Bu yılın soykırım tasarısı ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesinde görüşülürken, birkaç ay önce tedbirsiz davranıp İsrail'i kızdırdığımız için Yahudi lobisinin desteğinin kaybedildiğinden söz ediliyordu. Oysa tasarı tahmin edilenden biraz daha zor bir biçimde geçti.
Yahudi lobisi fazla destek vermemişti ama bu sefer belki de daha güçlü lobilerin devrede olduğundan söz ediliyordu. En önemli silah şirketlerinden Lockheed Martin, Boeing, Raytheon, United Technologies ve Northrop Grumman şirketlerinin ortak bir mektupla Türkiye'yi destekledikleri bilgisi gazetelerde yer almıştı.
Savunma sanayii şirketlerinin açık desteği, Türkiye'nin tavrının etkili olduğunu gösteriyor. Bu şirketler doğal olarak en iyi müşterilerinden birini kaybetmekten korkuyorlar. Tasarının yasalaşmaması durumunda büyük olasılıkla -şu kriz ortamında- müşteri kaybetmeyecekler.
Üstelik Türkiye sıradan bir müşteri de değil. Silah sanayii için yeri doldurulamaz, cömert, eli bol, sürekli talep eden ve yaptığı harcamalardan pek de şikayetçi olmayan bir ülke.
Konu ile ilgili tüm veriler Türkiye'nin silah sanayii için ne kadar önemli bir ülke olduğunu gösteriyor. Askeri harcamaları en iyi izleyen örgüt olduğunu rahatlıkla varsayabileceğimiz CIA (Amerikan merkezi istihbarat servisi), Türkiye'nin dünyada Gayrisafi Yurtiçi Hasılasından askeri harcamalara en çok pay ayıran ülkelerden biri olduğunu belirtiyor.
CIA verilerine göre Türkiye GSYH'sının yüzde 5,30'unu askeri harcamalara ayırıyor ki bu da dünyadaki en yüksek oranlardan biri. CIA'in izlediği 173 ülkeden 35'i GSYH'nın yüzde 1'inden azını, 90'ı yüzde 2'den azını, 154'ü de yüzde 5'ten azını askeri harcamalara ayırıyor.
Sadece 19 ülkenin askeri harcamaları yüzde 5'i geçiyor. Türkiye yüzde 5,30 ile 17. sırada yerini alıyor. Yüzde 10'u geçen üç ülke var; Umman, Katar ve Suudi Arabistan.
Ayrıca Türkiye'nin silahlanmasının gelip geçici bir heves olmadığını, ülkemizin istikrarlı bir şekilde her yıl askeri harcamalarda başı çektiğini de saptamak gerekir. Türkiye her yıl askeriyeye çevresindeki ülkelerden çok daha fazla kaynak ayırmaktadır. Bu alışkanlık soğuk savaştan sonra da değişmemiştir.
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün (SIPRI) yaptığı hesaplamalara göre son 20 yılda Türkiye'nin ve çevresindeki ülkelerin askeri harcamaları (2005 yılı fiyatlarına göre ve milyon dolar cinsinden) aşağıdaki gibidir.
Ülkeler 1988 1998 2008
Türkiye 7.246 14.866 11.663
Yunanistan 6.754 7.876 9.706
Bulgaristan ... 526 713
Güney Kıbrıs 437 645 415
Ermenistan ... 86 217
Gürcistan ... 52 651
Azerbaycan ... 102 697
Suriye 3.397 4.616 6.300
Irak ... ... 1.926
İran ... 2.290 6.089 (Devrim muhafızları hariç)
Bu kadar yüksek bir harcama düzeyinin silah alımlarına yansımaması düşünülemez. Silah ticareti, genellikle gerçek bilgilerin saklandığı, piyasada açıklanmış fiyatların geçerli olmadığı bir alışveriş türüdür. Hem resmi verilere ulaşmak zordur hem de doğal olarak, mevcut resmi verilerle yetinmek yanlış sonuçlara götürebilecektir. Bu nedenle SIPRI, Trend Indicator Values (TIV) adını verdiği bir tür gösterge geliştirmiştir ve bu gösterge yoluyla uluslararası silah ticaretini karşılaştırılabilir verilerle ölçebilmektedir.
SIPRI'nin hesaplamalarına göre, 1988-2008 arasındaki yirmi yılda Türkiye dünyada en çok silah ithal eden beş ülkeden biri olmuştur. Yirmi yıl birlikte değerlendirildiğinde Türkiye, Hindistan ve Çin'den sonra üçüncü ülke konumundadır. Japonya ve Güney Kore 4. ve 5. sırada gelmektedir. 2008 yılında Güney Kore silah ithalatını artırdığından, Türkiye dördüncülüğe düşmüştür. Ülkenin silah ithalatında ABD'nin payı yüzde 50'nin üzerindedir. Türkiye'nin komşularından Yunanistan da önemli bir silah ithalatçısıdır. Yunanistan bir yana bırakıldığında, öteki komşu ülkelerin tamamının silah ithalatı toplamı bile Türkiye'nin ithalat düzeyine ulaşamamaktadır.
Bu rakamları savunmak için bin dereden su getirilebilir ama hiçbir gerekçe bu durumu makul göstermeye yetemez. Türkiye zengin fakir, büyük küçük demeden, neredeyse bütün ülkeleri aşmaya çalışan bir askeri büyüme gayreti içine girmiştir. "Türk'e Türk'ten başka dost yok" takıntısı ülke ekonomisini ve savunma politikasını belirleyen bir ilke haline gelmiş gibidir. Savunma harcamalarının ekonomi üzerinde yarattığı yük söz konusu edildiğinde, "savunmada tasarruf olmaz" klişesi hazırdır.
Oysa burada söz konusu olan tasarruf değildir. Makul bir harcama düzeyi aşağı çekilmek istendiğinde, tasarruf kavramını kullanmak anlamlı olabilir. Uluslararası karşılaştırmaların da gösterdiği gibi, Türkiye'nin askeri harcamaları makul bir düzeyde değildir. Türkiye'nin askeri harcamaları anormal düzeyde yüksektir. Bu harcamaların azaltılması "normalleşme" anlamına gelecektir. Bu sıralar hayatın her alanında olduğu gibi, bu konuda da normalleşmeye ihtiyacımız var.
Kriz ortamında Türkiye'nin kamu yatırımlarını artırması, yatırımlar yoluyla istihdam sağlaması, sosyal harcamaları yükseltmesi gerekiyor. Oysa bütçe gelirlerinin azalması nedeniyle kamu harcamalarını artırmak bir yana, mevcut düzeyinin bile korunmasında zorluk yaşanıyor. Türkiye'nin krizin etkilerini hafifletmek için kullanabileceği tek kaynak askeri harcamalardır. Buna karşın, hükümetin böyle bir eğilim taşımadığı görülüyor. Hatta tam tersi bile söz konusu olabilir. Şimdiye kadar soykırım tasarılarını engellediği için İsrail'e jest üstüne jest yapılırdı. Önümüzdeki dönemde de silah şirketlerinin gönlü alınabilir.(BD/EÜ)