ya çağrım üzerine Av. Ziya Acar ve Av.Turgut Akın'la birlikte gelmişlerdi, iki gün boyunca harika ormanlarda gezi ve piknikler… uzar gider. Uzatmayacağım .
Yetmişli yılların ortalarında Ziya Acar ve Kemal Burkay da Dere Han'da bir oda kiralamışlardı. 1980 darbe döneminde Ziya Acar canını Fransa’ya attı dönmedi, Kemal Burkay gittiği Avrupa’dan yıllar sonra döndü ve onları bir daha görmedim. Erşen ise sonraları Av. Nevzat Helvacı ve Av. Nezahat Gündoğmuş ile birlikte Necatibey Caddesindeki yazıhaneye geçmişti
Erşen’e sonsuz sevgi ve saygılarımı tekrar ifade ederken, 22 Temmuz 2012 tarihinde Faruk Bildirici’ye gönderdiğim mesajla bitireceğim.
Sayın Faruk Bildirici,
Bugün, Hürriyet Pazar’daki yazınızda bahsettiğiniz yıldızı keşfinizden ötürü sizi kutluyorum. Ayrıca kadirbilirliğiniz ve hakşinaslığınız nedeniyle şükranlarımı sunuyorum.
“Şöhretsiz Yıldız” Ne kadar doğru ve isabetli bir teşhis! Yarım asırdan beri yakın arkadaşım olan Av. Erşen Sansal’ı ifade etmek için hiç böyle bir tanım yapamamıştım. Her zaman zulme ve zorbalığa karşı adalet fedaisi, erdem abidesi, tevazu içinde derviş, bir şöhretsiz yıldız!..
Bunları övgü olsun diye değil (öyle şeylere metelik veren de değil zaten), geldik gidiyoruz, gerçeğin yakın tanığı olduğum için kaydediyorum.
Tekrar teşekkürler, selâmlar, sevgiler, saygılar. (AG/APK)