Geçen hafta, Ankara Valiliği’nde erkek şiddeti ile mücadele etmek için bir toplantı yapıldı.
Toplantıya, konuyla ilgili 12 erkek bürokrat katıldı. Tek bir kadın yoktu.
Demek ki beyler, konunun öznesi kadınları duymak istemedi.
Kadın temsilinin yok sayıldığı ilk toplantı bu değil. Kadınlar, kendilerini direkt olarak ilgilendiren birçok konuda düzenlenen toplantıda yok sayılıyor.
Yaygın medyada da durum farklılık göstermiyor. Kadınların konuşması gereken programlarda, sistematik olarak erkeklerin sözlerini duymak zorunda bırakılıyoruz.
Türkiyeli kadınlar olarak erkek şiddeti sarmalına sıkıştırıldığımız gibi; erkeklik korosunun mansplainingi ile de kuşatıldık.
Mansplaining, İngilizcede "man" ve "splaining" sözcüklerinin birleşmesiyle oluşan ve "birine, karakteristik olarak bir erkek tarafından bir kadına, küçümseyici veya büyüklük taslayan bir biçimde bir şeyler anlatmak" anlamına gelen bir ihtira.
Özcesi, mansplaining/aÇÜKlama tam olarak bir kadının zaten bildiği bir şeyin, her şeyin en iyisini bildiğini düşünen erkekler tarafından küçümser bir şekilde açıklanması.
Mansplainingi aşan Türkiyeli kadınlar, mansplaininge karşı, sosyal medyayı bir söz söyleme alanına dönüştürdü.
Ankara Valiliği’nin sözünü ettiğim erkek şiddeti toplantısına kendilerini de eklediler.
(Görsel: Film Mor)
“Şüpheli” olarak yargıya taşınan cinayetlerin üstünün örtülmemesi, örtbas edilmemesi için de kampanyalar yaptılar.
Ölümden akademisyenin sorumlu tutulduğu Kültür Üniversitesi öğrencisi Alara Karadağ ve erkek arkadaşının şiddet uyguladığı görüntüleri ile akıllara kazanan Nazan Dedeoğlu’na dikkat çektiler.
Bitti mi?
Bitmedi...
Tıpkı, erkek şiddetinin ve cinsel saldırıların bitmediği gibi.
Fatih’te cinsel saldırıya uğradığını söyleyen bir kadın, failin bulunması için görüntüleri sosyal medyada yayımladı ve destek istedi.
Kadınlar somut talepleri, uğratıldıkları hak ihlalleri ve önerileriyle sosyal medyadan yükselttikleri sesleriyle, erkeklik korusunun sesini kısıyor.
***
Genelge var, uygulama yok
Adalet Bakanlığı, 81 ilin başsavcılıklarına erkek şiddetine karşı genelge gönderdi. Genelgeye göre "Aile İçi ve Kadına Yönelik Şiddet Büroları" yaygınlaştırılacak.
İlk bakıldığında kulağa bir çözüm gibi gelen genelgeye derinleşmesine bakılınca sunulan özellikle iki madde kafaları karıştırıyor. Bu maddelerde bir netlik yok. Bu iki maddeden biri genelgenin 5’inci maddesi.
Madde şunu söylüyor:
“Kural olarak gizli olan soruşturma evresiyle ilgili ifade, tutanak, belge, ses ve video kaydı gibi delillerin internet ve sosyal medya gibi platformlarda paylaşılmasının önüne geçilecek.”
Şule Çet İçin Adalet, Nazan Dedeoğlu İçin Adalet gibi hesaplardan davaya dair bilgilerin ve güncel bilgilerin paylaşılamayacağı anlamına geliyor. Oysa biz, özellikle Şule’nin davasındaki “şüpheli” yanılgısının kadınların mücadelesi ile “cinayet” e dönüştüğünü ve her iki sanığa da bu yönde ceza verildiğini biliyoruz.
Genelgenin en çok eleştiri maddelerinden biri de 7’nci madde.
Madde özetle şöyle:
“6284 sayılı Kanun kapsamında korunan kişiler bakımından hayati tehlikenin bulunması ve bu tehlikenin önlenmesi için diğer tedbirlerin yeterli olmayacağının anlaşılması halinde aynı Kanunun ilgili maddesi uyarınca ilgilinin aydınlatılmış rızasına bağlı olarak kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerinin değiştirilmesi tedbiri hususunda bir karar verilmek üzere hakimden talepte bulunulması, bu kararın sadece korunan kişiye tebliğ edilmesi sağlanacak.”
Yani, kadının hayati bir riski varsa korunaklı bir alana (sığınmaevi) alınacak, izole hayata mahkum edilecek. Ama şiddet uygulayana, tehdit edene yani faile, bir işlem yapılmayacak.
Genelgenin bütününe bakıldığında akla gelense 6284 No’lu yasa ve İstanbul Sözleşmesi’nde, bu düzenlemelerin üstelik çok daha net olarak ifade edildiği haliyle varolduğu. Yani, devlet, zaten var olan maddeleri genelgeye dönüştürüp savcılara gönderdi. Bizim talebimizi devlet bize tekrar söylemiş oldu.
Oysa biz kadınlar artık uygulama ve somut adımlar bekliyoruz. Yani, "acak ecekler" değil, "çözdük, uyguladık, koruduk" duymak istiyoruz.
Kolluktan, mahkemelere İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasını istiyoruz. Ancak o zaman “Erkek Şiddeti İle Mücadele” genelgesi çıktığı günün ertesi günü görülen erkek şiddeti davalarında, faillere, “iyi hal indirim”leri ile karşılaşmayız.
Şiddete iyi hal olmaz!
Son olarak hatırlatmak istiyorum. Erkekler, yargıda, medyada, hayatın her alanında konuşuyor.
Yani, erkekler mansplaininge devam ediyor.
Tam da bu sıralarda, çözüm gibi sunulan genelgeden hemen sonra, iki kadını öldüren fail erkekler iyi hal indiriminden yararlandı.
Güneş Karaçuban'ı öldüren kocası Sabri Barçağ "Bütün kadın ölümlerinin sebebi kadınlardır" dedi ve haksız tahrik indirimi aldı. Bir kadını öldüren Barçağ, 9 yıl sonra aramızda olacak, bir suç işlememiş gibi yaşayacak.
Maltepe’de, aynı iş yerinde çalıştığı Fatma Şengül’ü silahla vurarak öldüren Zeynel Akbaş, “haksız tahrik altında kasten öldürme” suçundan 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı.Şengül'ün kızı Açelya, karara tepki gösterdi.
Sözlerini buraya bırakıyorum:
"Annem beni kadın mücadelesine duyarlı bir birey olarak yetiştirdi. Kadın için eylem yapıldığında annem bana ‘hadi kızım’ derdi. Bu olay başımıza geldiğinde arka saflardan ön saflara geldim. Annemi kaybettiğimde hiç acımı yaşama fırsatım olmadı.Annem bize babamızın yokluğunu hiç hissettirmedi. 2 işi birden yaparak bizi büyüttü.
"Bir gün pazara gitmiştim ve annemi arayıp bişey isteyip istemediğini sormak için aradım. Bir fark ettim ki karşımda bir ses ‘aradığınız kişiye şuanda ulaşılamıyor’ dedi. O an öylece durup kaldım. Hayatımda yaşadığım en savunmasız ve güçsüz kaldığım an o andı."
Haftanın kadın gündemleri * Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi'nin (SU Gender) düzenlediği "Dicle Koğacıoğlu Makale Yarışması"nda, ödül kazanan araştırmacılar açıklandı. Kazananlara, ödülleri, Karaköy'de bulunan Minerva Palas'ta düzenlenen konferans ve törenle verildi. 2009'dan beri düzenenlenen yarışmanın amacı, Türkiye toplumu ve kültürü üzerine toplumsal cinsiyet odaklı araştırmaları desteklemeyi ve genç araştırmacıları teşvik etmek. Kazananlar Birinci Rabia Demirci, “İmkan ve Sınırlılıklar Arasında Genç Kadınların Mekân Deneyimi: Kâğıthane Örneği” İkinci Deniz Nihan Aktan, “Futbol Sahasında Cinsellik Politikaları” Üçüncü Güley Bor ve İpek Bozkurt, “Etiği Savunmak: Kadına Yönelik Şiddet Dosyalarında Sanık Müdafilerinin Savunma Pratiklerinin Feminist Eleştirisi” Üçüncü Gizem Sivri, “Hapiste Kadın Olmak: Osmanlı İmparatorluğu’nda Kadın Suçluluğu ve Kadınların Hapsedilmesi (1840-1919)” Dicle Koğacıoğlu'nun Annesi Nevzat Süer Sezgi, "Kızlarım oğullarım çoğaldı" dedi. TIKLAYIN - Dicle Koğacığlu'nun bianet yazıları TIKLAYIN - Dicle KOğacıoğlu hakkında detaylı bilgi *Avrupa Yayıncılar Birliği (European Broadcasting Union) "Kamusal Yayın Kuruluşları İçin Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Rehberi" raporunu yayınladı. *Japonya'da #MeToo hareketinin sembolü haline gelen gazeteci Shiori Ito ünlü bir haber sunucusuna açtığı tecavüz davasını kazandı. Japon mahkemesi çarşamba günü, sunucu Noriyuki Yamaguchi'nin Shiori Ito'ya verdiği zarardan dolayı 3,3 milyon yen (yaklaşık 180 bin TL) tazminat ödemesine hükmetti. Japon gazeteci Shiori Ito -Telif hakkıJae C. Hong / AP * Ordu'da Ceren Özdemir'i öldüren fail Özgür Arduç'un yargılanmasına 23 Aralık 2019 Pazartesi günü Ordu Adliyesindeki görülmeye başlanacak. * İçişleri Bakanlığının açıkladığı verilere göre, son 5 yılda devlet koruması altında olan 94 kadın hayatını kaybetti. Yine son 5 yıl içerisinde 1 milyon 15 bin 337 farklı kadına yönelik gerçekleşen şiddet olayında toplam 1890 kadın öldürüldü. *Diyarbakır Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ağı, beş aylık başvuru ve gözlem raporuna ilişkin yaptığı açıklamada, 5 ay içerisinde 838 kadının şiddet ağına başvurduğunu belirtti. *Şule Çet'in öldürülmesine ilişkin görülen davada cinsel saldırı konusunda uzman mütalaasını veren Prof. Dr. Hakan Kar, cinayet sonrası olay yerinde inceleme yapan ekibin çok önemli delilleri kararttığını ifade etti. *Mezopotamya Ajansı'nda yer alan habere göre, İstanbul'da eski eşi Sibel Altınsöğüt'ü bıçaklayan Soner Göztepe'nin yargılandığı davanın ilk duruşması görüldü. Davanın ilk duruşmasında çelişkili beyanlar veren Göztepe, sık sık Altınsöğüt'ün ifadesine müdahale ederek mahkemeyi yönlendirmeye çalıştı. *Almanya'da "onarım terapisi" yasaklanıyor. Sağlık Bakanı Jens Spahn, "Eşcinsellik hastalık değildir. O yüzden 'terapi' kelimesinin kullanılması başlı başına yanıltıcıdır" dedi. |
(EMK)