Daha önce 2011 yapımı "Shame" filminde seks düşkünü bir erkeğin hayatını seyretmiş, hatta adamın haline biraz da üzülmüştük. Görsel estetiğe önem veren ve daha ziyade insancıl duyguları göz önüne çıkaran "Shame", bu konuyu ele alan yegane filmlerden biriydi. Şimdi aynı konuyu başka bir bakış açısıyla, daha gerçekçi ve çiğ taraflarıyla anlatan başka bir film vizyonda. Kadın düşmanlığı (mizojini) taşıdığından da şüphelenilen, aşırı ve aykırı Danimarkalı autör sinemacı Lars von Trier'in gözünden bakacağız bu sefer seks düşkünlüğü temasına.
Serinin ismini Trier'in kendisi koymamış olsa da, “Deccal” (Antichrist) ve “Melankoli”den sonra “Depresyon Üçlemesi”nin son filmi olarak anılıyor “Nymphomaniac”.
Seks bağımlısı değil, seks düşkünü
Film, Joe isimli 40'lı yaşlarda bir kadının kendisini sokakta yaralı olarak bulup evine getiren 50'li yaşlardaki entelektüel ama aseksüel ve bakir bir adam olan Seligman'a anlattığı ve kendi hikayesi olduğunu söylediği seks düşkünü bir kadının (nemfoman) hayatını gösteriyor seyirciye.
Çok basit döşenmiş, duvarları demode ve yıpranmış duvar kağıdıyla kaplı, daha ziyade bir tiyatro sahnesine benzeyen bir odada bu iki insanın gece boyunca yaptığı konuşmalardan oluşuyor film. Burası muhtemelen İskoçya'da küçük bir kasaba. Seyrettiğimiz canlandırmalar ise Joe'nun hikayesinin Joe veya Seligman tarafından tasavvur edilmesi.
“Belki benim diğerlerinden tek farkım, gün batımından hep daha fazlasını talep etmem. Güneş ufka vardığında daha görkemli renkler görmek istemem” diyerek ifade ediyor Joe kendini ve seks bağımlısı değil nemfoman (seks isteği ve aktivitesi yüksek olan kadın) olduğunu iddia ediyor. Yani bağımlı olacak kadar zayıf olmadığını, tersine en gerçek ve doğal dürtü olduğunu düşündüğü cinselliği istediği şekilde yaşayabilecek kadar cesur olduğunu anlatıyor. Joe'ya göre diğer bütün duygular ikiyüzlü.
Joe, toplam sekiz parçaya ayırdığı hikayesinin bölüm başlıklarını odada gördüğü objelerden ya da Seligman'ın söylediği bir kelimeden esinlenerek adlandırıyor (Mükemmel Olta, Jerome, Mrs. H., Delirium, Küçük Kilise Orgu Okulu, Doğu ve Batı Kilisesi -Sessiz Ördek-, Ayna, Silah).
Önceleri nasıl yaralandığı hakkında konuşmak istemediği halde, duvarda gördüğü bir olta ucu sineğinden (fly-fishing lure) esinlenerek başladığı hikayesini bütün gece boyunca anlatıyor Joe. Seligman ise kadının anlattığı kışkırtıcı hikayeden etkilenmek yerine tamamen farklı şeylere çağrışım yapıp başka konulara atlıyor. Gece boyunca süren bu sohbet aslında bir atışma. Seligman Joe'nun erotik hikayesine hiçbir cinsel tepki göstermeyerek ona meydan okuyor, ama Joe erotizmin şiddetini artırarak sabaha kadar konuşuyor. Ne var ki Seligman bu tuzağa düşecek birine hiç benzemiyor.
Her ne kadar kendinden emin bir hayat yaşasa da, Joe zaman zaman annelik, kıskançlık ve aşk duygularına da kapılabiliyor. Bazen de kadınlığını kullanarak erkeklerin cinsel duygularını kullanmaktan rahatsızlık duyuyor. Ne var ki Seligman her zaman olduğu gibi bunu da Joe'nun hiç beklemediği bir şekilde ele alıyor: 'Kanatların varsa neden uçmayasın ki?'
Hikaye kurgu mu yoksa gerçek mi?
Filmde anlatılanın aslında Joe'nun gerçek hikayesi olmadığı gayet açık, zira nemfoman olduğunu iddia eden Joe bütün gece yalnız kaldığı adama hiçbir cinsel istek duymuyor. Joe ayrıca bahsettiği karakterleri sembolik isimlerle anıyor ve çocukluk ve gençliğini canlandıran oyuncular kendisinin bugünkü haline pek benzemiyor. Ama bütün bunlara rağmen Seligman'ın Joe'yu bu kadar ciddi bir şekilde dinlemesi kafamızı karıştırıyor.
Anlattığı kendinin ya da başkasının hikayesi, bu aslında Joe'nun kendi iç dünyasında seyahat etmesi. Hikayenin sonunda Joe nasıl biri olduğunun farkına varıyor.
Epik bir film
Trier her zaman olduğu gibi dogma filme has kamera hareketleri kullanmış olsa da, Nymphomaniac daha ziyade epik bir film. Düzgün, akıcı ve lirik anlatım tarzlarıyla çok iyi birer anlatıcı olan Joe ve Seligman'ın kurduğu cümleler başarılı bir epik roman oluşturacak kadar güzel ve düşündürücü. Öyle ki, uzun olmasına rağmen işaretleri ve söylemleri daha iyi çözmek için filmi tekrar izlemek isteyebiliyoruz.
Filmdeki bütün bölümler anlattığı hikayeye göre farklı estetik özellikler gösteriyor. Joe'nun babasının öldüğü bölüm siyah beyaz ve ağır iken, Joe'nun erotik macerasını Bach'ın polifonik bestesi aracılığıyla anlatarak yönetmenin bir nevi sanat ve hayat arasındaki uyumu anlattığı sahne görüntü ve müzikleriyle capcanlı.
Joe'nun ağaçları kutsal sayan babasına göre herkesin ruh ikizi bir ağaç vardır ve onu gördüğü an anlar o ağacın kendisine ait olduğunu. Film görselden ziyade sözsel anlatımıyla öne çıksa da Joe'nun ruh eşi ağacını bulduğu sahne Trier'den beklenmeyecek kadar dokunaklı. Uzun sözün kısası; zengin senaryosu, çarpıcı müzikleri ve epik anlatımıyla Nymphomaniac, erotikten ziyade epik bir film.
Trier her zamanki gibi rahatsız ediyor
Trier'i sevenler kadar nefret edenler de var ve bu filmden sonra aradaki çizgi daha da netleşecek gibi duruyor. Filmde birçok sahne gerçekten rahatsız edici, ayrıca birbirinden farklı konularda verdiği ucu açık mesajlar kafa karıştırıcı.
Böylesine uzun bir filmi sıkılmadan seyredebilmek için önceden başka Trier filmleri seyretmiş olmak gerekli gibi. Zira anne- oğul film keyfi yapmak isteyen, filmin adının tam olarak ne olduğunu bilmeden gelen ya da sadece cinsel sahnelerini merak eden toy gençler daha ara olmadan salonu terk ediyor. Kalanlar ise her ne kadar rahatsız olsa da filmi sonuna kadar hiç sıkılmadan seyredebiliyor.
Bu filmde sevişme sahnelerinin fazlalığı, filmin uzunluğunu ve konusunu göz önüne alınca gayet makul. Filmde asıl rahatsız eden sahneler aslında erotik olanlar değil, zira bu Trier seyircisinin önceki filmlerden (Antichrist, Idiots) alışık olduğu bir durum. İnsanın seks hakkında düşündüğü her şeyin aslında kendi doğasından geldiğini, şehvetinin ehlileşmemiş ilkel bir içgüdü olduğunu ve şiddet ile cinsel duyguların birbirini nasıl tamamladığını her fırsatta gözümüze sokan filmin en rahatsız sahnesi bunlardan hiçbiri değil.
Trier'in Antichrist (Deccal) filminde de kullandığı bebeğin tek başına açık camın kenarında oynadığı giriş sahnesinin aynısı gene aynı müzikle tekrar ediliyor bu filmde. O sahnenin sonunun ne olduğunu bilen seyirci, daha sonucu görmeden çocuğun balkondan düşeceğini hissediyor. Her neyse ki bu sahne Nemphomaniac filminde Antichrist'de olduğu gibi sonuçlanmıyor.
Son olarak; filmin sanki baştan beri anlatılanların hiç bir anlamı yokmuş gibi sonlanması hafif bir hayal kırıklığına yol açsa da, “Trier'in bir bildiği vardır herhalde” deyip, akan jenerik yazısı eşliğinde çalan son şarkıyı da dinledikten sonra çıkıyoruz salondan.
Trier'in oyuncu seçimi
Efsane aşıklar Serge Gainsbourg ve Jane Birkin'nin kızları 42 yasındaki iki çocuk annesi Charlotte Gainsbourg Trier'in üçlemesinin diğer iki filminde de oynamıştı. Fiziksel olarak fazla bir çekiciliği olmasa da, muhtemelen anne babasından aldığı yeteneklerinden dolayı çok güçlü ve cesur bir oyuncu Gainsbourg.
Seligman'ı canlandıran İsveçli Stellan Skarsgård'ı ise “Mamma Mia”, “Karayip Korsanları”, “Ejderha Dövmeli Kız” ve “Avengers” gibi birçok Hollywood filminden tanıyoruz. Daha önce Trier'in beş filminde daha rol alan Skarsgård, Norveç ve Amerikan filmlerinde en çok boy gösteren İsveçli.
Filmin her bölümünün farklı oyuncuları var: Transformers yıldızı Shia LaBeouf Joe'nun eşi Jerome'u, Uma Thurman Joe'nun sevgililerinden birinin depresif eşi Mrs. H'yi, Anticrist'in baş erkek oyuncusu, Örümcekadam serisinin Green Goblin'i Willem Dafoe ise Joe'nun partronunu canlandırıyor.
Cinselliğin en net sergilendiği yer porno sektörüyse, yönetmenin profesyonel porno oyuncularını kullanmasına da şaşmamak lazım. Filmin oluşmasında diğer oyucular kadar payı olan, ama filmde sadece vücutlarını gördüğümüz profesyonelporno oyuncularını daunutmamak gerek.
Cinsellik her zaman ilgi uyandırır
Sinema ya da başka bir dal, içinde cinsellik olan her şey insanın ister istemez ilgisini çekiyor. “Cinselliğin cazibesi hiçbir zaman ölmez” diyen Trier, bu düsturu filmin tanıtım kampanyasında da kullanmış. Filmin oyuncuların orgazm olurkenki yüz ifadelerini gösteren fotoğraflarından oluşan afiş en çok dikkat çekenlerden. Fakat bu afişteki görüntülerin filmin içeriğiyle pek bir alakası yok. Ayrıca filmin tanıtımında kullanılan en erotik fotoğraflardan biri olan Joe'nun iki siyahi adam arasında durduğu fotoğraf ise aslında filmin en komik sahnesine ait. Filmlerini yaparken fazla bir gişe kaygısı düşünmeyen, canı nasıl isterse öyle film yapan Trier, bu filmin tanıtımında reklam sektörünün hilelerini kullanmaktan çekinmemiş.
Sansürleme konusu
Bu filmle ilgili sürekli "sansürlenecek mi, sansürlenmeyecek mi" dedikoduları dolaşıyor ki bu da filmi olduğundan daha farklı yerlere getiriyor. Sansürlenmesi beklenilen pornografik sahneler çıkartılırsa filmin bir anlamı kalmaz, zira film seks düşkünlüğü ve bunun ne kadar ileri gidebileceğini anlatıyor.
Muamma yaratan konu filmin iki versiyonu olması: Noel’den beri Avrupa sinemalarında gösterilen, 110 ve 130 dakikadan oluşan ve biri öbürünün devamı olan iki ayrı filmin adları; 'Nymphomaniac 1' ve 'Nymphomaniac 2'. Director's cut olarak bilinen birinci filmin uzun versiyonu ile toplam 5,5 saati bulan gösterim ilk defa önümüzdeki hafta Berlin Film Festivali'de (Berlinale) seyirciyle buluşacak. Dünya prömiyerini Noel'in ilk günü Danimarka'da yapan filmin dört saatlik kısa versiyonu da gene aynı hafta !f İstanbul Film Festivali'nde gösterilecek.
Filmin Türkiye'de vizyona girip girmeyeceği konusu henüz netleşmedi. Girse bile benzer tarzdaki diğer filmler gibi pek fazla seyirciyle buluşamayacaktır. Ama insanoğlunun cinsellikle ile olan ikiyüzlü ilişkisini göz önüne aldığımızda “Nymphomaniac”ın üzerine çok konuşulacak bir film olması aşikar. (DAH/EKN)