Görsel: brahim Çallı'nın İstanbul'da Balo adlı tablosu
Bir önceki makalemde savaş yıllarında gerçekleşen kadın mücadelelerinin soyut adımlarda bırakılmaya çalışılmasından ve bu hususta dönemine bağlı olarak seçtiğim sanat eserlerinden sosyo-kültürel bir inceleme gerçekleştirdim.
TIKLAYIN - 1914 kuşağı sanatçıları
Bu metnimde ise Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında kadınlara tanınan yasal hakların amaçlarını ve kadınları yeniden bir imge haline dönüştüren ulusal kimlik arayışlarını, örneklendirdiğim sanat eserleri üzerinden irdeledim.
Toplumun modernizasyonu
Osmanlı’nın son döneminde kadınlar, birçok konuda mücadele etti. Kurdukları birçok dergi, dernek, ürettikleri sanat eserleri gibi araçlarla seslerini duyurarak sosyal alanlarda daha çok var olabilmek için çaba sarf ettiler.
1900’ler itibariyle de bu hareketliliğin zaman zaman somut haklara dönüştüğü söylenebilir. Fakat bu ilerleme Erken Cumhuriyet Dönemi’nde çıkarılan kanunlar kadar geniş kapsamlı değildi.
Çünkü toplumun modernize edilmeye çalışıldığı zaman diliminde bile başat rolün kadınlara verilmesine rağmen, uzun zaman kadınlar hakkında kısıtlayıcı kararlar verilmeye devam edildi. Kadınlar dış dünyaya bir gösterge olarak sunulmasına karşın, içeride halen eşit olmayan koşullarla rekabet ediyorlardı ve bu sorun ancak Cumhuriyet’in kuruluşunun ardından verilen haklarla çözülebildi.
Cumhuriyet’ten sonra 1926 yılında çıkarılan Türk Kanunu Medenisi ile aile yapısı kısmen değiştirilmiş ve kadın-erkek arasındaki hukuki eşitsizlikler ortadan kaldırılmıştır. Söz edilen kanun, Türk kadını için çıkarılan ilk kanun özelliğini taşıyor.
Bu doğrultuda 1934 yılında kadınlara seçme- seçilme hakkı verilmiş, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’yla da eğitim alanında kadın-erkek ayrımı kaldırılmış.
Sanat eserleri ve kadınlar
Mustafa Kemal Atatürk’ün kadın haklarına ayrı bir önem gösterdiği çıkarılan kanunlarla oldukça açık. Elde edilen hakların yanı sıra arka planda kadına yüklenen yeni misyonlarda mevcuttur.
Osmanlı Devleti’nin Batılılaşma döneminde kadınların ‘modernizmin’ simgesi haline getirilmesinden önceki makalelerimde sıklıkla bahsettim.
Sanat eserlerinde kadın odaklı resimler üretiliyordu. Bu eserlerde kadınlar, sokaklarda gezer, kitap okur, entelektüel gelişim sağlar şekilde seyirlik bir model olarak yer almışlardı. İlerleyen zamanda savaş koşullarında kadınların meslek yaşamına atılmasına rağmen, bu durumun sanat eserlerindeki gerçeklik payı düşüktü.
Kadınlara atfedilen “modernliğin simgesi” görevine, Erken Cumhuriyet Dönemi’nde yenileri eklenmiştir. Yeni yönetim ideolojisine bağlı olan laik, modern, eğitimli, milliyetçi bireyler yetiştirilmesi için aile içindeki aslolan öğretmenlere, yani kadınlara büyük bir pay düşüyordu. Kadınların bu vasıflara sahip evlatlar yetiştirebilmesi için önce kendi eğitimlerini tamamlamaları gerekiyordu.
Bu yüzden kadın haklarına verilen önemin yanı sıra gelecek neslin öğreticileri olarak da ayrı bir ehemmiyet gösterildi ve ideallerin taşıyıcıları olarak kadınlar yeniden simge haline dönüştürüldüler.
Sosyolojik açıdan
Dünya üzerinde ideolojik dönüşümler geçiren bütün coğrafyalarda olduğu gibi, Türkiye’de de sanat, yeni dönemin bir aracı haline getirildi.
İzmir, İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerdeki imar faaliyetleriyle başlayan değişikler, anıtsal sanat eserleriyle taçlandırıldı.
Ulus, millet, zafer, bağımsızlık gibi kavramlar ünlü sanatçıların heykelleriyle vücut bulmuştur ve ülkenin dört bir yanına yerleştirildi. Pietra Canonica- Taksim Cumhuriyet Anıtı gibi.
Aslında bu durumun sosyolojik irdelemesi çok daha ayrıntılı. Ulus devlet kavramıyla yeniden oluşum süreci içerisine giren bir toplumun ihtiyaç duyduğu, milli coşkuyu uyandıracak deneyimler, insanların başını çevirdiği yönde onları bekleyen nesnelerle dolduruyor.
Nitekim bu deneyime günümüzde şahit olduğumuz birçok milli travmada da rastlıyoruz, 15 Temmuz Şehitler Anıtı gibi.
Yönetim mekanizmasının ideolojik seçimi ne olursa olsun, işleyen sistemi ayakta tutmasının yolu halkla bağlantı kurabilme kabiliyetine sahip olan sanattan geçiyor.
Cumhuriyet’in ilanından sonra Harf İnkîlabı’nın da gerçekleşmesinin ardından okuma-yazma oranındaki değişiklikler sanat eserlerinin önemini daha da arttırdı.
Tarihin birçok döneminde -ilk Hıristiyanlığın kabul edilişi ya da Orta Çağ- gördüğümüz gibi, okuma-yazma oranının kısıtlı olduğu zaman dilimlerinde, sanat eserleri halkı eğitmek için kullanıldı.
Cumhuriyet’in ilanından sonra da Latin alfabesine geçişte sanat iletişim görevi gördü. Tabii yeniliklerin taşıyıcısı olan kadınlar, birçok eserde başat figür olarak resmedildi.
Fransız İhtilali’nin simgelerinden biri olan Delacroix’ın Özgürlük Halka Yol Gösteriyor adlı eseri Zeki Faik İzer tarafından yoğrularak Türkiye’ye uyarlandı.
Zeki Faik İzer'in tablosu: İnkîlap Yolunda
İzer, 1933 yılında İnkîlap Yolunda adlı eseriyle dönemin bütün hedeflerini kapsayan bir sembol eser meydana getirdi.
Eserin odak noktasında elinde Türk bayrağı taşıyan bir kadın figürü bulunmaktadır. Onu izleyen topluluğun öncüsü olarak, Cumhuriyet ideallerini devralmış, modern bir Türk kadınını yansıtmaktadır. Hemen yanında Mustafa Kemal Atatürk bulunuyor.
Atatürk, sol eliyle yeni ideolojinin hedefini gösterir biçimde ileriyi işaret etmektedir ve halk o yönde ilerlemeye hazır vaziyettedir. Tablonun biraz daha alt kısmına baktığımızda bir kız çocuğunun elinde Türk Tarihi adlı kitabı tuttuğunu ve ayaklarının altında bir ferman bulunduğunu görmekteyiz.
Kız çocuğunun yüzü öğretmen/kadın figürüne dönüktür ve fetvanın üzerine basarak elinde kitap bulunduruyor olması Osmanlı Devleti’ne ait geleneklerle bağın artık koparıldığının bir tescili.
Kadınların devlete hizmeti
Resmin ön yüzeyinde ise uzun sakallı Osmanlı yanlıları temsil edilirken, Mustafa Kemal Atatürk’ün yanında ise şık ve modern giyimli Cumhuriyet yanlıları temsil edildi.
Elinde silah bulunan asker ise ulusal mücadele ruhunu ve dönemin gerçekliğini yansıtıyor. Tabloda kalabalık figür kompozisyonu bulunsa da, her figür dönemin birer simgesi olarak ele alındı.
Odak noktasında tek başına kadın figürünün elinde bayrakla 1923 yazılı platformun üzerinde yer alması ise, kadınlara çizilen yeni kimlik modelinin bir tezahürüdür. Bu durum aslında kadınlara tanınan hakların sadece onlar için değil, devlete de hizmet ettiğini gösteriyor.
Osmanlı’nın son evresindeki eserlerde kadınların gerçekliğinin eksik yansıtılmış olmasının ardından bu tablo bir başlangıç niteliğinde.
İzer’e ait bu eser dönemin gerçekliğini tam olarak yansıtmaktadır fakat aynı zamanda eşitlikçi hakların getirdiği, kadın ve erkeğin sosyal alanlarda da bütünleşmeye başladığı durumlar mevcut.
İbrahim Çallı'nın tablosu: İstanbul'da Balo
Sosyal bütünleşmenin yer aldığı önemli eserlerden biri İbrahim Çallı’nın İstanbul’da Balo adlı tablosu.
Eserde birçok kadın ve erkeğin bir mekânda beraber dans eder ve eğlenir vaziyette olması değişen değer yargılarının açık bir göstergesi. Çünkü bu eserden henüz birkaç yıl önce kadınlarla erkeklerin kamusal alanda bir araya gelmesi geleneğe ters düşüyor.
Tabloda kadınların vücut hatlarını belli eden, şık elbiseler giymeleri ve saçlarının kısa ve açık olması döneminin modasını da yansıtıyor.
Aynı zamanda erkeklerin takım elbise giymeleri ve saçlarına düzgün bir şekil vermeleri de Batılı giyim tarzını simgelediği açık.
Eserden yola çıkarak şunu görmekteyiz ki yönetim şeklinin değişmesinin yanı sıra, sosyal hayattaki eğlence, iş, kadın-erkek algısı da hızlı bir şekilde değişmeye devam etmekteydi. Yaşanan gelişmeler de dönemin eserlerinde açıkça görülmektedir. Yeni ideallerin sanat eserlerinde vücut bulması her ne kadar devlet-halk arasındaki bağı sağlamak için kullanılsa da, sanatçılara kendi anlayışlarını oluşturabilecekleri özgür ortam yaratıldı.
Devlet desteği de alan sanatçılar Batı’da etkilendikleri yeni fikirleri yoğurarak özgün eserlerini üretmişlerdir. Bu yolla Türk resim sanatına kübizm, natüralizm, empresyonizm, ekspresyonizm gibi anlayışlar dahil olmuştur ve Modern Türk Sanatı hızla gelişmeye devam etti.
Kadın figürüne yüklenen imajlar
Yazı dizimde Osmanlı’nın Son Dönemi’nden Cumhuriyet’in kuruluşuna kadar olan süreçte ‘kadın’ figürüne yüklenen değişken imajları eserler üzerinden irdeleyerek özetledim.
Çerçevenin geneline baktığımız zaman ise bugünün koşullarının oluşabilmesinin, yılların getirdiği mücadelelerin bir parçası olduğunu görüyoruz. Gerek Osmanlı’nın Batılılaşma evresinde gerekse Erken Cumhuriyet yıllarında kadınların toplum için dönüm noktasında yer aldığı ve bu uğurda kendilerine atfedilen birçok imajı taşıdıkları açık.
Meslek, sanat, sosyal hayatlarında birçok kısıtlamanın üstesinden gelen kadınlar, şu an bu dönüşümlerin farklı bir halini yaşıyor.
Yüzyıl öncesinde kadınlara ait yasaların olmayışının yol açtığı buhran dönemleri yerini şu anda yasaların var olmasına rağmen yok sayılmasına ve kadınların psikolojik manipülasyonla görmezlikten gelinmesine bırakıyor.
Fakat kadınlar aynı doğrultuda çeşitli kuruluşlar, sanat eserleri ve hukuk yollarıyla haklarını aramaya devam etmektedirler.
Bugün şahit olunan suçların, kısıtlamaların ve yaftalamaların kökenini tarihsel ve kültürel veriler üzerinden, oluşturduğum çerçeveye bağlı kalarak yazı dizimde irdelemeye çalıştım.
Bu düzlemde örnek olarak seçtiğim sanat eserlerinden görülmektedir ki sanat eserleri ve kadınlar toplum değerlerini ayakta tutan, gelecek nesillere aktaran yegane güçleri.
OSMANLI'DAN CUMHURİYET'E SANAT VE KADIN
1- Nesne konumundan, eser üreten özne konumuna, kadınlar
2- Minyatürde kadın bedeninin özgürleşmesi
3 - İlk kamusal kadın mücadeleleri: 1914 kuşağı sanatçıları
(Gİ/EMK)