Ermeni Kırımı ile ilgili çok şeyi tartışabiliriz: Soykırım teriminin henüz tanımlanmadığı bir devirde gerçekleşmiş bir kırıma bu terimle yaklaşılabilir mi?
Bence evet: mesela uygarlık kavramının dağarcıklara girmediği çağlardan bahis ederken uygarlıktan söz edebiliyoruz; ama hukuki açıdan farklı bir mantık yürütülebilir.
Kırımda hayatını kaybeden insan sayısı ne kadardır? Eylül 1919'da Mustafa Kemal Amerikalı General James Harbord'a 800 bin demiş; ama 300 bin diyen de var, bir buçuk milyon diyen de. Sorumluluk Osmanlı devletinin midir, yoksa devlet içinde devlet olan İttihat ve Terakki Merkez Komitesi'nin mi?
Ama sanki hiç birşey olmamış gibi davranmak, inkarcılığı sürdürmek, kabul edilebilir gibi değil. İnkarın, "derin devlet" politikalarını temsil eden kurum ve kişilerce sürdürülmesini belki biraz olsun anlayabiliriz. "Derin devlet" değişimi sevmiyor. Ama ya AKP'nin inkarcılığı? AKP hiç bir hükümetin bugüne dek yapmadığı kadar rejim eleştirisi yaptı.
Partililer, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın gözü üzerlerinde olduğu için belki yeterince açık konuşmadı; ama Ergenekon sürecini her yönüyle sahiplenmelerini, teşvik etmelerini başka türlü okumak mümkün değil.
Ayrıca gene hiç bir sağ ve merkez sol partinin dokunmadığı tabulara dokunup Aleviler'i, Kürtler'i, Romanlar'ı toplumda meşru kollektif kimliğe sahip gruplar olarak tanıdılar. Kıbrıs'ta takındıkları tutum ve Ermenistan ile giriştikleri diyalog süreci de bu türden, yeniden çizilemez denilen bazı rotaların yeniden çizilebildiğini gösteren örnekler.
Ama görüyoruz ki, bağımsız Ermenistan başka, Türkiye'deki Ermeni tarihi başka imiş. İkincisine gelince AKP yelkenleri suya indiriyor ve resmi devlet politikasından bir milimetre oynamayacağını dünya aleme beyan ediyor. Neden?
Aslında AKP Ermeni Kırımı'nın sorumluluğunu, İttihat ve Terakki gibi, mirasıyla devamlı çatıştıkları bir partinin üzerine atsa, tarihi açıdan çok da yanlış olmayan birşey yapacağı gibi, siyasi açıdan da bu mirasa sahip çıkan CHP'ye muhteşem bir gol atabilir.
Zira Onur Öymen'in Dersim hakkındaki sözleri tartışılırken gördük ki, Kemalizm'in en tabu dönemi, Mustafa Kemal'in şahsen iktidarda olduğu yıllar, tartışma konusu yapılabiliyor artık. Peki o zaman AKP Ermeni Kırımı'nın inkarında neden böyle ısrarcı?
Bu kırımın Türkiye tarafından kabul edilmesinin yüksek bir maliyeti olduğunu düşünebilirsiniz. Ama aksine böyle bir itiraf, Türkiye dış politikasının sırtındaki en büyük kamburu söküp atacaktır.
İnsan haklarına saygısını bundan 95 yıl önce olmuş bir kırımın sorumluluğundan üstüne düşen payı alarak gösteren bir Türkiye, mesela, İsrail'in Filistin siyasetini eleştirdiğinde çok daha saygın bir konumdan konuşacak ve daha çok dinlenecektir. Mali açıdan, böyle bir itirafın Ermeni Kırımı'ndan madur olmuş Osmanlı Ermenileri'nin torunlarına karşı bazı sorumluluklar doğurabileceği söylenebilir.
Ancak dünyanın çeşitli ülkelerinde, özellikle de Amerika'da, her yıl bu mesele yüzünden çıkan tartışmaların Türkiye'nin resmi politikasını zora sokmayacak şekilde sonlandırılması için harcanmış, harcanmakta olan ve harcanacak milyonlarca doları sayarsak, inkarın mali yükü, muhtemelen itirafın olası külfetinden daha fazla.
Üstelik Ermeni Kırımı'nın itirafı, durmadan inkarcılık siyasetine destek olmak üzere dile getirildikleri için, yurtdışında bir türlü yeterince ciddiye alınmayan bazı tarihi vakaların sonunda dikkate alınmasını da sağlayacaktır.
"Silahlı taktikler benimseyerek Ermeni milliyetçiliği yapan çeteler Müslüman halka saldırıyordu," "bağımsız Ermenistan taraftarı olan militanlar Çarlık Rusyası'nın safında yer aldılar Osmanlılar'a karşı," ya da "Balkanlar ve Kafkasya'da Türk ve Müslümanlar'a yapılan zulüm nedeniyle bir sürü insan ölmüş ve Anadolu çok göç almıştı" türünden doğruluğu tarihçilerce şüphe götürmez hakikatler, Ermeni Kırımı'nın inkarına eşlik ettiklerinde, ya da kırımın, ölenlerin sayısı azımsanarak "karşılıklı katliamlar" olarak sunulan şekline bahane olarak gösterildiklerinde, uluslararası kamuoyunca oldukça şüpheli gerçekler olarak algılanıyor.
Ayrıca inkar siyaseti, işinin erbabı tarihçilerin gözünde kırımda ölenlerin sayısını şişirdikleri bariz olan Batı'daki bazı Ermeni yazarların, yurtdışında ihtisas sahibi olmayan kitlelerce kabul görmesine de yol açıyor. Kısacası inkarcılık siyasetinin hiç bir faydası yok, ama zararı çok. O zaman, ideolojik açıdan, Ermeni Kırımı'nın kabul edilmesinden karlı çıkabilecek AKP'nin, her konuda eleştirmekten hiç çekinmediği İttihat ve Terakki mirasına bu konuda neden böylesine sahip çıktığını düşünmek gerekiyor.
Ergenekon'dur, Kürt açılımıdır derken unutulan şey, AKP ile İttihat ve Terakki ile Kemalizm çizgilerinin bir ortak paydası olduğu; o da, ikisinin de milliyet anlayışının dine dayalı olması. Gerek İttihat ve Terakki'nin, gerekse Kemalizm'in Türk milliyetçiliklerinde, İslam'a aidiyetin olmazsa olmaz bir koşul olarak ele alındığı iyi biliniyor.
Türkçe konuştukları halde mübadelede Yunanistan'a gönderilen Karamanlı Ortodoksları, Rumca konuştukları halde Türkiye'ye kabul edilen Giritli Müslümanlar'ı, ana dilleri Türkçe olduğu halde Türkiye'ye göçme istekleri redd edilen Moldovalı Ortodoks Gagauzlar'ı hatırlarsak, Mustafa Kemal döneminde İslam'a dayalı bu milliyetçilik anlayışının ne kadar güçlü olduğunu görürüz.
AKP milliyetçiliği ile bu İttihat ve Terakki ve Kemalizm milliyetçiliği arasındaki temel fark, birincisinin merkezindeki Müslüman'ın dindar olması. Günümüzde bu fark milliyetçilik terminolojisine yeni eklenen bir terimle tesbit ediliyor: dindarlar milliyetçi, Kemalistler ise ulusalcı.
Yusuf Akçura'nın Üç Tarz-ı Siyaset'i üzerinden konuşacak olursak, aslında Türkçüler de İslamcılar da, milliyeti, millet kelimesinin Arapça'daki "dini topluluk" anlamı üzerinden algılıyor. Türkçüler bu topluluğu Türkleştirmeye çalışırken İslamcılar olduğu gibi kabul ediyor - ki AKP'nin Kürtler arasındaki başarısı da buradan geliyor.
Laik Türk milliyetçiliğinin aslında dini aidiyete dayanıyor olması belki şaşırtıcı ama bilinen bir gerçek. Asıl çarpıcı olan, Avrupa Topluluğu'nun, demokrasinin, çok kültürlülüğün, azınlıklara karşı toplumsal anlayışın liderliğine soyunan AKP'nin, Osmanlı mirasının ihtiva ettiği toplumsal kimlikler arasında İslami kimliğe sahip çıkarken, gerçek Osmanlılık'ı ifade eden çok dinli kozmopolit kimliği reddediyor olması.
İşte bu nedenle AKP, Osmanlı Ermenileri'nin başına gelenleri kınamak yerine inkar etmeği tercih ediyor. Ermeni Kırımı, AKP'nin demokratlık ve insan hakları savunuculuğu şapkasının düşüp kelinin göründüğü yer. (BT/EÖ)